'Beni 40'ımdan sonra delirttiler'
Dünyanın en çok eylem yapan adamı olarak tanınan Türk Eğitim Sen Kayseri 2 No'lu Şube Başkanı Ali İhsan Öztürk, 'Beni 40'ımdan sonra delirttiler' dedi.
1994 yılında Kahramanmaraş Göksun'da öğretmenlik mesleğine başladığı yıl sendika üyesi olan, 2002 yılında Kayseri İmamhatip Lisesine geldiğinde iş yeri temsilcisi olarak sendikacılık hayatını sürdüren Türk Eğitim Sen Kayseri 2 No'lu Şube Başkanı Ali İhsan Öztürk, yaptığı eylemlerden dolayı 140'ın üzerinde hakim karşısına çıktı. Ünü Türkiye'yi aşmış olan Ali İhsan Öztürk'e Ermeniler ve Yahudiler de dava açtı. Hatta 2009 yılında Abdullah Gül'ün Ermenistan'a maç izlemeye tepki gösterdiği eylemler ve imza kampanyalarından dolayı News Week dergisi tarafından 'yılın ırkçısı' seçildi. Medyanın tek sesliliğe kaydığını düşündüğü için 2 yıldan bu yana sosyal medya kullanmayı tercih eden Ali İhsan Öztürk, neredeyse Guinnes Rekorlar Kitabı'na girecek ilginç eylemlerinin arka planına dair şunları söyledi:
İlk eylem 'memurun hayatında simit'
Nereden çıktı ilginç eylem yapma fikri?
2002 yılında göreve geldikten sonra Kayseri'de sendika binamızın açılışını yaptık. Basın mensubu arkadaşlar röportaj yapmaya geldiler. Baktım ki farklı bir şey söylemek gerekiyor. Çünkü sendikacı arkadaşlar sıradan aynı şeyleri söylüyordu. Farklı bir şey olsun diye araştırdım ve sonunda 'Memurun hayatında simit' konulu bir eylem yapmıştım. Bu eylemden sonra kamuoyunun dikkatini çekmeye başladık. Biz öğretmenler sınıfta öğrencilerin ilgisini çekebilmek ya da ilgisini dağıtmamak için elimizden geleni yaparız. Biz de şube olarak böyle bir hareket başlattık ve toplumun dikkatini çektik.
Nasıl bir eylemdi simitli eylem?
'Memurun hayatında simit' konulu fotoğraf, resim, güfte, beste yarışmaları düzenledik. O yarışmada dereceye giren arkadaşlara birer poşet simit ikram ettik ve bir simitçide bu hediyeleri takdim ettik, daha sonra da okullarına gidip o simitleri dağıttık. Simit dendiği zaman akla gelen memurdur, dolayısıyla bu konuda da ilk defa böyle bir çalışma yapılmış oldu. Arşivlere de girdi.
En uzun süren eylem 4 ay
Ne kadar süreyle eylem yapıyordunuz?
2002'den 2015'e kadar haftada en az 3 eylem yapıyorduk. Sıradan eylemler değildi. Mesela en uzun süreli eylemimiz 4 ay devam etti. Atanamayan öğretmenlerle ilgiliydi ve her pazar günü yapıyorduk. Guinnes Rekorlar Kitabına girecek eylemlerdi bunlar. Alman ZDF Kanalı ile Fransız Life dergisinden geldiler röportaj yapmak için ve bu eylemlerle ilgili bilgi almak için.
Bazı ilginç eylemlerinizden örnek verir misiniz?
Hükûmete laf anlatamadık deveye hendek atlattık diye meydanda deveyi hendekten atlatmıştık. Hedefimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil diye üzüm yemiştik. Anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi demiştik. İpe un sermiştik. Deyimler ve atasözlerinin hemen hemen hepsini eylemlerde kullandık.
'Sosyal medyayı tercih ediyorum'
Şimdi ne oldu, bir süredir sizi meydanlarda göremiyoruz.
