Aşıklardan gençlere 'Kültürünüzü yaşatın' çağrısı

Türkiye'de unutulmaya yüz tutan aşıklık geleneğinin son temsilcileri aşıklığın kuşaktan kuşağa aktarılması için çabalıyor. Çocuk yaşlarda bağlama ile tanışan Galip Güler (Aşık Cefai) ile Aşık Ümit Yaşar Doğru, aşıklık geleneğini anlatarak gençlere 'Kültürünüzü yaşatın' çağrısında bulundu. 

Galip Güler (Aşık Cefai) 8 yaşında babasının sahibi olduğu marangoz dükkanında ilk bağlamasını yaptı. Güler, yetiştirdiği öğrenciler ile unutulmaya yüz tutan aşık geleneğinin kuşaktan kuşağa devam etmesi için çabalıyor.

Çocuk yaşlarda bağlama ve aşık geleneği ile tanıştığını ifade eden Galip Güler (Aşık Cefai) “8 yaşında bu aşk bizim çehremize düştü, Rahmetli babam köyde marangozdu, köyde saz yok, şehre gelip saz da bulamıyorum. Annem ile babam Avanos'a gittiğinde babamın imalathanesine girip testereyi aldım. Çocuk aklımla hayali bir saz yaptım, atın kuyruğunun kılları ile de tellerini yaptım. O zamanlar sürekli duvar diplerinde elimde bu sazı çalardım. Köyün genç kızları beni severdi. Evlerine götürüp, yemek yedirip, türkülerimi dinlerlerdi. 10 yaşlarında annem ve babam beni Kayseri'ye getirdi. Rahmetli babam okulu geçersen sana saat ve elbise alacağım demişti. Ama benim aklımda hep saz vardı. Köy yerinde kimse saz çalmıyor. 70'lerde Kayseri'ye geldim rahmetli babamın 10 yaşındayken bana aldığı bir sazla başladım. Hala saz elimizde” diye konuştu.

Konuşmasının devamında aşık geleneğine dikkat çeken Güler“ Aşıklık bizim örf ve adetimiz değil, genimiz ve kanımız. Pir Sultan Abdal'lara, Yunus Emre'lere, dayanır. Aşık kelimesi de aşktan geliyor. Sonra ben aşık olacağım demekle de aşık olunmuyor. O kabiliyeti rabbim size vermediyse, o atışmayı yapamazsınız” şeklinde konuştu.


Bağlamayla tanışma hikayesini anlatan Aşık Ümit Yaşar Doğru ise “Ben dokuz yaşındayken annemle beraber bir düğüne katılmak için İstanbul'a gitmiştik. Düğün öncesi teyzem ve eniştemle çarşıda gezerken, gördüğüm bir curayı bana almalarını istedim. Teyzem ve eniştem beni kırmayarak o curayı bana aldılar. Lakin ben 19 yaşıma kadar hiçbir şey çalamadım. Bir gece rüyamda saz çaldığımı görünce daha çok haşır neşir olmaya başladım. Daha sonra kendi kendime çalarak bugünlere kadar geldim” diye konuştu.
Halk ozanı veya aşık olmakta usta-çırak ilişkinin öneminden bahseden Doğru “İki şekilde ozan olunabilir. Bir, Allah vergisiyle, iki, usta çırak ilişkisiyle Önce iyi bir ustanın yanında çıraklık eğitimi alınır. Ustanın yaptıklarının aynısı yapılmaya çalışılır, ayaklara ve uyaklara dikkat edilir. Yavaş yavaş ustasının verdiği elle devam edilir ve kültür bu şekilde ilerler. Hiçbir aşık bugün ne yazayım diye düşünmez. Mutlaka bir olaydan beslenerek aldığı ilham ile yazar. Bu yeri gelir gurbet olur, yeri gelir aşk olur, yeri gelir çile veya acı olur. Bizler de neyden ilham aldıysak onun üzerine yazarız” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme