126 yıl önceki kara propaganda
Yahudi Siyonistlere, Filistin'den toprak vermemesi üzerine Sultan II. Abdülhamid hakkında, iktidara gelişinin 6. yılından itibaren basında, 'Sağlığı bozuk' içerikli haberler yaptırıldığı, Sultan'ın bu iddialardan sonra 26 yıl daha yaşadığı ortaya çıktı.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı Osmanlı Arşivlerinde ortaya çıkan belgelerde, dış güçlerin bir asır önce de uluslararası medya aracılığı ile kara propaganda yürütüldüğü anlaşılıyor. İtibarsızlaştırma girişimleri için, hakkında 'Kızıl Sultan', 'İstibdatçı', 'Sansürcü' 'Diktatör' gibi ithamlar yapılan Sultan II.Abdülhamid için, 'Hasta adam, yakında ölecek, asabi' gibi propaganda yapıldığı da ortaya çıktı. Sultan Abdülhamid hakkındaki ithamların, özellikle Ermeni isyanlarının başladığı (1890) ve Siyonist Yahudilerin Filistin'den toprak istediği tarihlerden (1895-1896) sonra artması dikkat çekiyor. Osmanlı Arşivleri'nde yer alan belgelere göre, 1892 yılından itibaren Batı basınında ve kamouyunda Sultan II. Abdülhamid için hasta olduğuna dair dedikodular hızla yayılmaya çalışıldığı, Osmanlı Hariciyesinin (Dışişleri Bakanlığı) de bunları tetkik ederek yalanladığı anlaşılıyor.
Bir itibarsızlaştırma oyunu
Akıl ve vücut sağlığı yerinde olmayan dirayetsiz kişilerin yönetici olamayacağı, ülkeyi sağlıklı yönetemeyeceğinin insanlar üzerindeki etkisini bilen çevrelerin, istedikleri tavizleri koparamadıkları Sultan II. Abdülhamid Han hakkında itibarsızlaştırma girişimleriyile ilgili yeni belgeler ortaya çıktı. Sultan II. Abdülhamit Han'ı itibarsızlaştırma için çeşitli ithamlarda bulunan çevrelerin, 1892'den itibaren Sultan'ın sağlığıyla ilgili de akıl almaz iddiaları ortaya attıkları, ancak Sultan'ın bu iddialardan yaklaşık 26 yıl sonra hayata veda ettiği belirlendi. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı Osmanlı Arşivlerinde yer alan kayıtlarda, 1892 yılından itibaren başlatılan Abdülhamid'in sağlığı ile ilgili olumsuz haberlerin, 1895, 1897 yıllarında da sürdüğü, 1906 yılına kadar da artarak, devam ettiği anlaşılıyor. Özellikle Alman, Avusturya, Fransa ve Amerika gazetelerinde yer alan bu haberler 'Sultan'ın mizacının/sağlığının bozulduğu' şeklinde görülüyor.
Süreç nasıl işletiliyordu?
İtibarsızlaştırma amacıyle yapılan süreç şu şekilde işletiliyordu; Nereden geldiği belli olmayan bir telgraf veya mektup alınıyor ve bir gazetede haber yapılıyordu. Oradan da diğer gazeteler alarak aynı haberi yayınlıyorlardı. Ertesi gün ise Osmanlı Sefaretince durum Hariciye (Dışişleri Bakanlığı) Nezareti'ne iletiliyor ve haber tekzip ediliyordu.