Biraz sosyal medyaya kaydım, biraz da medyanın tekelleştiğini düşünüyorum. Bizim yaptığımız eylemleri maalesef farklı şekilde gündeme getirmeye başladılar ya da yayınlamadılar. En basiti Kayseri'de Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış olan Erdoğan Ayata'nın köyüne 300 bin TL harcanarak bir okul yapıldı ancak köyde öğrenci olmadığı için okula giden olmadı. Bu haberin medyada yer almaması bizi çok üzdü. 300 bin TL milli servet toprağa gömülmüştü. Sosyal medya söz söylemek için daha uygun geliyor; 10'a yakın hesabım ve 50 binin üzerinde takipçim var.
Meydanda çıkıp, yine ipe un serseniz medya gelmez mi?
Gelmez diye düşünüyorum çünkü sürekli iletişim halinde olduğumuz medya emekçisi arkadaşlar da bunu ifade ediyor.
'Diğer ülkelerden açılan davalarımız da var'
'Yılın ırkçısı' olayı nedir?
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermenistan Cumhurbaşkanı ile Ermenistan'a maç izlemeye gitmişti. Hocalı'da soydaşlarımızı katleden komutanın Ermenistan Cumhurbaşkanı olduğunu biliyorduk. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının o maça çıkmasına tepki göstermiştik. Maçın Kayseri'de oynanacak olması ile de ilgili de, 'Kardeşimizin katilini şehrimizde görmek istemiyoruz' diye imza kampanyaları başlatmıştık. Bundan dolayı da ırkçılık yaptığımız düşüncesi ile hakkımızda davalar açılmıştı ve o yıl News Week beni 'yılın ırkçısı' seçmişti.
'Avukatlık geçmişimizde bu kadar dosya yok'
Davalar?
Dava sayısı 140'ı geçti. 3 davamdan ceza aldım ama ertelendi. Ertelemeden sonra iki davadan daha ceza aldım. Şu anda onlar temyiz aşamasında. Yani 5 davadan ceza almış oldum. Bunlar hakaret davası olarak açılmışlardı. Hükumete yönelik yaptığımız bir iki davadan dolayı AK Parti İl Başkanlığı dava açmıştı. Terör olaylarından sonra şehitlerimiz için yaptığımız yürüyüşlerde Emniyetin bize zorluk çıkarması, Valilik önündeki yaptığımız basın açıklamaların zorluk çıkarmaları ile ilgiliydi. Bizim açtığımız iki davadan da Emniyetteki müdür yardımcıları ceza aldılar. Şu anda Türkiye'de belki dünyada böyle bir şey olmadığını düşünüyorum. Avukat arkadaşlarla karşılaştığımız zaman diyorlar ki, 'Bizim avukatlık geçmişimizde bu kadar dosyamız yok'
'Savcıların hepsi beni tanırdı'
Fazla ağladığı için Bülent Arınç'a tuvalet kağıdı göndermiştik. Onunla ilgili açılan davadaki savcıyı ilk defa görüyordum. Çünkü Kayseri'deki bütün savcılara ifade vermiştim. Duruşma salonunda kendisine 'Siz yenisiniz galiba' demiştim. Nedenini sordu, kendisini ilk defa gördüğümü söyledim. 'Siz buradaki her savcıyı tanır mısınız?' dedi.
'Mübaşir Abdullah Gül'ün adını dilinin ucuyla söyledi'
Bir keresinde de Abdullah Gül Bey cumhurbaşkanı iken onu dava etmiştim. Duruşma günü koridorda mübaşir adımı söyleyerek beni çağırdı. Dedim ki, 'Davalı kim? Beni söylüyorsunuz ama davalıyı da çağırmanız lazım.' Artık dilinin ucuyla Abdullah Gül diye bağırdı.
'Adliye koridorlarına da alıştım'
En çok gücüme giden ve beni yoran şey, eylem yaptıktan sonra bir günümün karakolda, adli tıpta ve savcılıkta geçmesi idi. Sonradan alıştık artık, Adli Tıp'takiler hoş geldin demeye başlamıştı, Emniyettekiler tanıyordu. Devlet memurları polisi, hakimi, savcıyı gördüğü zaman tedirginlik yaşar, ben de ilk başlarda yaşıyordum ama sonra alıştım.
'Türk bayrağı astığım için dava edildim'
İlk davanız hangi eylemden dolayı idi?
