Ben giderim Batum'a – 4
Kafkasların Antalyası Güzel bir doğa çevresine inşa edilen Batum, mimari olarak enteresan özelliklere sahip Avrupai bir sahil şehri. 'Kafkasların Antalyası' denilebilecek şehir Gürcistan'ın tatil merkezi. Egzotik bitkilerin, muz, palmiye, hurma, kivi, çay, narenciye gibi tropikal ve Akdeniz türü meyve ağaçlarının hkim olduğu şehirdeki sahil bulvarı en gelişmiş bölge. Nitekim Acara TV'de gece yarısı yayın bittikten sonra hep buralar gösteriliyor.
Camideki programın ardından da Erkek Öğrenci Yurduna gidilerek toplu yemek yeniliyor. Kısa bir sohbet ve içilen çayların ardından vedalaşarak Batum'a dönüş için tekrar yollara düşüyoruz. Gidişte olduğu gibi dönüşte de yol boyunca sık sık sizi ırgalamayan ve yol ortasında ağır hareketlerle bekleyen inek sürüleriyle karşılaşıyoruz. Yollarda serbestçe dolaşan ineklere çarpmanın büyük cezaları varmış. Hindistan'dan sonra ineklerin en çok rahat ettiği ülke burası olmalı.
Çoruh kenarında yaşadığımız macera
Acara suyu üzerinde Ruslar'dan kalan hidroelektrik santrali (HES) dikkatimizi çekiyor. Daha ileride Çoruh'un Acara Suyu ile birleştiği yerde fotoğraf çekmem için kaptanımız yol kenarında duruyor. Ancak virajlı ve tehlikeli bir yer olduğu için arabayı emniyete almak için biraz daha ilerleyip sağa yanaşıyor. Bu sırada sağ tekerleklerin çamura saplandığını ve hafifçe yan yattığını görüyorum. Yol arkadaşlarımız arabadan iniyorlar. Hep beraber itmeye çalışsak da hiçbir gelişme olmuyor. O sırada bizi gören bazı araçlar durarak yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bunlar arasında yanında ailesi olduğu halde adeta kendini paralayan hatta arabasının arka koltuğundaki emniyet kemerlerini keserek bize çekme halatı yapmaya çalışan taksi şoföründen Müslüman Gürcülere hatta arabasının önünde Meryem Ana ve Hz. İsa figürü olan Hıristiyanlara kadar herkes seferber oluyor. Göz yaşartıcı bu ilgiden sonra arabamız çekilerek saplandığı çamurdan kurtuluyor. Yardımsever Gürcü dostlarımıza teşekkür ederek tekrar Batum'a doğru ilerliyoruz. Her şeye rağmen hem Çoruh nehrinin Acara suyuyla birleştiği yeri, hem de gazetecilik refleksiyle saplandığımız ve kurtulduğumuz anları fotoğraflıyorum. Türkiye'den gelen suların berrak, Acara'dan gelenlerin ise çamurlu olması dikkatimi çekiyor. İnşallah Türkiye ile dost ve kardeş ülke Gürcistan'ın ilişkileri Çoruh'un Türkiye'den gelen suyu gibi hep berrak ve temiz olur.
Gürcistan'daki Yörükler
Akşam üzeri kaldığımız misafirhaneye varıyoruz. Güneşin batmasına daha iki saat olduğunu görünce yorgun yol arkadaşlarımı burada bırakıp fotoğraf makinamla Batum limanına gitmek üzere sahile çıkıyorum. Bu sırada karşılaştığım Türkiye plakalı bir araç el etmemle birlikte duruyor. Dört kişiler. Tanışıyoruz. Kaptan şoför 'Yörük tipi' göz yapısıyla dikkatimi çekiyor. Yanılmıyorum. Mersin Erdemli'li bir hemşehrim olduğunu ve Türk konsolosluğunda çalıştığını öğreniyorum. Yanında oturan da Erdemliliymiş. Benim de Silifkeli olduğumu öğrenince memleketlerine varmış gibi mutlu oluyorlar. Böylece gezgin Yörükler Gürcistan'da da birbirlerini buluyorlar. Talebim üzerine beni sahildeki modern mimari örneği ters binanın önünde bırakıyorlar. Temmuz-Ağustos aylarında Toros yaylalarında buluşmak dileğiyle ayrılıyoruz.
