Bin yıl unutulmayacak bir zulüm: 28 şubat!
Türkiye'deki baronların medyayı da kullanarak askerler üzerinden İslami duyarlılığı yüksek olan insanlar ve kurumlar üzerinde baskı yapma süreci olan 28 Şubat'ın Kayseri'deki mağdurları ile görüştük.
Kuşkusuz o dönemin en büyük mağduru ise dönemin Refah Partili Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe'dir. Karatepe, 10 Kasım 1996'da yaptığı bir konuşma nedeniyle 1 yıl hapis ve 420.000 lira ağır para cezasına mahkûm edildi.
O dönem Kayseri'de bulunup mağduriyet yaşayanlar gazetemize hikayelerini anlattı. İşte o dönemin çilesini çekenlerin hikayesi:
Refah Partisi eski Kayseri İl Başkanı Şaban Bayrak: Milletin öz değerlerine yapılan bir operasyondu
Milletin kendi öz değerlerine dönme hareketini durdurmak için yapılan bir harekettir. Türkiye ne zaman bir kalkınma hamlesi gerçekleştirse hemen darbelerle durdurulmuştur. İnsanların düşüncesine kilit vurulmuştur.
Erbakan Hoca'nın kurduğu partiler 5 defa kapatıldı. Ama neticesinde 2002'de kurulan Ak Parti sayesinde bu darbelere son verilmiş oldu. Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne mücadele devam etti ve devam edecek. 1980 darbesini de yaşayan birisiyim. 2 defa cezaevine girdim. 1981 Ocak ayında bir gece bizi evden aldılar. Zincidere'de 30 gün aralıksız işkence gördüm.
1988 yılında Refah Partisi İl Başkanı oldum. 1991'de Milletvekili oldum. 1995'te milletvekilliğini bıraktım. 1997'de Erbakan hoca bize tekrardan il başkanlığı görevi verdi. RP kapatıldığında 74 il başkanına kayıp trilyon davası diye bir dava açtılar. Mahkeme sonucunda 72 il başkanına 1'er yıl ceza verildi. Halbuki bizim hesaplarımızda hiçbir yanlışlık yoktu. 28 Şubat sürecinde 7 ay ceza aldım ve böylelikle 3. sefer cezaevine girdim.
28 Şubat, Milli Selamet Partisi ve Refah Partisi adı altında millete yapılan bir operasyondu. Şuanda da istedikleri bu hükümetin gitmesi, bu yüzden de terör devam ediyor.
Emekli öğretmen Kasım Okut: Ailecek 28 Şubat mağduruyuz
İmam hatip okullarında okuyanlar ve velileri susuyor diye utancımızdan o zaman Birlik FM Radyosu, kendim bizzat içinde bulunduğum Fetih Radyosu, Şafak Radyosu, Arifan Radyosu ve Kayseri Gündem Gazetesi sorumlularıyla birlikte bir dua eylemi kararı aldık. Bunu kayseri Hunat Camii'nde başlatalım dedik. Amacımız her Pazar günü sabah namazından sonra bir hoca efendiye camii içerisinde 5 dakika konuşma yaptırmak ve dua etmesini sağlamaktı. Hunat Camii'ne gittiğimiz ilk pazar günü camiinin 3 kapısında yüzlerce polis ile karşılaştık. Polis kordonunda camiye girdik. Diğer camilerden gelen cemaatleri polisler çevirdi ve camiye sokmadı. Bu nedenle camiyi dolduramadık. İlk gün dua eden Pınarbaşı Müftüsü Üstadım ve ağabeyimiz, sevgi ve saygı duyduğumuz ve irfan sahibi Selahattin Kip Hoca Efendi yine akrabam olan değerli hocalarımızdan Okyanus Kitapevi sahiplerinden Mehmet Göktaş Hoca Efendi, meslektaşım Mithat Sevim ve ben vardım. Ama imam hatip okulundan bir tek öğretmen, öğrenci ve veli yoktu.
İkinci hafta Mehmet Göktaş Hoca dua etti. Onu hemen ceza evine aldılar. 16 tane ilçeye haber yolladık. 'lim hoca efendilere' özel davetiyeler gönderildi. Bizzat görüşüp, 'Pazar günü sabah namazından sonra 5 dakika konuşacaksın ardından da dua edeceksin hepsi bu kadar' dedik. Bu hocalar gelmedi. Hocaların bir kaçı 'seni yalnız bıraktık' deyip benden helallik istediler. 5 hafta ben konuşmak zorunda kaldım. Her hafta Pazar günü konuşmamdan sonra beni emniyet müdürlüğüne götürüp ifademi alıyorlardı.
Benim 4 çocuğum var. Hepsi 28 Şubat mağdurudur. Benim çocuğum aldığı puanla ilahiyata veya tıpa gidecekti. Biz ailecek 28 Şubat mağduruyuz. Benim çocuklarımın ve binlerce insanın istikbalini kararttı bu adamlar. On binlerce çocuğumuza başörtüsü takıyor diye gözyaşı döktürdüler.
İlim Yayma Cemiyeti Kayseri Şube Başkanı Oğuz Memiş: Allah ve peygamber ile açık bir savaşa girdiler
28 Şubat, Türkiye'deki baronlarının medyayı da kullanarak askerler üzerinden Türkiye'de yaşayan İslami duyarlılığı yüksek olan insanlar ve kurumlar üzerinde baskı yapma sürecidir. Bu dönem hak ve batıl mücadelesidir. Türkiye'de din düşmanlarının farklı argümanlar kullanarak Allah ve peygamber ile açık savaşıdır.. Zulüm hiçbir zamana abad olmuyor. Kısa bir süre sonra da yerle yeksan oldu.
O süreçte İstanbul'da eğitim sürecini tamamlamış Kayseri'ye gelmiştik. Burada bir şeyler yapmak istiyorduk. Geldiğimizde önce Birlik FM radyosunu ardından da Kayseri Gündem Gazetesi'ni kurduk. O Bir süre sonra bunların üzerinde çok yoğun bir baskı hissetmeye başladık. Bize en büyük baskı Kayseri Gündem Gazetesi üzerinden oldu. Kayseri Gündem o dönemde Birlik FM ile birlikte bizim cenahtan yayın yapan tek medyaydı. Akıncılar döneminde yetişmiş bir genç olarak yaşanan bu süreç karşısında şok olmuştuk.
O kadar yoğun bir baskı vardı ki her gün yeni bir dava açılırdı. Bazen günde iki tane… Ömrümüz adliye ve emniyet koridorlarında geçerdi. Tabi bir sonuç elde edemezlerdi. Ama sürekli bir baskı uygularlardı.
Mesut Yılmaz o dönemde Kayseri'de yaptığı bir mitingde başörtülüler için yarasalar ifadesini kullanmıştı. Biz de gazetede Mesut Yılmaz'a 'Çamur Adam' diye manşet atmıştık. Mesut Yılmaz bununla ilgili bize dava açmıştı.
Bir gece evimize bir anda 20 polis girdi. Evi didik didik ettiler. Çocuklarım uyuyordu. Ortada somut hiçbir şey yokken alıp götürdüler. 6-7 arkadaş ile birlikte bizi birkaç gün emniyette tuttular. Gazete üzerine bir baskı unsuru uyguluyorlardı. Gazetemizin yayın yönetmeni Mehmet Uğurlu ile birlikte gözaltına alındık. Diğer arkadaşlar iki ay boyunca tutuklu kaldılar. Ardından beraat ettiler. Çünkü ellerinde somut hiçbir şey yoktu.
Gazetemiz günlük olarak iki nüsha alınıp ilk otobüs ile Ankara'ya Genel Kurmaya gönderiliyordu. Erler bir gün gazetemize ezik-büzük bir şekilde geldiler. Genel Kurmaya gazete göndermemiz gerekiyor. Ama bize bunun için para vermediler. Gelip sizden bunu alabilir miyiz? diye sordular. Askerler gazetemize gelip o günün iki nüshasını alıp, paketleyip otobüsle Ankara'ya götürüyorlardı.
Kayseri'de 28 Şubat'ın asıl mağdurları başörtülü bayanlardır. Okuldan atılmış ve zorla başları açılmıştır. Psikolojik işkenceler yapılmıştır. Bir takım arkadaşlarımız ile onları desteklemek amacıyla üniversite çevresinde faaliyetlerimiz oldu. Arkasından da tarihi bir el ele programını Kayseri organizasyonunu yapmıştık. Edirne'den Van'a kadar insanlar el ele tutuşarak bu zulmü protesto ediyordu. Sırf bunun afişini astığı için bir arkadaşımız gözaltına alındı ve bir süre hapis yattı.
O dönemde Paralel Yapı bir sigorta şirketi kurmuştu. Ona alternatif duyarlı, muhafazakar çevrenin kurduğu Dost sigorta şirketinin kurulmasını hazmedemediler. Paralel Yapı'nın o dönemde çalışma yöntemi böyleydi. 28 Şubat'ın asıl sebebi ekonomiktir. Bu da bunun önemli bir örneğidir.