2002 yılında ilk davam Kerkük Türkleri ile ilgili bir eylemden dolayı idi. Öğretmenevine bayrak asmıştık; 3 yıl sürdü. Sonunda hakim, 'Kardeşim sen neden gelip gidiyorsun, suçun ne?' dedi. Bayrak astığımı söyledim, ne bayrağı olduğunu sordu. Türk bayrağı olduğunu söylediğimde de, 'Türk bayrağı için gelinir mi?' dedi. Oradan öyle beraat etmiştim.
'Ailem de alıştı'
Aileniz ne diyordu bu işe?
İlk başlarda evdekiler de sıkıntı yaşadılar. Çünkü sabah kapı çalınıyor ve bir zarf bırakılıyor. Adliyeden geldiği belli. Sonra herkes alıştı. Hatta şimdi, 'Niye seni çağırmıyorlar, yoksa unuttular mı?' diyorlar.
'Korkunun ecele faydası yok'
Korkmuyor musunuz?
Korkunun ecele faydası olmadığına inanıyorum. İlk başlarda yapacağım şeyleri yapamazsam diye korkuyordum ama şimdi korkmuyorum. Benden sonraki kuşaklara bir şeyler bıraktığımı düşünüyorum. Sendikacılık anlamında da, eylemler anlamında da kırmadan, dökmeden derdinin anlatılabileceğini gösterdim diye düşünüyorum. Bazen, 'Bizim düşünmeye korktuğumuz şeyleri siz söylüyorsunuz' diyorlar ben de korkunun ecele faydası olmadığını söylüyorum. Birilerinin bunları mutlaka dile getirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Herhalde kendime böyle bir rol biçtim.
'Gençken etliye sütlüye karışmayan, garibanın biriydim'
Gençken de böyle deli dolu muydunuz?
Zaten gencim ben, şu anda 13 yaşımdayım. Öğrencilik yıllarımda Erciyes Üniversitesinde konsey başkanı idim. Ama gariban, efendi, etliye sütlüye karışmayan, sessiz, sakindim. 40 yaşına gelince beni dellendirdiler. Ben de dedim ki, bundan sonra siz benim kahrımı çekin. Bazen, 'Ya hocam bu sen misin?' diyorlar.
'Sahnenin önü ile arkası çok farklı'
Kim delirtti sizi?
40'ımdan sonra beni toplum dellendirdi. Çünkü çok büyük haksızlıklar oluyor. Sahnenin önüyle arkası çok farklı. Bir çok kurum ya da kuruluş içinde bulundum; siyasetle ve ticaretle uğraştım. Dini grupların büyük çoğunluğuna girdim, çıktım. Hatta bazen şaşırıp, sen napıyorsun diyen de oluyor. Kayseri'de 120 sivil toplum kuruluşunun içinde yer aldığı, Türk Milli Güçler Birliği adında bir birlik kurmuştum. O dönemde de arkadaşlar şaşırırdı; 'Şu derneğe de, şu partiye de gidiyor musun?' diye. İnsan oralarda ve toplumda yaşananları, yapılan haksızlıkları görünce çıldırıyor. Ya gözünüzü kapatacaksınız ya da çıldıracaksınız başka yolu yok.
Irkçı mısınız peki?
Irkçı mıyım bilmiyorum ama ırkımı çok seviyorum. Ama insanları da çok seviyorum, üstelik de hiçbir ayrım yapmaksızın.
'Türkiye'de sendikacılık rolünü yerine getiremiyor'
Türkiye'de sendikacılıkta ne gibi değişimler oldu;?
Türkiye'de sendikacılık yapmak çok zor. Memur sendikacılığı yapmak iki kere zor. Devlet memurunun sendikaya ihtiyacı olmadığı düşünülüyordu. Şimdi sendika kabul edildi ama tekelleşmeden dolayı sendikaların etkisi ve yetkisi kalmadı. Söz sahibi değiller. Şu anda Türkiye'de sendikacılık rolünü yerine getiremiyor. Çünkü Türkiye'deki sendikacılık anlayışında iktidara yakın olma hevesi var. Halbuki sendika muhalefet demektir. Ama Türkiye'de iktidara yakın olan sendikalar büyüyorlar. Halbuki bir haksızlık yapılıyorsa bunu muhalefet yapmıyor. Dolayısıyla iktidara yakın olanlar değil, iktidarın karşısında olan sendikaların büyümesi gerekiyor. Şimdi çalışanlar maalesef öyle bakmıyorlar.