Osmanlı Devleti hiç birini es geçmemiş
Konu ile ilgili, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde ortaya çıkan belgelerden bazıları şu şekilde:
-1892 Almanya; Berlin gazetelerinden biri, bir telgrafnameye atfen, padişahın sağlığı ile ilgili bir haber nakletmiş. Reuters Haber Ajansının Berlin'de görevli muhbiri Mantler(?) Padişah'ın mizaç-ı hümayunlarında inhiraf (sapma) olduğuna dair kendisine bir haber gelmediğini ve bu haberi tekzip edeceğini ifade etmişti. Baron Marshall ile görüşülmüş, o ise olayın başka yerden kaynaklanmış olabileceğini, ancak Almanya'dan gelmiş olaylarmış gibi yayıldığını ifade etmiş. (13 Mayıs 1892) (HR.SYS. 26/28)
-Bunları yayınlayanlar ise, 14 Mayıs 1892 tarihli başka bir belgede 'fakat bazı siyasi maksatlarına erişmek için bu gibi telgrafnameleri Berlin'den yazılmış diye neşr eden şahıslar' olarak nitelemişler. (HR.SYS. 26/29). Yapılan incelemede telgrafnamenin Vesiliski (Vasiliski) adında bir Rusyalıdan alındığı ve 'Algemeine Deutsche Rayh Kurspondayh(?)' isimli gazetede yayınlandığı görülüyor. (HR.SYS. 26/30). Telgrafnamenin ise 9 Mayıs tarihinde Viyana'dan geldiği anlaşılıyor. (HR.SYS. 26/31). Viyana'dakilerle ilgili ise hiçbir şey söylememek için kaçamak bir yol takip edildiği anlaşılıyor (HR.SYS. 26/33).
'O iddialar gerçek dışıdır'
Yayınlanan tekzibname metninin Osmanlıca tercümesi şu şekildedir:
-'Zat-ı şevketsimat-ı hazret-i şehriyarinin bir müddetten beri vücutça muzdarip bulunduğuna ve maiyyet-i hümayunları hizmetindeki Türkler çıkarılıp yerlerine Ruslar alınmış olduğuna dair bu kere Paris'den yeni bir havdis işa olunmuşdur. Böyle bir rivayetin münsebetsizliği pek aşikardır. Ahîren Dersadet'ten vrid olan ma'lûmta nazaran sıhhat ve fiyet cihankıymet hazret-i pdişhî ber keml olup zt-ı hümyûn-ı mülûkneleri daima umûr u meslih-i saltanat-ı seniyyeleriyle tevağğul buyurmaktadırlar' (HR.SYS. 38/21)
-11 Ağustos 1906 tarihinde de bu defa ABD'nin Washington Sefareti'nden gelen bir telgrafta, bir gazetede padişahın sıhhatine dair endişe verici bir rivayet yer aldığı ifade edilmiş ve tekzibi için müsaade istenmiştir(HR.SYS. 74/82).
NİÇİN HİLAFETİ TERKE ZORLANDIM
Yahudi Siyonistlerin, defalarca Filistin'den toprak için Sultan Abdülhamid'de yaptıkları taleplerin, tavizsiz geri çevrilmesi Abdülhamid hakkındaki itibarsızlaştırma kampanyalarını hızlandırtmıştı. Sultan Hamid, Şzelî şeyhi Ebu'ş-Şmt Mahmud Efendi'ye yazdığı 22 Eylül 1329 (1913) tarihli bir mektupta şunları kaydediyor: 'Ben, Hilfet-i İslmiyye'yi başka herhangi bir sebep dolayısıyla değil, Jön Türkler adıyla bilinen İttihat Cemiyeti'nin baskı ve tehdidiyle bıraktım. Hilfet'i terke zorlandım, mecbur bırakıldım. Mukaddes toprak Filistin'de Yahudîler için millî bir devlet kurulmasına muvafakat etmem konusunda ısrar ettiler. Bütün ısrarlarına rağmen, bu teklifi kat'î surette reddettim. Nihayet 150 milyon İngiliz altını va'd ettiler. Bu teklifi de reddettim ve kendilerine şu cevabı verdim: '150 milyon İngiliz altını değil, dünya dolusu altın verseniz, bu teklifinizi asla kabul etmeyeceğim. Ben Millet-i İslmiyye'ye ve Ümmet-i Muhammed'e otuz seneden fazla hizmet ettim. Atalarımın yüzünü kara çıkarmadım.' Bu kat'î cevabımdan sonra tahttan indirilmem konusunda görüş birliği ettiler ve beni Selnik'e gönderdiler. Mevlya hamd ettim ve ediyorum ki, mukaddes toprak Filistin'de bir Yahudî devleti kurulması teklifinden kaynaklanan ebedî ayıbın lekesini Osmanlı Devleti'ne ve lem-i İslm'a sürmeyi kabul etmedim. (Bunun üzerine) olan oldu.'
FRANSIZ VE ALMAN BASININA TEKZİB
22 Haziran 1895 tarihli belgede, Gazette de Frankfurt isimli gazetenin 162 sayılı nüshasında, Londra'dan gelen bir telgrafın yayınlandığı ve bunun tekzip edildiği ifade ediliyor. Gazetede yer alan telgraf yine yukarıdaki gibi Padişahın 'münherifu'l-mizac' (rahatsız, mizacı sağlam olmayan) olduğu yönünde. (HR.SYS. 31/43). 7 Ocak 1897 tarihli Berlin Sefaretinden gelen bir başka belgede de yine, Staatsbürger Zeitung isimli gazetede padişahın 'ahval-i sıhhiye-i hümayunlarının muceb-i endişe bir surette' bulunduğu yönünde bir haberin Fransız gazetesinden alınarak yayınlandığı ve buna karşılık 'rivyet-i mezkûrenin bî-asl ve esas olduğu ve ztı şevketsimtı hazreti şehriyarinin sıhhat ve afiyet içerisinde olduklarını' ifade eden bir tekzibname yayınlandığı ifade edilmektedir
Bir itibarsızlaştırma oyunu
Akıl ve vücut sağlığı yerinde olmayan dirayetsiz kişilerin yönetici olamayacağı, ülkeyi sağlıklı yönetemeyeceğinin insanlar üzerindeki etkisini bilen çevrelerin, istedikleri tavizleri koparamadıkları Sultan II. Abdülhamid Han hakkında itibarsızlaştırma girişimleriyile ilgili yeni belgeler ortaya çıktı. Sultan II. Abdülhamit Han'ı itibarsızlaştırma için çeşitli ithamlarda bulunan çevrelerin, 1892'den itibaren Sultan'ın sağlığıyla ilgili de akıl almaz iddiaları ortaya attıkları, ancak Sultan'ın bu iddialardan yaklaşık 26 yıl sonra hayata veda ettiği belirlendi. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı Osmanlı Arşivlerinde yer alan kayıtlarda, 1892 yılından itibaren başlatılan Abdülhamid'in sağlığı ile ilgili olumsuz haberlerin, 1895, 1897 yıllarında da sürdüğü, 1906 yılına kadar da artarak, devam ettiği anlaşılıyor. Özellikle Alman, Avusturya, Fransa ve Amerika gazetelerinde yer alan bu haberler 'Sultan'ın mizacının/sağlığının bozulduğu' şeklinde görülüyor.
Süreç nasıl işletiliyordu?
İtibarsızlaştırma amacıyle yapılan süreç şu şekilde işletiliyordu; Nereden geldiği belli olmayan bir telgraf veya mektup alınıyor ve bir gazetede haber yapılıyordu. Oradan da diğer gazeteler alarak aynı haberi yayınlıyorlardı. Ertesi gün ise Osmanlı Sefaretince durum Hariciye (Dışişleri Bakanlığı) Nezareti'ne iletiliyor ve haber tekzip ediliyordu.
Osmanlı Devleti hiç birini es geçmemiş
Konu ile ilgili, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde ortaya çıkan belgelerden bazıları şu şekilde:
-1892 Almanya; Berlin gazetelerinden biri, bir telgrafnameye atfen, padişahın sağlığı ile ilgili bir haber nakletmiş. Reuters Haber Ajansının Berlin'de görevli muhbiri Mantler(?) Padişah'ın mizaç-ı hümayunlarında inhiraf (sapma) olduğuna dair kendisine bir haber gelmediğini ve bu haberi tekzip edeceğini ifade etmişti. Baron Marshall ile görüşülmüş, o ise olayın başka yerden kaynaklanmış olabileceğini, ancak Almanya'dan gelmiş olaylarmış gibi yayıldığını ifade etmiş. (13 Mayıs 1892) (HR.SYS. 26/28)
-Bunları yayınlayanlar ise, 14 Mayıs 1892 tarihli başka bir belgede 'fakat bazı siyasi maksatlarına erişmek için bu gibi telgrafnameleri Berlin'den yazılmış diye neşr eden şahıslar' olarak nitelemişler. (HR.SYS. 26/29). Yapılan incelemede telgrafnamenin Vesiliski (Vasiliski) adında bir Rusyalıdan alındığı ve 'Algemeine Deutsche Rayh Kurspondayh(?)' isimli gazetede yayınlandığı görülüyor. (HR.SYS. 26/30). Telgrafnamenin ise 9 Mayıs tarihinde Viyana'dan geldiği anlaşılıyor. (HR.SYS. 26/31). Viyana'dakilerle ilgili ise hiçbir şey söylememek için kaçamak bir yol takip edildiği anlaşılıyor (HR.SYS. 26/33).
