Anasaya Mahkemesi Başkanı Kayseri'de Konuştu
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, ''Darbelerin parmak izlerini sadece anayasalarda değil, mahkeme kararlarında da görebilirsiniz'' dedi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Kayseri Barosu ve Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin ortaklaşa düzenlediği ''Yeni Anayasa Sempozyumu''na katıldı. Sempozyumun açılışında konuşan Kılıç, yeni bir Anayasa yapım sürecini konuşmak üzere düzenlenen sempozyuma büyük bir anlam yükleyerek heyecanlandığını kaydederek, ''Aziz milletimiz, 90 yıllık cumhuriyet döneminde ilk defa kendi iradesini ortaya koyarak sahip dlduğu insanlık onurunu nasıl yaşatacağının ve nasıl koruyacağının şartlarına karar verecek. 1924'teki olağanüstü şartları kenara bırakırsak, 1961 ve 1982 yıllarında iradesi işgal edilerek nasıl yaşayacağına vesayet makamlarının karar verdiği bir süreçten, hür iradesiyle seçtiği temsilcileri eliyle hazırlanacak bir anayasa yapmanın onurunu yaşamak istiyor'' diye konuştu.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Doksan yıldır yapamadığı bu nedenle de sosyolajik bir travma geçirdiği bu sürecin yarattığı psikolojik eşik, mutlaka aşılması gereken bir engel olarak görülüyor. Bu eşikten geçebilmek için bireylerin, kurumların, sivil toplum örgütlerinin yürekten kutlanmaya değer çabaları, karşılığını büyük bir heyecanla beklemektedir. Bu heyecanın karşılıksız kalması, cumhuriyetimizle aynı yaşta olduğunu belirttiğim travmayı daha da büyütecek, bedelini ise siyaset kurumları ödemek zorunda kalacaktır. Türkiye'de yeni bir anayasa ancak darbe yoluyla yapılabilir biçimindeki akla ziyan düşüncenin ortadan kalkması halkın belirtilen eşikten geçmesine bağlıdır. Yaşanan süreçte esasa dönük gayretleri olumsuz etkileyecek teknik ve usul tartışmalarının sonuç getirmeyeceğini vurgulamak isterim. Bilim adamlarımızın tartışmakta olduğu yeni bir anayasa yapımının, kurucu meclis mi, yoksa kurulmuş meclis tarafından mı yapılması gerektiği ya da halen mecliste yapılmakta olan çalışmanın yeni bir anayasa yapılması mı, yoksa kapsamlı bir anayasa değişikliği mi şeklindeki tartışmalar, öncelikli sorunumuz olmamalıdır.''
Milletin hür iradesiyle seçilerek TBMM'yi oluşturan milletvekillerinin 'Kurucu Meclis' fonksiyonuna sahip olduğunu ve yeni bir anayasa yapabilme gücünün var olduğunu söylemenin doğru olacağını ifade eden Kılıç, ''Ancat TBMM'nin bu fonksiyonunu yerine getirirken, meşruiyet zeminini kaybetmemesi gerekir. Cumhuriyet döneminde yapılan 3 yeni anayasanın halkın dışlanarak devleti yönetenler tarafından yapılması, meşruiyet sorununu da beraberinde getirmiştir. Toplumun bir kesiminin dışarıda bırakılarak hazırlanan anayasaların öncekiler gibi başarı şansı yoktur. Bu noktada TBMM'de 4 partinin uzlaşmaya çalışması büyük bir şanstır. Toplumsal sözleşme dediğimiz anayasayı hazırlayan tarafların, sahip oldukları kırmızı çizgilerinden bir adım geride durarak bu müzakereleri sürdürmeleri gerekir. İktidar ile muhalefetin sahip oldukları güçleri gözetilmeksizin, herkesin eşit şartlarda temsil edildiği anayasa uzlaşma komisyonunda imkanlar boşa harcanmamalıdır'' ifadelerini kullandı.
Her kesimin kendi doğrularını vazgeçilmez, tartışılmaz, kılına bile dokunulmaz kutsallara dönüştürmesiyle ortaya çıkacak dayatmaların, diyaloğu ve müzakere şartlarını ortadan kaldıracağını kaydeden Kılıç, ''Makul ve ölçülü olabilirsek bu müzakerelerden başarıyla çıkılması kaçınılmazdır. Aziz milletimiz de bu sürecin başarıyla sonuçlanmasını heyecanla beklemektedir'' dedi. Din, mezhep, ırk ve ideolojik farklılıklardan kaynaklanan kavga ve çatışmaların telafisi imkansız sonuçlar doğurduğunu vurgulayan Kılıç, farklılıkların barış ve hoş görü kültürü üzerine inşa edilmemesi durumunda, nefret söylemi ve kültürünün kaçınılmaz olduğunu da bildirdi.