Üye sayınızda azalma oldu mu, bu nedenlerden dolayı?
600 üye ile başlamıştık. Şu anda 3 bin civarında üyemiz var. Ama yakın bir zamanda üniversiteyi 1 no'lu şubeye aktardık, dolayısıyla 2 bin 500 civarında üyemiz var.
'Keşke daha demokratik bir ülkede olsa idim'
Türkiye'den daha demokratik bir ülkede olsaydım, diye düşündüğünüz oldu mu?
Kendi kendime hayıflandığım zamanlar oluyor. Arşive bakıyorum, açılan davalara bakıyorum, yaptığım şeylere bakıyorum. İnsanlar oturduğu yerden sendikacılık yapıyor ya da sadece sendikacılık yapıyor. Keşke daha demokratik bir ülkede olsa idim diyorum. Ama bunun da alt yapısının oluşması gerektiğini düşünüyorum. Yaptıklarımızın insanlarda karşılığı olduğunu görmek, kitapları açtığımızda ismimiz görmek doğru yolda olduğumuzu gösteriyor ama bizim ülkemiz gerçekten demokratik bir ülke olsa idi, bu yaptıklarımızı toplumda daha fazla karşılık bulacaktı ya da şimdiki uğraştığımız basit işlerle uğraşmayacaktık diye düşünüyorum.
'Bir solcudan daha solcu, bir komünistten daha komünistim'
Bir solcudan daha solcuyum, bir komünistten daha komünistim, bir sosyalistten daha sosyalistimi, bir Müslümandan daha Müslümanı, bir milliyetçiden daha milliyetçiyim. Bir insanın bir kalıba sığmayacağına inanıyorum. Milliyetçiyim derken, o grubun içerisinde yetişmemden, fazlaca yer aldığımdan dolayı böyle diyorum. Yoksa bir keresinde hiç unutmuyorum, Kayseri'deki gençlik örgütlerinin tamamını bir araya getirmiştim ve gençler şaşırmıştı. Yine ataması yapılmayan öğretmenlerle ilgili bir eylem için öğretmen adayı arkadaşlar yanıma geldi. Ben de eyleme gideceğimi söyledim. Bana, 'Hiç sormayacak mısınız kimiz diye' dediler. O eylemde Emek Partisinden, İşçi Partisinden, AK Partiden, MHP'den gençler vardı. Eyleme başladık, sonra zabıta ve polis müdahale etti. Herkes dağıldı, EMEK Partisinden iki genç kaldı yanımda. Onlara da diğer öğrencilere dediğim gibi uzaklaşmalarını söyledim, çünkü siciline işliyor bu tür durumlar gençlerin. Ama gitmediler. Hatta, 'Sizin düşüncenizden biri değilim, size göre faşistim' dememe gitmediler. O çocukların davranışları beni çok etkilemişti. Karakola geldiler. Sonra Emniyete gittik. Emniyet Müdür Yardımcısı, 'Hocam senin bunlarla ne işin olur, bunlar komünist' dedi. Ben de, 'Tamam ben de komünistim' dedim. 'Ama bunlar PKK'lı' dedi. 'Tamam, devlet bunların başını muhatap alıyor, ben de ayağını muhatap alıyorum' dedim.
'Özgür düşünceye inanmadıkça düzen değişmez'
Sonuç olarak, ne olacak bu memleketin hali?
