Asimetrik bir savaş uygulanıyor

Türkiye'de bulunan sanatçı, yazar, akademisyen ve gazeteci The Times Gazetesi'nde Başbakan Erdoğan'a karşı yayınlanan ilana, karşı bir bildiri yayınlamıştı. Bildirinin ham halini kaleme alan Kayserili Şair-Yazar Celal Fedai, Times'daki ilanın ülkemize bir kültürel müdahale olduğunu ve asimetrik bir savaşın uygulandığını kaydederek 'Bu ilan ülkemiz sanatçılarını ve kültürel potansiyelini küçük düşüren bir ilandır. Bizde kendi potansiyelimize vurgu yapmak için 'Bizde çok adam bulunur' başlığını kullandık' dedi.

Haber/Fotoğraf: Bünyamin Gültekin

Erdoğan'ı eleştirmek için verilen ilana karşı Türkiye'de bulunan sanatçı, yazar, akademisyen ve gazeteci karşı bir bildiri yayınlamıştı. Bildirinin ham halini kaleme alan Kayserili Şair-Yazar Celal Fedai, Times'da ki ilanın ülkemize bir kültürel müdahale olduğunu ve asimetrik bir savaşın uygulandığını kaydetti. Fedai, Gazetemize ziyareti sırasında gezi parkı ve bildiri ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Times'da yer alan ilanın altına imza atanların sanatçılar olduğunu kaydeden Fedai, dolayısıyla ilanın muhatabı olarak ne kadar Başbakan Erdoğan olarak zikredilse de asıl muhatabın sanatçılar olduğunu söyledi. Bu nedenle ülkemiz potansiyelinin küçümsendiğini de vurgulayan Fedai, kendi potansiyellerine vurgu yapmak için 'Bizde çok adam bulunur' başlığını kullandıklarını açıkladı. 'Bizde çok adama var' bildirisinde 3 Kayserilinin de imzası bulunuyor. Başta bildirinin ham halini kaleme alan Celal Fedai, Gazetemiz yazarlarında Sergül Vural ve Nihal Bengisu Karaca bildirinin altında ismi bulunanlar arasında yer alıyor.

'The Times'da ki ilan kültürel bir müdahaledir'

Bildiri ile ve gezi olayları ile ilgili gazetemize özel açıklamalarda bulunan Fedai, Türkiye'nin uzun yıllardır içişlerine çokça müdahale edilen bir ülke olduğunu belirterek; 'Kendi bünyemiz kendi sorunlarını çözebilir. Fakat biz kendi sorunlarımızı çözemeyelim diye bizim bünyemize müdahale ediliyor. Biz de o yüzden suni sorunlarla uğraşıyoruz. Bu müdahalelerde tutunca art arda bu müdahaleler tekrarlanıyor. Askeri darbeler ve siyasi istihbarat örgütlerini faaliyetleri bunlardan bazılarıdır. Bir de kültürel müdahaleler vardır. Dünyanın her ülkesine böyle kültürel müdahaleler yapılır. The Times'da ki bildiriyi de böyle bir kültürel müdahale olarak değerlendiriyorum. Bizim de onlara tepkimiz siyasi bir partinin sözcüsü gibi değil de Türkiye'nin yerli bir insanı olarak yabancı müdahaleleri hiçbir şekilde istemiyoruz şeklinde olmalıydı. Kültürel müdahaleyi ise hiç istemiyoruz. Bu yüzden bildiriye şu başlığı koymayı uygun bulduk; 'Bizde çok adam bulunur.' Bu ifade çok önemli. Bu ifadeyi Nazım Hikmetin dedesi Nazım Paşa kullanıyor. Nazım Paşa Osmanlıyı dört bir taraftan kuşatan batılılara karşı; 'Be biz Osmanlıyız, bizde çok adam bulunur' diyor. Bu sözü Kemal Tahir, 1970'li yıllarda Devlet Ana eserinde, Nazım Paşa'nın bu sözünü aynen aktarıyor. 1970'li yıllarda yükselen bir sosyalizm hareketi var. Sosyalizm hareketi de maalesef yerel bir hareket değil. O da kafasını Rusya'ya ya da Çin'e çevirmiş bir harekettir. Kemal Tahir ise yerli bir insan, Anadolu insanının birikimine çok önem veriyor.' açıklamasında bulundu.