Kılıç, barış için gerekli olan iklimi oluşturmadan güce dayalı yapılacak anayasal düzenlemelerin, 'ben yaptım oldu anayasası' olacağını da ifade ederek, şunları kaydetti:
''Bu yaklaşım toplum barışının en büyük tehdidi olmak yanında, sorunları büyütmekten başka sonuç doğurmaz. Bütün dinlerin ortak noktası olan Allah inancı da savaşın kazanılmasını değil, barışın sağlanmasını zafer olarak tanımlıyor. Barıştan uzak çatışma ortamlarında sorununu çözmek için isteklerini anayasaya taşıyabilen bir kesimin hissettiği ya da hissettirdiği zafer kazanma duygusu, karşı düşünce sahiplerinin milli, dini, etnik veya kültürel dünyalarında kırılmalara neden olacağı açıktır. Olumsuz iklimden herkes şikayetçi görünüyor, ancak çözümü için kimse öneride bulunmuyor. Elini taşın altına koyanlar ise ihanetle suçlanıyor. Bu toplum kurduğu 90 yaşındaki cumhuriyetinin 45 yılını terörle mücadele etmekle geçirdi. Yarım asırdır kaybettiğimiz ekonomik, sosyal, kültürel varlıklarımızı bir tarafa bırakırsak, bu uğurda can verenlerin ana yüreklerinde bıraktığı ateş, bütün bir toplumu yakmaya yetecek güçtedir. Bu ateş sönmelidir. Zira kendi saadetini başkalarının felaketi üzerine kuranlar, en çirkin zulüm uygulayıcısı olur. Bu sorun çözülmedikçe anayasa yapmanın güçlüğü ortadadır, yapılsa bile yeni sorunlar doğurmaya adaydır.''
Anayasalarda aslında soyut ifadeler kullanılarak kısa, öz bir çerçeve çizildiğini ve bunu uygulayacak olanların yorumlarına bırakıldığını ifade eden Kılıç, yorum hakkına sahip olanların da maddelerdeki soyut ifadeleri toplumsal gelişmelere sağlı olarak sürekli yenilediğini, böylece sıklıkla anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulmadığını da bildirdi. Kılıç, ''Ancak bu sistem ülkemizde tersinden çalışmıştır. Anayasayı sürekli yenileme, değiştirme ihtiyaçları doğmuştur. Yakın tarihimize baktığımız zaman darbelerin izlerini sadece anayasalarda değil, mahkeme kararlarında da görebilirsiniz. Bu gerçek kamu gücünün ele geçirilmesi gereken bir silah olduğu düşüncesini kimilerinin akıllarına sokmuştur. Kimseyi suçlama hakkımız yok. Bu sonuca vesayetçi elitlerin kendi hayat tarzlarını güvenceye almak için hak ve özgürlükleri halkın bir bölümünden kaçırmaları sebep olmuştur. Aktörler değişmiş olsa da bugün bu yanlış uygulamaya tersinden devam edenler varsa onların da sonu aynı olacaktır'' diye konuştu.
Kılıç, sözlerini, ''İnsan haklarını sadece insan olanlar savunabilir'' diyerek bitirdi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Doksan yıldır yapamadığı bu nedenle de sosyolajik bir travma geçirdiği bu sürecin yarattığı psikolojik eşik, mutlaka aşılması gereken bir engel olarak görülüyor. Bu eşikten geçebilmek için bireylerin, kurumların, sivil toplum örgütlerinin yürekten kutlanmaya değer çabaları, karşılığını büyük bir heyecanla beklemektedir. Bu heyecanın karşılıksız kalması, cumhuriyetimizle aynı yaşta olduğunu belirttiğim travmayı daha da büyütecek, bedelini ise siyaset kurumları ödemek zorunda kalacaktır. Türkiye'de yeni bir anayasa ancak darbe yoluyla yapılabilir biçimindeki akla ziyan düşüncenin ortadan kalkması halkın belirtilen eşikten geçmesine bağlıdır. Yaşanan süreçte esasa dönük gayretleri olumsuz etkileyecek teknik ve usul tartışmalarının sonuç getirmeyeceğini vurgulamak isterim. Bilim adamlarımızın tartışmakta olduğu yeni bir anayasa yapımının, kurucu meclis mi, yoksa kurulmuş meclis tarafından mı yapılması gerektiği ya da halen mecliste yapılmakta olan çalışmanın yeni bir anayasa yapılması mı, yoksa kapsamlı bir anayasa değişikliği mi şeklindeki tartışmalar, öncelikli sorunumuz olmamalıdır.''