Herkes bağımsız düşünceye inanmadığı sürece bu memleketin hali böyle devam eder diye düşünüyorum. İnsanlar artık inandığı şey her ne ise; dinidir, mezhebidir, tarikatıdır, cemaatidir, bunları sorgulamalı diye düşünüyorum. Yoksa, sistem çok güzel kurulmuş, herkese rol verilmiş. Maalesef birilerinin istediği kadar Müslümanız, birilerinin istediği kadar solcuyuz, birilerinin istediği kadar milliyetçiyiz. Bu ülkede milliyetçiler var Hocalı'nın katliamının yıl dönümünde hiçbir şey yapılmadı. Solcular var bu ülkede, ezilen bir sürü insan var ama kimsenin sesi çıkmıyor. Müslümanlar var, kul hakkı yiyorlar böyle bir toplumda insanlar içinde bulunduğu camiayı bir sorgulasın. Ondan sonra bir şeylerin değişeceğine inanıyorum, yoksa bu sistem böyle devam edip gidecek. Bugün birileri var, yarın başkaları olacak. Bugün sivil darbe var, yarın askeri darbe olacak. Dolayısıyla bu böyle devam edip gidecek.
İlk eylem 'memurun hayatında simit'
Nereden çıktı ilginç eylem yapma fikri?
2002 yılında göreve geldikten sonra Kayseri'de sendika binamızın açılışını yaptık. Basın mensubu arkadaşlar röportaj yapmaya geldiler. Baktım ki farklı bir şey söylemek gerekiyor. Çünkü sendikacı arkadaşlar sıradan aynı şeyleri söylüyordu. Farklı bir şey olsun diye araştırdım ve sonunda 'Memurun hayatında simit' konulu bir eylem yapmıştım. Bu eylemden sonra kamuoyunun dikkatini çekmeye başladık. Biz öğretmenler sınıfta öğrencilerin ilgisini çekebilmek ya da ilgisini dağıtmamak için elimizden geleni yaparız. Biz de şube olarak böyle bir hareket başlattık ve toplumun dikkatini çektik.
Nasıl bir eylemdi simitli eylem?
'Memurun hayatında simit' konulu fotoğraf, resim, güfte, beste yarışmaları düzenledik. O yarışmada dereceye giren arkadaşlara birer poşet simit ikram ettik ve bir simitçide bu hediyeleri takdim ettik, daha sonra da okullarına gidip o simitleri dağıttık. Simit dendiği zaman akla gelen memurdur, dolayısıyla bu konuda da ilk defa böyle bir çalışma yapılmış oldu. Arşivlere de girdi.
En uzun süren eylem 4 ay
2002'den 2015'e kadar haftada en az 3 eylem yapıyorduk. Sıradan eylemler değildi. Mesela en uzun süreli eylemimiz 4 ay devam etti. Atanamayan öğretmenlerle ilgiliydi ve her pazar günü yapıyorduk. Guinnes Rekorlar Kitabına girecek eylemlerdi bunlar. Alman ZDF Kanalı ile Fransız Life dergisinden geldiler röportaj yapmak için ve bu eylemlerle ilgili bilgi almak için.
Bazı ilginç eylemlerinizden örnek verir misiniz?
Hükûmete laf anlatamadık deveye hendek atlattık diye meydanda deveyi hendekten atlatmıştık. Hedefimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil diye üzüm yemiştik. Anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi demiştik. İpe un sermiştik. Deyimler ve atasözlerinin hemen hemen hepsini eylemlerde kullandık.
'Sosyal medyayı tercih ediyorum'
Şimdi ne oldu, bir süredir sizi meydanlarda göremiyoruz.
Biraz sosyal medyaya kaydım, biraz da medyanın tekelleştiğini düşünüyorum. Bizim yaptığımız eylemleri maalesef farklı şekilde gündeme getirmeye başladılar ya da yayınlamadılar. En basiti Kayseri'de Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış olan Erdoğan Ayata'nın köyüne 300 bin TL harcanarak bir okul yapıldı ancak köyde öğrenci olmadığı için okula giden olmadı. Bu haberin medyada yer almaması bizi çok üzdü. 300 bin TL milli servet toprağa gömülmüştü. Sosyal medya söz söylemek için daha uygun geliyor; 10'a yakın hesabım ve 50 binin üzerinde takipçim var.
Meydanda çıkıp, yine ipe un serseniz medya gelmez mi?
Gelmez diye düşünüyorum çünkü sürekli iletişim halinde olduğumuz medya emekçisi arkadaşlar da bunu ifade ediyor.
