BATI'NIN İNSAN HAKLARI MASKESİ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 10 Aralık 1948'de Paris'te yaptığı bir toplantıda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunca hazırlanan 30 maddelik bir bildiriyi kabul etti. Başlangıç bölümünde insanlık onuruna vurgu yapılan insanların eşitliğinin ve adaletin, barışın da temeli olduğu vurgulanan bu 30 maddenin 29. ve 30. maddeleri ödevlerden bahsederken 28 madde kişinin ya da toplumun haklarının korunmasıyla ilgilidir. Bana 'Özetle' derseniz özellikle vurgu yaptığı konular: emniyet, eşitlik, adalet ve gelir dağılımıdır
İslam leminde 'Bu ilkeler samimi mi?' diye sorabilecek 'avilin' kaldığını sanmıyorum.
Bu ilkelerin kendi içindeki çelişkilerine ve tevhit algısıyla çelişkilerine eleştirel bir bakış için önce şu
Bir adam:
-Hocam, şu Hz Yusuf'un önüne minareden düşen keçiyi bir daha anlatır mısın? deyince Hoca:
-Bre oğlum, ben şimdi bunun neresini düzelteyim? Bir kere o keçi değildi, koçtu; minareden düşmedi, gökten indirildi; o bahsettiğin peygamber de Hz. Yusuf değil, Hz. İbrahim'di yahu! demiş.
Bildiride güzel ve süslü cümleler var ama Birleşmiş Milletlerin kuruluş amacı bunlar değil.
193 üyeden oluşan Genel Kurulun görevi neredeyse 'öneride bulunmak'la sınırlıdır. 15 üyeden oluşan Güvenlik Konseyi, 9 kabul oyuyla karar alabilir; ancak 5 daimi üye (ABD, İngiltere, Çin, Rusya, Fransa)bu 9'un içinde olacak. Çünkü bunlardan birinin bile kabul etmediği karar, Güvenlik Konseyinde 14 oyla kabul edilmiş ya da Genel Kurulda 193 üyenin oyuyla kabul edilmiş, fark etmez.
Velhasıl 'Vahşi Batı' bizim 46 seçimlerinin 'açık oy, gizli tasnif'ine haklı olarak gülse de Birleşmiş Milletlerin karar alması bizimkinden daha az komik değil.
Şimdi sadece 21. maddeye yeniden bakalım: 'Herkes, doğrudan ya da serbestçe seçilmiş temsilcileri aracılığıyla ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. …Halk iradesi, hükümet otoritesinin temelini oluşturmalıdır; bu irade, genel ve eşit oy hakkı ile gizli ve serbest oylama yoluyla, belirli aralıklarla yapılan dürüst seçimlerle belirtilir.'
Filistin'deki seçimler tam da böyle ve hilesiz hurdasız yapıldı mı? Yapıldı. Hamas kazandı mı? Kazandı. Niye 'Çizdim, oynamıyorum.' dedin o zaman? 'Canım 'demokrasi dedikse, siz seçin' dedikse 'Sizin istediğinizi seçin' demedik ya; 'Bizim istediğimizi siz seçin.' dedik'
Peki Mısır'da Mursi %52 oy alıp cumhurbaşkanı olmadı mı? 'Oldu da o da Mısır'ın bağımsızlığından söz etmeseydi canım!'
Peki Türkiye'deki seçimler? Tayyip Erdoğan ezici bir çoğunlukla geldiğinde neden içinize sindiremediniz? Ve arkasından Gezi'ye verdiğiniz destek… Seçildiği neyse de o da bizim direktiflerimize karşı çıkıyor canım… Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Aslında birleşmemiş zalimler, birleşmiş zalimlerden; birleşmiş mazlumlar birleşmemiş mazlumlardan hayırlıdır.
Şimdi de dünyanın mevcut hlinden bazı kesitler verelim ve birleşmiş zalimlerin dünyanın ekonomik durumunu nasıl iyileştirdiğine(?) bakalım isterseniz:
Rahmetli Necip Fazıl der ki:
'Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul…
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.
Yaşasın kefenimin kefili karaborsa!'
Bir ekonomistin hesabına göre mal varlığı 60 milyar doların üstünde olan 7 şirket ya da şahıs var. Bunlardan biri Bill Gahts, mal varlığı 75 milyar doların üstünde. Afrika'nın tamamının açlıktan kurtulması içinse 35 milyar dolar yetiyormuş.
Dünya Gıda Örgütü'nün verilerine göre yılda yaklaşık 10 milyon insanın açlık ve yetersiz beslenmeden öldüğü tahmin edilirken yaklaşık 1milyar insan açlık çekiyor, (Dünya nüfusunun yedide biri.) dünya çapında 1,3 milyar ton yiyecek, çöpe atılıyor. Gelişmiş ülkelerde çöpe atılan gıdaların yüzde 40'ı, aslında yenebilecek durumda. Bir Birleşmiş Milletler raporuna göre 4 çocuktan biri aç ve saatte 300 çocuk açlıktan ölüyor ve yılda 750 milyar dolarlık gıda da çöpe gidiyor.
Türkiye'de her yıl çöpe giden 18 milyar lira…
2010 yılında yapılan bir araştırmaya göre obezden ölenlerin sayısı, açlıktan ölenlerin sayısının üç katı.
Dünyada 700 milyon insan suya ulaşamıyor. Bu sebeple yılda 3,4 milyon insan, 21 saniyede bir çocuk ölüyor.
2.5 milyar insanın gidebileceği bir tuvaleti yok. Dünya nüfusunun 1/3'ü. Tuvalete gidebilenlerin sayısı 4.5 milyar, cep telefonu aboneliği olanların sayısı 6 milyar. (Birleşmiş Milletler temsilcisinin açıklaması)
İsrail'in ortaya çıktığı 1948'den 2012 yılına kadar şehit edilen Filistinli sayısı 90.794 idi, günümüze kadar 100.000'e yaklaştı. Kaybolan, tutuklanan hariç. Bunların yarıya yakını kadın ve çocuk. Sadece Filistin'de yıkılan ev sayısı 28 bin küsür.
Suriye'de 21Ağustos 2013'e kadar öldürülenlerin sayısı 101.513'tü.Bu zamana kadar öldürülenler 250.000'e yakın. Kaybolan, tutuklanan hariç. Savaş sebebiyle 2 saatte bir çocuk ölüyor. Mısır'da sadece son olaylarda şehit sayısı 3500, yaralı 11.500. Tam tespit edilemiyor ama bazı ifadelere göre Arakan'da öldürülen insan sayısı 500.000.
FITRATLA ÇELİŞKİSİ
İnsanı koruduğunu, sevdiğini, eğittiğini iddia eden Batı, insana fıtratını yani yazılımını yükleyen Allah'ı yok saydığı için başlı başına trajikomik bir çelişki yumağıdır. Psikolojide algıda seçiciliği anlatır, dolayısıyla insanın tek başına doğruyu yakalamasının imkansızlığını vurgular, sonra da hukuku ona yaptırır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Emniyet, eşitlik, adalet ve gelir dağılımı kavramlarına bir de vahyin penceresinden bakalım:
GENEL BAKIŞ
Allah, kainatı birbirini doğuran, birbirinden doğan bir sebep sonuç kanunu içinde yaratmıştır. Kuran'da 'sünnetullah/ detullah' olarak geçen; kabaca, belli sebeplerin belli şartlarda ve ortamda belli sonuçları doğuracağı ilkesine Batı, yine yasa koyucuyu (Allah'ı) yok sayarak 'determinizm' der.
Rabbim zerreden küreye, yarattığı her şeye bir yazılım yükleyerek yaratmıştır. Sadece kendisinin değiştirebileceği bir yazılım…
İnsan dışındaki bütün varlıklar bu yazılım dhilinde hareket eder.
-Ne elektron kendi yörüngesinden ayrılabilir ne de Jüpiter.
-Ne tavuk horozlanır ne horoz tavuk gibi yaşar ne de iki horoz evlenmeye kalkar.
-Ne kaplumbağa uçmayı dener ne de kartal yüzmeyi.
Vahdetin bu büyük korosu, kurucusunun yazılımı dhilinde birbirini tamamlar, birbiriyle tamamlanır; birbirine hayat verir, birbirinden hayat bulur.
Bu büyük koroda çatlak ses zavallı insandan çıkar.
Hadise şudur:
Rabbim, kendi iradesinden bir parça vererek insanın da kendi iradesiyle bu büyük koroya katılmasını istemiştir. İşte insanlardan bazıları bu küçük iradeyi bile değerlendiremezken, yok sayarken; bazıları da abartmış ve büyük iradenin yerine koymuştur.
Sonuç(pek azı müstesna) hüsran… İnnel insane lefi husr.
Dünyayı bu dünyadan ibaret sayan, dolayısıyla da ne kadar yerse ve ne kadar tuvalete giderse onu kr sayan Batı Medeniyeti, gerçekte sömürü esasına dayanır.
EMNİYET
Asıl emniyet Kuran'dadır. Kuran'ın tamamına yayılan emniyet, özellikle Nisa Suresinde yoğun bir biçimde vurgulanır: Can emniyeti, akıl emniyeti, din emniyeti, nesil emniyeti, mal emniyeti…
Sadece Nisa Suresini inceleseniz görürsünüz ki Kimsesizlerin Kimsesi Rabbim, ahlakla akidenin ayrılamayacağını vurgular ve yetimleri, dulları, bütün kimsesizleri bir şemsiyenin altında toplar.
Allah'ın Rasulü Veda Hutbesi'nde: 'Ey insanlar! bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (mekke) nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir; her türlü tecavüzden korunmuştur.' buyurur.
Allah'ın emir ve yasaklar külliyesini reddeden Batı'nın emniyet anlayışının dünyayı getirdiği yer nere?
-Dünya, hukuku bugün arsızdan, hırsızdan, nursuzdan yanadır.
-Cemil Meriç: Batı taklitçileri için: 'Efendisinin ilaçlarını çalıp içen ahmak uşak' der ya; özellikle de Batı'yı yasa koyucu gören ve bugün bile bu zilletten kurtulamayan Türkiye bugün bir suç cennetidir.
-Bugün devlet, yukarıda sayılan emniyetlerimizi ne korur ne de sizin korumanıza izin verir.
-Bahçenize giren domuzu vurmanıza izin verir, yatak odanıza giren iki ayaklı domuzu ne engeller ne sizin vurmanıza izin verir. Hlbuki domuz buna göre çok daha masumdur. Domuzun amacı size zarar vermek değil, nefsini ve neslini devam ettirmektir. Domuz Molotof atıp arabanızı yakmaz.
EŞİTLİK
Allah'ın gönderdiği dinin adı İslam'dır. Dolayısıyla Musevilik ve Hıristiyanlık da tahrifattan evvel İslam'dı. İslam'ın ekseninde de kulların eşitliği prensibi vardır ve üstünlük sorumluluk bilincindedir, yani 'takva'da. Bir başka ifadeyle, Rabbim bizi seçebildiğimiz değerlerden sorumlu tutar. Seçemediğimiz değerlerden değil.
Allah'ın dini eşitliği savunduğu için de mazlumlar arasında hızla yayılır. Cemil Meriç: 'Başlangıçta Hristiyanlık kölelerin isyan çığlığıydı, sonra kilise Allah'a yalan söyletti.' der.
Kuran, baştan sona insanların eşitlik prensibini savunur.
Ebu Leheb'in 'Ben Müslüman olursam ne var?' sorusuna Rasulullah Efendimizin: 'Bill'e ne varsa sana da o var.' cevabı ne kadar anlamlı…
O Veda Hutbesinde de:
'Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz dem'in çocuklarısınız, dem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerinde, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz.' dememiş miydi?
ADALET
İslamî literatürde İslam hükümlerinin uygulanabildiği yere, 'İslam yurdu, beldesi, platformu, meknı…' anlamında 'Darü'l İslam' denmiştir. İşte bu beldelerin bir adı da 'Darü'l Adl' dir. Yani adalet içindeki belde. Adalet, İslam'ın 'alametifarikası'dır.
Kuran, baştan sona taltif ve ceza dengesini mükemmel kurar. Taltif özendirici, ceza caydırıcıdır. Bir yerde altından ırmaklar akan cennet tasvirleri, Hümeze'de direkleri yalayan alevler, Zilzal'de kıyamet sahnelerinin hemen ardından ilahî adaletin tecellisi…
Ancak El Adl adaletin tecellisi için ahreti beklememizi istemez; koyduğu hükümlerle emniyetin ve adaletin sağlanmasını da emreder.