Gonio'dan başlayan ve 20 kilometreyi bulan uzun sahili olan Batum'un şehir merkezindeki sahili de 5 km. yürüyerek veya kiralık bisikletlerle gezmek gerçekten büyük bir zevk. Türkiye cep telefonu hatları sınırdan geçince bir süre daha çekiyor. Bazı hatların Batum'un sahilinde de çektiği söyleniyor.
Kafkasların Antalyası
Güzel bir doğa çevresine inşa edilen Batum, mimari olarak enteresan özelliklere sahip Avrupai bir sahil şehri. 'Kafkasların Antalyası' denilebilecek şehir Gürcistan'ın tatil merkezi. Egzotik bitkilerin, muz, palmiye, hurma, kivi, çay, narenciye gibi tropikal ve Akdeniz türü meyve ağaçlarının hkim olduğu şehirdeki sahil bulvarı en gelişmiş bölge. Nitekim Acara TV'de gece yarısı yayın bittikten sonra hep buralar gösteriliyor. Daha önce gelenler kenti kısa sürede çok değişmiş, gelişmiş buluyorlar. Sahil, modern mimariden ilginç, güzel örneklerle dolu. Rus döneminden kalma çirkin, blok apartmanların da çehreleri boyanıp yenileniyor. Ancak iç kısımlar sahilden çok farklı. Buralarda daha mütevazı evler ve altyapısı gelişmemiş mahalleler dikkat çekiyor.
Birçok otel ve binanın Türk firmalarınca yapıldığı şehirde Rus kültürünün de etkisiyle kültür ve sanata çok önem veriliyor. Bunun en önemli göstergesi şehirde Etnografya Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Acara Eğitim ve Kültür Müzesi, İlya Chavchavadze Müzesi, Stalin Müzesi, Dramatik Tiyatro Binası, Opera ve Bale Merkezi ile çok sayıda anıt ve heykelin yer alması…
1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Gürcistan'da toplam 5 milyon kişi yaşarken, Acara Özerk Bölgesinin 500 bine, başkenti Batum'un da 250 bine yakın nüfusu olduğu söyleniyor. Ancak Batum'un yaz nüfusu iki katına çıkıyormuş. Turist sayısı da giderek artıyor. Bu yılki hedef sadece Batum'a 1 milyon turist. Özellikle Türklerden büyük ilgi var.
Batum'un en güzel yerlerinden biri de limanı. Özellikle akşam saatlerinde çok sayıda insan burada dolaşıyor. Bir kısmı da balık avlıyor ya da çok sayıdaki kafe ve restoranlarda oturarak manzarayı seyrediyor. Buradan şehrin yemyeşil dağlarını seyretmek de ayrı bir zevk.
1912 yılında kurulan meşhur Botanik Bahçesi çok geniş bir alana yayılıyormuş. Amerika, Avustralya ve Asya kıtasından getirilen yaklaşık 2000 çeşit bitkinin bulunduğu bahçeyi bu kısa süre içinde görme imkanı olmadı. İnşallah hedef ikinci gidişe…
Dil torbasını taşıyan melek
Kafkasya'nın kapısına kadar dayanmışken meşhur hikayeyi anlatmadan geçmek olur mu? Malum çok renkli, çok dilli bölgede halen iki-üç kişinin konuştuğu ve onlar vefat ettiğinde tarihe karışacak diller var. Çerkesler bile çok sayıda lehçeye sahipler. İşte çok dilli bu durumun sebebi şuymuş; Efsaneye göre dünya yaratıldığında bazı melekler torbalarında taşıdıkları dilleri yukarıdan saça saça ilerlerlerken, Kafkas dağları üzerine geldiklerinde dil torbalarını düşürünce böyle karışık bir tablo ortaya çıkmış.