'150 yıldır aynı şeyi söylemek zorunda kalıyoruz'

Fedai, Kemal Tahir'in kendi döneminin sosyalistlerine 'Bakmanız gereken yer Çin ve Rusya değil, bizim kendi insanımızın potansiyelidir.' demek suretiyle Kemal Tahir'in 1970'li yıllarda Devlet Ana'yı yayınladığında çok büyük tepki çektiğini anlatarak; 'Dönemin Marksistleri, Kemal Tahir'e 'Biz Osmanlıyı çöpe atmak isterken sen tekrar getirip önümüze koyuyorsun' diyerek eleştiriyorlar. Kemal Tahir'de evet Osmanlı bizim için bir kaynaktır diyor. O yüzden Nazım Paşa'nın sözünü; 'Be biz Osmanlılarız bizde çok adam bulunur' sözünü Devlet Ana'nın başına koymuştur. Kemal Tahir, bizim kendi içimizde büyük bir potansiyelimiz olduğunu göstermek ister. Bizde bugün 2013 yılında diyoruz ki; 'Amerika'dan bizim işimize istihbarat faaliyetiyle karışan ekiplere 'Bizde çok adam var.' 19. yüzyılda, 1970'de ve 2013'de aynı şeyi söylüyoruz. 150 yıldır aynı şeyi söylemek zorunda kalıyoruz. Bizim insanımız kendi potansiyelinin farkında değil. Potansiyelimizi bilmediğimizden batılıları ve Amerikalıları çok önemsiyoruz.

'Hedef başbakan değil bizim potansiyelimiz'     

Bizde çok adam bulunur lafındaki adam kelimesinin bir erkek tanımı olarak ele almamamsı gerektiğini belirten Fedai; 'Orada insan kastedilmiştir. Bizim bildirimiz bir meydan okumadır. Times'da ki ilan doğrudan Başbakan Erdoğan muhatap ele alınarak, bir açık mektup şeklinde yayınlandı. Ama orada aslında hedef başbakan değildi. Hedef bizim toplumumuzun potansiyelidir. Görünüşte Başbakan'a sesleniyordur. Ama başbakana seslenecek olanlar yine başbakanlardır. Dikkat ederseniz The Times'ta ki bildiriye yayınlayanlar sanatçılardı. Aralarında yönetmenler, müzisyenler ve sinema aktör-aktrisleridir. Oysa sanatçıların muhatabı yine sanatçılardır. Biz de bu nedenle Türkiye'de ki sanatçılar olarak bu mektubu üzerimize almak durumundayız. Bu Başbakan Erdoğan değil de başka biri olsaydı da yine aynı bildiriyi yayınlamak durumundaydık. Çünkü biz bu potansiyelimizi sağ-sol diye ayırmamalıyız. Toplumu kucaklayıcı ve birlikteliği vurgulamamız gerekiyor.' dedi.

'Bildirimiz partiler üstüdür'         

Kendi bildirilerinin küçümsenmeye çalışıldığını kaydeden Fedai sözlerine şöyle devam etti; 'Bildiriyi yayınlayanlar için AK Partinin adamı dediler. Dikkatli bakılacak olursa bildiride hiçbir parti vurgusu yok. Biz Türkiye'nin altını çiziyoruz. Ülkemiz insanının potansiyelinin altını çiziyoruz. Bizim için Başbakanın kim olduğu önemli değildir. Bildirinin altına imza atanlar belki de Ak Parti'ye oy vermeyen kimselerdir. Bildiriye imza atanlar ülkemizin potansiyeline ve yerliliğe vurgu yapmak için imza atmışlardır. Yoksa bildirinin bir önemi kalmıyor. Bildiriyi imzalayanların partiler üstü bir hali var. Bu adamlar sanatçı. Aralarında yazar, şair, ressam, yönetmen, hattat var. Orada dünyaca ünlü bir hattat var. Kbe'nin duvarında ki hatları çizen adam var. Bildiride 20 yaşında ki gençten 70 yaşında ki yaşlıya kadar birçok kişinin imzası var.