'Diğer ülkelerden açılan davalarımız da var'
'Yılın ırkçısı' olayı nedir?
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermenistan Cumhurbaşkanı ile Ermenistan'a maç izlemeye gitmişti. Hocalı'da soydaşlarımızı katleden komutanın Ermenistan Cumhurbaşkanı olduğunu biliyorduk. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının o maça çıkmasına tepki göstermiştik. Maçın Kayseri'de oynanacak olması ile de ilgili de, 'Kardeşimizin katilini şehrimizde görmek istemiyoruz' diye imza kampanyaları başlatmıştık. Bundan dolayı da ırkçılık yaptığımız düşüncesi ile hakkımızda davalar açılmıştı ve o yıl News Week beni 'yılın ırkçısı' seçmişti.
'Avukatlık geçmişimizde bu kadar dosya yok'
Davalar?
Dava sayısı 140'ı geçti. 3 davamdan ceza aldım ama ertelendi. Ertelemeden sonra iki davadan daha ceza aldım. Şu anda onlar temyiz aşamasında. Yani 5 davadan ceza almış oldum. Bunlar hakaret davası olarak açılmışlardı. Hükumete yönelik yaptığımız bir iki davadan dolayı AK Parti İl Başkanlığı dava açmıştı. Terör olaylarından sonra şehitlerimiz için yaptığımız yürüyüşlerde Emniyetin bize zorluk çıkarması, Valilik önündeki yaptığımız basın açıklamaların zorluk çıkarmaları ile ilgiliydi. Bizim açtığımız iki davadan da Emniyetteki müdür yardımcıları ceza aldılar. Şu anda Türkiye'de belki dünyada böyle bir şey olmadığını düşünüyorum. Avukat arkadaşlarla karşılaştığımız zaman diyorlar ki, 'Bizim avukatlık geçmişimizde bu kadar dosyamız yok'
'Savcıların hepsi beni tanırdı'
Fazla ağladığı için Bülent Arınç'a tuvalet kağıdı göndermiştik. Onunla ilgili açılan davadaki savcıyı ilk defa görüyordum. Çünkü Kayseri'deki bütün savcılara ifade vermiştim. Duruşma salonunda kendisine 'Siz yenisiniz galiba' demiştim. Nedenini sordu, kendisini ilk defa gördüğümü söyledim. 'Siz buradaki her savcıyı tanır mısınız?' dedi.
'Mübaşir Abdullah Gül'ün adını dilinin ucuyla söyledi'
Bir keresinde de Abdullah Gül Bey cumhurbaşkanı iken onu dava etmiştim. Duruşma günü koridorda mübaşir adımı söyleyerek beni çağırdı. Dedim ki, 'Davalı kim? Beni söylüyorsunuz ama davalıyı da çağırmanız lazım.' Artık dilinin ucuyla Abdullah Gül diye bağırdı.
'Adliye koridorlarına da alıştım'
En çok gücüme giden ve beni yoran şey, eylem yaptıktan sonra bir günümün karakolda, adli tıpta ve savcılıkta geçmesi idi. Sonradan alıştık artık, Adli Tıp'takiler hoş geldin demeye başlamıştı, Emniyettekiler tanıyordu. Devlet memurları polisi, hakimi, savcıyı gördüğü zaman tedirginlik yaşar, ben de ilk başlarda yaşıyordum ama sonra alıştım.
'Türk bayrağı astığım için dava edildim'
İlk davanız hangi eylemden dolayı idi?
2002 yılında ilk davam Kerkük Türkleri ile ilgili bir eylemden dolayı idi. Öğretmenevine bayrak asmıştık; 3 yıl sürdü. Sonunda hakim, 'Kardeşim sen neden gelip gidiyorsun, suçun ne?' dedi. Bayrak astığımı söyledim, ne bayrağı olduğunu sordu. Türk bayrağı olduğunu söylediğimde de, 'Türk bayrağı için gelinir mi?' dedi. Oradan öyle beraat etmiştim.
'Ailem de alıştı'
Aileniz ne diyordu bu işe?
İlk başlarda evdekiler de sıkıntı yaşadılar. Çünkü sabah kapı çalınıyor ve bir zarf bırakılıyor. Adliyeden geldiği belli. Sonra herkes alıştı. Hatta şimdi, 'Niye seni çağırmıyorlar, yoksa unuttular mı?' diyorlar.
'Korkunun ecele faydası yok'
Korkmuyor musunuz?
Korkunun ecele faydası olmadığına inanıyorum. İlk başlarda yapacağım şeyleri yapamazsam diye korkuyordum ama şimdi korkmuyorum. Benden sonraki kuşaklara bir şeyler bıraktığımı düşünüyorum. Sendikacılık anlamında da, eylemler anlamında da kırmadan, dökmeden derdinin anlatılabileceğini gösterdim diye düşünüyorum. Bazen, 'Bizim düşünmeye korktuğumuz şeyleri siz söylüyorsunuz' diyorlar ben de korkunun ecele faydası olmadığını söylüyorum. Birilerinin bunları mutlaka dile getirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Herhalde kendime böyle bir rol biçtim.
'Gençken etliye sütlüye karışmayan, garibanın biriydim'
Zaten gencim ben, şu anda 13 yaşımdayım. Öğrencilik yıllarımda Erciyes Üniversitesinde konsey başkanı idim. Ama gariban, efendi, etliye sütlüye karışmayan, sessiz, sakindim. 40 yaşına gelince beni dellendirdiler. Ben de dedim ki, bundan sonra siz benim kahrımı çekin. Bazen, 'Ya hocam bu sen misin?' diyorlar.
'Sahnenin önü ile arkası çok farklı'
Kim delirtti sizi?
40'ımdan sonra beni toplum dellendirdi. Çünkü çok büyük haksızlıklar oluyor. Sahnenin önüyle arkası çok farklı. Bir çok kurum ya da kuruluş içinde bulundum; siyasetle ve ticaretle uğraştım. Dini grupların büyük çoğunluğuna girdim, çıktım. Hatta bazen şaşırıp, sen napıyorsun diyen de oluyor. Kayseri'de 120 sivil toplum kuruluşunun içinde yer aldığı, Türk Milli Güçler Birliği adında bir birlik kurmuştum. O dönemde de arkadaşlar şaşırırdı; 'Şu derneğe de, şu partiye de gidiyor musun?' diye. İnsan oralarda ve toplumda yaşananları, yapılan haksızlıkları görünce çıldırıyor. Ya gözünüzü kapatacaksınız ya da çıldıracaksınız başka yolu yok.
Irkçı mısınız peki?
Irkçı mıyım bilmiyorum ama ırkımı çok seviyorum. Ama insanları da çok seviyorum, üstelik de hiçbir ayrım yapmaksızın.
'Türkiye'de sendikacılık rolünü yerine getiremiyor'
Türkiye'de sendikacılıkta ne gibi değişimler oldu;?
Türkiye'de sendikacılık yapmak çok zor. Memur sendikacılığı yapmak iki kere zor. Devlet memurunun sendikaya ihtiyacı olmadığı düşünülüyordu. Şimdi sendika kabul edildi ama tekelleşmeden dolayı sendikaların etkisi ve yetkisi kalmadı. Söz sahibi değiller. Şu anda Türkiye'de sendikacılık rolünü yerine getiremiyor. Çünkü Türkiye'deki sendikacılık anlayışında iktidara yakın olma hevesi var. Halbuki sendika muhalefet demektir. Ama Türkiye'de iktidara yakın olan sendikalar büyüyorlar. Halbuki bir haksızlık yapılıyorsa bunu muhalefet yapmıyor. Dolayısıyla iktidara yakın olanlar değil, iktidarın karşısında olan sendikaların büyümesi gerekiyor. Şimdi çalışanlar maalesef öyle bakmıyorlar.
Üye sayınızda azalma oldu mu, bu nedenlerden dolayı?
600 üye ile başlamıştık. Şu anda 3 bin civarında üyemiz var. Ama yakın bir zamanda üniversiteyi 1 no'lu şubeye aktardık, dolayısıyla 2 bin 500 civarında üyemiz var.