Geçenlerde, bir televizyon kanalı, yakalanan bir gaspçının, bundan önce de bu suçu 108 defa işlediğini haber veriyordu. Bu gasp sırasında onlarca insanı yaraladığını da… Şimdi bu adam yeniden bırakıldığında konferansa mı gidecek dersiniz? Bu adamı (oyun oynar gibi) yüzlrce defa yakalayıp geri bırakmak ve bu yolla yeni suçlara teşvik mi vahşet, yoksa bunun ilk yakalandığında bir elini keserek bütün bu suçları önlemek; bir bakıma yeni kurbanların yanında gaspçıyı da bundan kurtarmak mı? Kısasta hayatın mantığı da bu değil mi?
Yine Veda Hutbesinden bazı bölümler:
-Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin.
-Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır
-Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler.
-Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz.
-Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
-Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
- Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
- Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
- Zina etmeyeceksiniz.
- hırsızlık yapmayacaksınız.
GELİR DAĞILIMI:
Komünizm: 'Her şeye ortağız.'der; Kapitalizm: 'Bu benim.'der; İslam: 'Bu emanet.' der.
Devre mülk reklamlarını duyuyor musunuz? İşte İslam, rüya lemine takılıp kalmaz. Gerçek dünyanın kurulmasına uğraşır, dolayısıyla da malı amaç olmaktan, efendi olmaktan çıkarır.
Algısını vahyin bu değerlerine uyduramayanların yakinen imanı tartışmalıdır.
Batı'nın geliştirdiği fert başına düşen gelir algısı tamamen bir aldatmacadır. Fert başına düşen gelirin yükselmesi fert sayılmayanları memnun etmez, rahatsız eder. Tac Mahal'in güzelliği, onu kırbaç altında inşa edenlere sadece acı verir.
SONUÇ
2000'den sonra oluşturulan Siyonizm Haç ittifakı karşısında Müslümanlar çaresiz kaldı.
Bu ittifak başları vurarak başladı ve başları vurmaya devam ediyor. Lozan'da halifeyi, ümmetin başını, vurarak ümmeti kolay yutulur lokmalara böldü. Şimdi bir taraftan ümmetin son kalesi olarak gördüğü Türkiye'nin başlarını vurmaya çalışırken diğer taraftan ailenin başını vurarak aile bireylerini sömürülerinin bir parçası hline getirmeye çalışıyor.
Türk komutanım Alpaslan da Arap Komutanım Baddal Gazi de Kürt komutanım Selahhttin Eyyubi de bu günün komutanlarından şanslıydı; taraflar netti, belirgindi. Çanakkale'de şehit verdiğimiz yüz binlerin bir amacı, bir mantığı vardı.
Şimdi algı operasyonlarıyla zihnimizi kirletiyorlar.
Şimdi bizim yavrularımızı mankurtlaştırarak bizimle savaştırıyorlar. Kuran'ın 'mütref' dediği mutlu azınlık hovardaca yaşarken insanların bir kısmının acından öldüğü doğru ve bu konudaki eleştiriler haklı. Ancak Gezi'de Siyonizm Haç ittifakının amacı gelir dağılımının düzeltilmesi değildi. Bu gençler çıkıp da: 'İyi top oynayan, iyi buğday yetiştirenden neden daha çok kazansın? Sanat, spor gibi perdeleri kaldırın ve altındaki sömürüleri ifşa edin!' diye bağırmadılar.
Bugün bazı öğrencilerimizin çantasından bile bu kenelerin, bu bitlerin resimleri çıkıyor.
Vahyin bize kazandırmaya çalıştığı algıları, sahteleriyle değiştiriyorlar. Birikim kazanma kanallarımızı tıkıyorlar, kirletiyorlar. Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmak için tırnak çalıyorlar. Birleşmiş ya da birleşmemiş zalimlerin hedefleri bildiride yazanların aksine Müslüman için ya kölelik ya ölüm!
Hazırlayan: Muzaffer Koçer
Hazırlayan: Muzaffer Koçer