'Fazıl Say'ı 20 yıl sonra kimse hatırlamayacak' 

Bizim tepkimiz siyasi bir tepki değil, kültürel bir tepkidir. Times'da ki bildiriye imza atanlara baktığımızda ünlü sanatçılar olabilirler ama 10 sene söylendiğinde hiçbir doğrusu olmayan sanatçılardır. Örneğin Fazıl Say bir virtüözdür. Bir piyano virtüözünün müzik tarihinde hiçbir önemi yoktur. Clara Schumann, ünlü piyano virtüözlerinden biridir. Schumann'ı sadece müzikle çok ilgilenenler bilir. Fazıl Say'ı 20 yıl sonra kimse hatırlamayacak. Onlar kendini siyasi bir tavrın maşası haline getiriyorlar. Biz de kendimizin herhangi bir siyasi tavrın maşası olmadığımızı söylüyoruz. Biz aslında farklı düşünen ve Türkiye'nin potansiyeline güvenen insanlarız. Tıpkı 19. yüzyılda Nazım Hikmet'in dedesinin dediği gibi bizde çok adam bulunur. Nazım Hikmet bizim meşhur sosyalist şairimizdir. Onun dedesi böyle bir şeyi ifade ediyor. Aynı şekilde Kemal Tahir' baktığımızda o da aynı şeyi söylüyor. Üstelik Kemal Tahir'de Marksist biriydi. Şimdi Kemal Tahir ile Nazım Paşa'da mı Tayyipçi…'

'Gezi olayları CIA'nin şok doktrinidir'

The Times'da ki ilanın altına imza atanların Türkiye'nin potansiyelini hiçbir şekilde önemsemediğini vurgulayan Fedai; 'Kendi içinde tutarlı ve dünyaya da faydası olan bir Türkiye istemiyorlar. Türkiye'nin bir sömürge ülkesi olmasını istiyorlar. Dolayısıyla Türkiye'nin iç işlerine karışıyorlar. Bu gezi olayları da Türkiye'nin bağımsızlaşmasının önüne çeşitli engelleri koymak istedikleri engellerden bir tanesidir. Buna şok doktrini deniliyor. 1940'lı yıllarda CIA psikiyatride kullanılan elektro şok yönteminden bir siyasi doktrin icat ediyor. Bir akıl hastasına elektro şok uyguladığınızda beyninde bir takım faaliyetleri donduruyorsunuz. Hasta iyileşir belki ama bu şekilde 6 ay ya da 1 yıl kendine gelemiyor. CIA buradan şu siyasi doktrini keşfediyor: birçok toplumu karşımıza alıp savaşmamıza gerek yok. Onlara arada sırada şok uygulayalım ve kendilerine bir süre gelemesinler. Gezi olaylarındaki olayda bu şok doktrininin bir çeşididir. Biz bu şoku o kadar önemli meselemiz varken 3 aydır konuşuyoruz. Times gazetesinde ki ilanda bu şok doktrinin küçük bir bölümüdür.' dedi  

'Gezi olaylarını insanın böbreğindeki kumu dökmesine benzetiyorum'

Fedai, Times'ta ki ilanın Londra'da planladığını ve Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından desteklendiğini belirterek; '50 yıldır Türkiye'ye gelmeyen Türkiye'nin yerellik dertleriyle ilgilenmemiş ve Türkiye derdi olmayan bir Türk Yönetmen olan Fuad Kavur'a bir şeyi ihale etmişler. Ona bir şeyi ihale etmişler, O da ihalenin taşeronluğunu yapmış. Oraya imza atanlarda taşeronun istihdam ettiği amelelerden farksız. İnsanlar isimlerini ve imzalarını satmışlar. Muhtemelen bunun karşılığında bir şeyler almışlardır.