Nitekim, bölgeler arasında bazı farklılıklar gösteren Gürcüce'nin de çeşitli lehçeleri bulunuyor. Kolhit ovasında yaşayan Megreller'in dili Lazca veya Çanca (Çanuri) adıyla biliniyor. Svaneti bölgesinde Svanca (Svanuri), Tiflis ve yöresinde modern Gürcüce konuşuluyor. Kendi dillerine sahip olan Abhazlarla Osetler de Gürcüce ve Rusça'yı biliyorlar.
Gürcistan'ın resmi dili Gürcüce olmakla beraber Rusça, eski Sovyetler Birliği'nin diğer cumhuriyetleri gibi burada da hemen herkes tarafından bilinen ikinci dil. Ülkede Ahıska Türkleri ve Azeriler de bulunduğundan Türkçe konuşma oranı da bayağı yüksek. Üstelik birçok Gürcü de Türkçe biliyor.
Kafkas dil grubunun güney kolunu meydana getiren Gürcüce, beşi ünlü, yirmi sekizi ünsüz toplam otuz üç harften oluşan özel bir alfabe ile yazılıyor. Bu vesileyle, dünyadaki özgün 14 alfabeden biri olan Gürcü alfabesinin aynı zamanda dünyanın en eski alfabesinden biri olduğunu öğreniyorum.
Gürcüceyle aramızda 500 civarında ortak kelime varmış.. Bunlardan bazıları 'Gelino:Gelin, efendi, Allah razi olsun!' Özelikle mutfaklarda çok ortak kelime var.
Hemen öğrenip kullanmaya başaldığım bazı temel kelimelerse şöyle; Madloba: Teşekkür, Didi madloba: Çok teşekkür, Gamarcoba: Merhaba, selam (Müslümanlara selamünaleyküm), Ho:Evet, tamam. (Telefonda da alo anlamında kullanıyorlar) Ara: Yok, hayır.
Tevrat ve Zebur
Çoğunluğu Hıristiyan olan Gürcüler arasında dört hak kitaptan ikisine insan adı olarak sıkça rastlayınca çok şaşırıyorum. Bunlar Tevrat ve Zebur. Mesela Miraç Gecesi sağanak yağış altında beni Orta Cami'den kaldığım misafirhaneye götüren taksicimin adı Zebur. Çengelköyü'nde bir süre hafızlık eğitimi alıp tamamlayamadan ülkesine geri dönmüş. O da İstanbul denince gözleri parlayanlardan…
Komik uçak yolculuğu
Artvin-Hopa-Sarp civarında bir havaalanımız olmadığı için Gürcistan'a gidecekler doğrudan Batum'a uçabiliyorlar. Ancak bilet yurt içine göre pahalı olunca Türklerle birlikte bazı Gürcüler de Hopa bileti alıp uçağa biniyorlar. Batum'da diğer yolcular inerken Hopa'ya gidecek yolcular otobüslerle Sarp sınır kapısına kadar gidip tekrar buradan ülkeye giriş yapıyorlar.
Nakhvamdis (Hoşçakal) Gürcistan!
Yol dahil toplam dört gün süren kısa ama zevkli yolculuğumuzda artık dönüş vakti geliyor. Tanıştığımız ve hemen kaynaştığımız dostlarımızla vedalaşarak pazartesi sabahı erkenden yola çıkıyor ve sınır kapısı yoğunlaşmadan ülkemize ulaşıyoruz. Sık sık mola vererek, sıkılmadan gerçekleştirdiğimiz dönüş yolculuğu gece yarısı vardığımız İstanbul'da sona eriyor. Bu güzellikleri yaşatan yol arkadaşlarıma teşekkür ederek evimde dinlenmeye çekiliyor; toplam 3 bin kilometrelik karayolunu göze alan ve ertesi sabah hemen işe başlamamı sağlayan soyadıma çok uygun Yörük genlerimle bir kez daha iftihar ediyorum. Nakhvamdis (Hoşçakal) Gürcistan. İnşallah en kısa zamanda tekrar gelebilmek ve başta Tiflis olmak üzere göremediğim diğer güzelliklerini keşfetmek üzere hoşçakal.
-SON-
Yazan: Rıfat Yörük