Milletin hür iradesiyle seçilerek TBMM'yi oluşturan milletvekillerinin 'Kurucu Meclis' fonksiyonuna sahip olduğunu ve yeni bir anayasa yapabilme gücünün var olduğunu söylemenin doğru olacağını ifade eden Kılıç, ''Ancat TBMM'nin bu fonksiyonunu yerine getirirken, meşruiyet zeminini kaybetmemesi gerekir. Cumhuriyet döneminde yapılan 3 yeni anayasanın halkın dışlanarak devleti yönetenler tarafından yapılması, meşruiyet sorununu da beraberinde getirmiştir. Toplumun bir kesiminin dışarıda bırakılarak hazırlanan anayasaların öncekiler gibi başarı şansı yoktur. Bu noktada TBMM'de 4 partinin uzlaşmaya çalışması büyük bir şanstır. Toplumsal sözleşme dediğimiz anayasayı hazırlayan tarafların, sahip oldukları kırmızı çizgilerinden bir adım geride durarak bu müzakereleri sürdürmeleri gerekir. İktidar ile muhalefetin sahip oldukları güçleri gözetilmeksizin, herkesin eşit şartlarda temsil edildiği anayasa uzlaşma komisyonunda imkanlar boşa harcanmamalıdır'' ifadelerini kullandı.
Her kesimin kendi doğrularını vazgeçilmez, tartışılmaz, kılına bile dokunulmaz kutsallara dönüştürmesiyle ortaya çıkacak dayatmaların, diyaloğu ve müzakere şartlarını ortadan kaldıracağını kaydeden Kılıç, ''Makul ve ölçülü olabilirsek bu müzakerelerden başarıyla çıkılması kaçınılmazdır. Aziz milletimiz de bu sürecin başarıyla sonuçlanmasını heyecanla beklemektedir'' dedi. Din, mezhep, ırk ve ideolojik farklılıklardan kaynaklanan kavga ve çatışmaların telafisi imkansız sonuçlar doğurduğunu vurgulayan Kılıç, farklılıkların barış ve hoş görü kültürü üzerine inşa edilmemesi durumunda, nefret söylemi ve kültürünün kaçınılmaz olduğunu da bildirdi.
Kılıç, barış için gerekli olan iklimi oluşturmadan güce dayalı yapılacak anayasal düzenlemelerin, 'ben yaptım oldu anayasası' olacağını da ifade ederek, şunları kaydetti:
''Bu yaklaşım toplum barışının en büyük tehdidi olmak yanında, sorunları büyütmekten başka sonuç doğurmaz. Bütün dinlerin ortak noktası olan Allah inancı da savaşın kazanılmasını değil, barışın sağlanmasını zafer olarak tanımlıyor. Barıştan uzak çatışma ortamlarında sorununu çözmek için isteklerini anayasaya taşıyabilen bir kesimin hissettiği ya da hissettirdiği zafer kazanma duygusu, karşı düşünce sahiplerinin milli, dini, etnik veya kültürel dünyalarında kırılmalara neden olacağı açıktır. Olumsuz iklimden herkes şikayetçi görünüyor, ancak çözümü için kimse öneride bulunmuyor. Elini taşın altına koyanlar ise ihanetle suçlanıyor. Bu toplum kurduğu 90 yaşındaki cumhuriyetinin 45 yılını terörle mücadele etmekle geçirdi. Yarım asırdır kaybettiğimiz ekonomik, sosyal, kültürel varlıklarımızı bir tarafa bırakırsak, bu uğurda can verenlerin ana yüreklerinde bıraktığı ateş, bütün bir toplumu yakmaya yetecek güçtedir. Bu ateş sönmelidir. Zira kendi saadetini başkalarının felaketi üzerine kuranlar, en çirkin zulüm uygulayıcısı olur. Bu sorun çözülmedikçe anayasa yapmanın güçlüğü ortadadır, yapılsa bile yeni sorunlar doğurmaya adaydır.''
Anayasalarda aslında soyut ifadeler kullanılarak kısa, öz bir çerçeve çizildiğini ve bunu uygulayacak olanların yorumlarına bırakıldığını ifade eden Kılıç, yorum hakkına sahip olanların da maddelerdeki soyut ifadeleri toplumsal gelişmelere sağlı olarak sürekli yenilediğini, böylece sıklıkla anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulmadığını da bildirdi. Kılıç, ''Ancak bu sistem ülkemizde tersinden çalışmıştır. Anayasayı sürekli yenileme, değiştirme ihtiyaçları doğmuştur. Yakın tarihimize baktığımız zaman darbelerin izlerini sadece anayasalarda değil, mahkeme kararlarında da görebilirsiniz. Bu gerçek kamu gücünün ele geçirilmesi gereken bir silah olduğu düşüncesini kimilerinin akıllarına sokmuştur. Kimseyi suçlama hakkımız yok. Bu sonuca vesayetçi elitlerin kendi hayat tarzlarını güvenceye almak için hak ve özgürlükleri halkın bir bölümünden kaçırmaları sebep olmuştur. Aktörler değişmiş olsa da bugün bu yanlış uygulamaya tersinden devam edenler varsa onların da sonu aynı olacaktır'' diye konuştu.
Kılıç, sözlerini, ''İnsan haklarını sadece insan olanlar savunabilir'' diyerek bitirdi.