O dönemin gerçek mağdurlarından Şükrü Karatepe, Kayseri'de yalnız bırakılmış, arkasında durulmamış ve savunulmamış yöneticilerimizden biridir.
25. Dönem Kayseri Milletvekili Kemal Tekden: Başörtülülere rapor verdiğim için askeri mahkeme tarafından tutuklandım
1988'den başlayarak özellikle de 1990'lı yılların başında devlet hastanesinde çalışırken birçok başörtülü kızımıza, öğrencimize, öğretmene ve memura başını açmasının sakıncalı olduğuna dair rapor veriyordum. Bu nedenle 1992 yılında beni askeri mahkeme tutukladı. 1992 yılının Ramazan ayında 12 gün ceza evinde yattım. Daha sonra bunu temyiz ettim. 3 sefer ceza verildi ve Askeri Yargıtay sonunda bunu bozdu. Daha sonra tazminat davası açtım ve kazandım.
28 Şubat döneminde Büyük Birlik Partisi İl Başkanı olarak görev alıyordum. O günlerde en dik duruşu sergileyen rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'ydu. Erbakan ve Çiller koalisyon hükümetine Muhsin Bey beklentisiz bir şekilde destek vermişti. Muhsin Yazıcıoğlu o dönemde 'namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam' diye bir çıkış yapmıştı. Arkasından da 'Türkiye ne Cezayir olacak ne İran olacak. Ama Suriye olmasına da asla izin vermeyiz' diyerek mezhep ayrışmasını gözler önüne seren bir çıkış yapmıştı. Biz de onunla beraber o çıkışları yapıyorduk.
Tüm üniversiteler de olduğu gibi Erciyes Üniversitesi'ndeki öğrencilerimiz de büyük mağduriyetler yaşıyordu. Üniversite içerisinde ben bizzat ağaç eylemi gerçekleştirdim. Barış ve kardeşlik eylemiydi bu. 'bu ağaç öyle büyüsün ki Erciyes Üniversitesi'nde daima barış ve kardeşliğin tesis edildiği bir üniversite olsun. Burada ne başı açığa ne de başı kapalıya zulüm yapılmasın diye açıklamalarda bulunmuştuk. O dönemde rektör bey de buna çok bozulmuştu.
Ahmet Taş: Okula gelip korku verirlerdi
O dönemde okulda öğretmendim. Öğretmenlik görevimden açığa alındım. Önce evimi takibe başladılar. Zaman zaman okula gelir ve korku verirlerdi. Evimin önüne her gece bir polis arabası gelir, 2-3 polis durur ve evi gözetlerdi. Eğitim ve yardım faaliyetleri yürüten bir vakfın da başkanıydım. Vakfa ziyarete gelen insanların ve oradaki kütüphaneden yararlanmaya gelen çocukların isimlerini alırlar ve onları da korkuturlardı.
Hatta bir defasında bir tutanak tuttular. Çocuklar yemek yiyordu. Ama çocuklara Kur'an okutuluyor diye tutanak tutmuşlardı. Tutanağı tutan polise, 'Allah'tan kork dedim. Böyle bir şey gördün mü?' diye sordum. 'Yok görmedim' dedi. Niye yazdığını sorunca, 'tamam değiştirelim' dedi ve değiştirdi. Sanırım okumadan imzalayacağımı düşündü.
Vakfımızı kapatmak için 300 sayfalık belge toplamışlar. Belgelerin çoğu da bizim harcama kalemlerimiz v.b. fotokopilerdi. 'Siz İslami bir devlet kurmak istiyorsunuz. Gelirleriniz az, ama yaptığınız iş çok. Bu kadar iş bu gelirle yapılmaz. Paranın kaynağı nerede?' gibi suçlamalar yönelttiler. Bir şekilde kendilerini vakfeden insanlar bedelsiz iş yaparlar. Bunu devletin memuru anlayamıyor.
28 Şubat darbesi olduktan sonra bu baskılar devam etti. Bizim de başkanlığını yaptığımız vakıf dahil olmak üzere birçok vakıf hakkında kapatma davası açıldı. Kapatma davası 5 yıl devam etti. Kendimizi savunduk ve vakfımızı kapattırmadık.
Müslüman Gençlik Malatyalılar grubuna sempatizan düzeyinde üye olmak suçlamasıyla 2000 yılının Eylül ayında bir gece evimden aldılar. 15 kişi ile birlikte emniyete götürüldük ve sorgulandık. Bunlardan 9 arkadaş hakim karşısına çıkınca tutuklama kararı verildi. 20 gün cezaevinde kaldım. Bir suçumuz yoktu.
Haber/Fotoğraf: Bünyamin Gültekin