Bize müdahale etmenin birçok yolu var. Bu da başka bir yoluydu Türkiye bunu görmüş oldu. Önümüzde ki günlerde bunun devamı da gelecek. Belki akademisyenler böyle bir şeyi yayınlayacaklardır. Türkiye'nin gündemine küçük küçük olsa da sürekli müdahaleler yapılacaktır. Türkiye bunları umursamadan kendi işleriyle uğraşmayı becerebilmiş bir ülke haline gelmiş durumda. 

            Ben gezi olaylarını insanın böbreğindeki kumu dökmesine benzetiyorum. Kum dökme hadisesinde korkunç bir ağrı çekersiniz. Ama faaliyetlerinizi de sürdürmek zorundasınızdır. O vücudunuzun hasta olduğu anlamına gelmez. Siz sadece kum döküyorsunuz. Gezi olayları bundan ibaret. Ardından gidip uygun tedaviyi uygulayacaksınız. Demek ki gidip doğru tedaviyi uygulayacaksınız.

            Bu adamlar çok ünlü siz onarlın dengi misiniz? gibi eleştiriler de yapıldı. Onlarla eşitiz ama onlarla denk olmadığımız doğru. Biz kendimizi onlardan üstün görüyoruz. Türkiye'de iç meselelerde hiçbir yararlılık gösteremeyenler Türkiye dışından bir takım enstrümanlarla insanımıza bakın bunlarda bu insanlara karşı imajı verilmeye çalışılıyor. Bu çok komik bir durum. Mesela Atatürkçü Düşünce Derneği için Amerikalı aktörlerden medet ummaları yüzkarası bir durumdur.' şeklinde konuştu.

Bildiri şöyle:

'Yeryüzünün fikir ve vicdan sahibi sakinleri;

Hakikati söyleyebilmek ve taşıyabilmek, maddi ve manevi bütün çıkarların üzerindedir. Bu erdeme sahip olmak için insan olmanın sorumluluklarını kararlılıkla üstlenmek gerekir. İnsanlık tarihi, dünyanın her yanında çağlar boyunca oluşturulmuş, birini diğerine tercih etsek bile saygı duymak durumunda olduğumuz, her biri bizlere miras olan nice medeniyeti barındırıyor. Ne yazık ki kimi hegemonik güçler, ekonomik ve siyasi imtiyazlarını kullanarak kendilerini halklardan daha üstün görmek gibi emperyalist dönemlerden kalma bir alışkanlığı hala devam ettiriyor.

Kendilerini bu toprakların birikiminin üstünde görerek insanlığın mirasını küçümsediklerini de ortaya koyan bu baskıcı gruplardan biri geçtiğimiz günlerde The Times gazetesinde, ülkemizin kimi sorunlarına yönelik görüşlerini dile getirmiştir. Bu görüşlerin, ülkesini ve milletini kendi grup ve çıkarlarının üstünde tutarak seven insanları nezdinde hiçbir kıymeti yoktur. Bu cüretkar teşebbüs, insanımızın yakından bildiği ve sadece ülkemize değil yeryüzüne de aşikar ettiği bir tuzaktır. Varlığını kavrayış derinliğine değil, vaat edilmiş kazanımlara borçlu ve ancak suni solunumla hayatta kalabilen bu tutumun insan hakları, sanat, düşünce ve medeniyet ikliminde yeri, karşılığı ve hükmü bulunmamaktadır.

Dostlukla yürütülmesi gereken sanat ve düşünce yarışına hile de karıştıran bu muhteris aktörler şımarık ve nezaketsiz bir tavrın ürünüdürler. Türkiye'nin sanat ve düşüncedeki yaratıcı gücü, uluslararası vitrinlerde yer alan birkaç isim değil, kendi kültürünü ve çağdaş dünyayı özgürce yorumlayan sanatçı ve aydınlardır. Bu ülkenin halkıyla barışık olan sanat ve düşünce insanları, geçmişten bugüne bu toprakların her türlü sorununu çözmeyi bilmişlerdir. Türkiye kendi sorunlarını kendisi bilen, aşan, çözen güçlü ve uzun soluklu insanların ülkesidir: Çünkü kadını-erkeği, genci-yaşlısıyla bizde çok adam bulunur.'

Bakmadan Geçme