'Keşke daha demokratik bir ülkede olsa idim'
Türkiye'den daha demokratik bir ülkede olsaydım, diye düşündüğünüz oldu mu?
Kendi kendime hayıflandığım zamanlar oluyor. Arşive bakıyorum, açılan davalara bakıyorum, yaptığım şeylere bakıyorum. İnsanlar oturduğu yerden sendikacılık yapıyor ya da sadece sendikacılık yapıyor. Keşke daha demokratik bir ülkede olsa idim diyorum. Ama bunun da alt yapısının oluşması gerektiğini düşünüyorum. Yaptıklarımızın insanlarda karşılığı olduğunu görmek, kitapları açtığımızda ismimiz görmek doğru yolda olduğumuzu gösteriyor ama bizim ülkemiz gerçekten demokratik bir ülke olsa idi, bu yaptıklarımızı toplumda daha fazla karşılık bulacaktı ya da şimdiki uğraştığımız basit işlerle uğraşmayacaktık diye düşünüyorum.
'Bir solcudan daha solcu, bir komünistten daha komünistim'
Bir solcudan daha solcuyum, bir komünistten daha komünistim, bir sosyalistten daha sosyalistimi, bir Müslümandan daha Müslümanı, bir milliyetçiden daha milliyetçiyim. Bir insanın bir kalıba sığmayacağına inanıyorum. Milliyetçiyim derken, o grubun içerisinde yetişmemden, fazlaca yer aldığımdan dolayı böyle diyorum. Yoksa bir keresinde hiç unutmuyorum, Kayseri'deki gençlik örgütlerinin tamamını bir araya getirmiştim ve gençler şaşırmıştı. Yine ataması yapılmayan öğretmenlerle ilgili bir eylem için öğretmen adayı arkadaşlar yanıma geldi. Ben de eyleme gideceğimi söyledim. Bana, 'Hiç sormayacak mısınız kimiz diye' dediler. O eylemde Emek Partisinden, İşçi Partisinden, AK Partiden, MHP'den gençler vardı. Eyleme başladık, sonra zabıta ve polis müdahale etti. Herkes dağıldı, EMEK Partisinden iki genç kaldı yanımda. Onlara da diğer öğrencilere dediğim gibi uzaklaşmalarını söyledim, çünkü siciline işliyor bu tür durumlar gençlerin. Ama gitmediler. Hatta, 'Sizin düşüncenizden biri değilim, size göre faşistim' dememe gitmediler. O çocukların davranışları beni çok etkilemişti. Karakola geldiler. Sonra Emniyete gittik. Emniyet Müdür Yardımcısı, 'Hocam senin bunlarla ne işin olur, bunlar komünist' dedi. Ben de, 'Tamam ben de komünistim' dedim. 'Ama bunlar PKK'lı' dedi. 'Tamam, devlet bunların başını muhatap alıyor, ben de ayağını muhatap alıyorum' dedim.
'Özgür düşünceye inanmadıkça düzen değişmez'
Sonuç olarak, ne olacak bu memleketin hali?
Herkes bağımsız düşünceye inanmadığı sürece bu memleketin hali böyle devam eder diye düşünüyorum. İnsanlar artık inandığı şey her ne ise; dinidir, mezhebidir, tarikatıdır, cemaatidir, bunları sorgulamalı diye düşünüyorum. Yoksa, sistem çok güzel kurulmuş, herkese rol verilmiş. Maalesef birilerinin istediği kadar Müslümanız, birilerinin istediği kadar solcuyuz, birilerinin istediği kadar milliyetçiyiz. Bu ülkede milliyetçiler var Hocalı'nın katliamının yıl dönümünde hiçbir şey yapılmadı. Solcular var bu ülkede, ezilen bir sürü insan var ama kimsenin sesi çıkmıyor. Müslümanlar var, kul hakkı yiyorlar böyle bir toplumda insanlar içinde bulunduğu camiayı bir sorgulasın. Ondan sonra bir şeylerin değişeceğine inanıyorum, yoksa bu sistem böyle devam edip gidecek. Bugün birileri var, yarın başkaları olacak. Bugün sivil darbe var, yarın askeri darbe olacak. Dolayısıyla bu böyle devam edip gidecek.