'O iddialar gerçek dışıdır'
Yayınlanan tekzibname metninin Osmanlıca tercümesi şu şekildedir:
-'Zat-ı şevketsimat-ı hazret-i şehriyarinin bir müddetten beri vücutça muzdarip bulunduğuna ve maiyyet-i hümayunları hizmetindeki Türkler çıkarılıp yerlerine Ruslar alınmış olduğuna dair bu kere Paris'den yeni bir havdis işa olunmuşdur. Böyle bir rivayetin münsebetsizliği pek aşikardır. Ahîren Dersadet'ten vrid olan ma'lûmta nazaran sıhhat ve fiyet cihankıymet hazret-i pdişhî ber keml olup zt-ı hümyûn-ı mülûkneleri daima umûr u meslih-i saltanat-ı seniyyeleriyle tevağğul buyurmaktadırlar' (HR.SYS. 38/21)
-11 Ağustos 1906 tarihinde de bu defa ABD'nin Washington Sefareti'nden gelen bir telgrafta, bir gazetede padişahın sıhhatine dair endişe verici bir rivayet yer aldığı ifade edilmiş ve tekzibi için müsaade istenmiştir(HR.SYS. 74/82).
NİÇİN HİLAFETİ TERKE ZORLANDIM
Yahudi Siyonistlerin, defalarca Filistin'den toprak için Sultan Abdülhamid'de yaptıkları taleplerin, tavizsiz geri çevrilmesi Abdülhamid hakkındaki itibarsızlaştırma kampanyalarını hızlandırtmıştı. Sultan Hamid, Şzelî şeyhi Ebu'ş-Şmt Mahmud Efendi'ye yazdığı 22 Eylül 1329 (1913) tarihli bir mektupta şunları kaydediyor: 'Ben, Hilfet-i İslmiyye'yi başka herhangi bir sebep dolayısıyla değil, Jön Türkler adıyla bilinen İttihat Cemiyeti'nin baskı ve tehdidiyle bıraktım. Hilfet'i terke zorlandım, mecbur bırakıldım. Mukaddes toprak Filistin'de Yahudîler için millî bir devlet kurulmasına muvafakat etmem konusunda ısrar ettiler. Bütün ısrarlarına rağmen, bu teklifi kat'î surette reddettim. Nihayet 150 milyon İngiliz altını va'd ettiler. Bu teklifi de reddettim ve kendilerine şu cevabı verdim: '150 milyon İngiliz altını değil, dünya dolusu altın verseniz, bu teklifinizi asla kabul etmeyeceğim. Ben Millet-i İslmiyye'ye ve Ümmet-i Muhammed'e otuz seneden fazla hizmet ettim. Atalarımın yüzünü kara çıkarmadım.' Bu kat'î cevabımdan sonra tahttan indirilmem konusunda görüş birliği ettiler ve beni Selnik'e gönderdiler. Mevlya hamd ettim ve ediyorum ki, mukaddes toprak Filistin'de bir Yahudî devleti kurulması teklifinden kaynaklanan ebedî ayıbın lekesini Osmanlı Devleti'ne ve lem-i İslm'a sürmeyi kabul etmedim. (Bunun üzerine) olan oldu.'
FRANSIZ VE ALMAN BASININA TEKZİB
22 Haziran 1895 tarihli belgede, Gazette de Frankfurt isimli gazetenin 162 sayılı nüshasında, Londra'dan gelen bir telgrafın yayınlandığı ve bunun tekzip edildiği ifade ediliyor. Gazetede yer alan telgraf yine yukarıdaki gibi Padişahın 'münherifu'l-mizac' (rahatsız, mizacı sağlam olmayan) olduğu yönünde. (HR.SYS. 31/43). 7 Ocak 1897 tarihli Berlin Sefaretinden gelen bir başka belgede de yine, Staatsbürger Zeitung isimli gazetede padişahın 'ahval-i sıhhiye-i hümayunlarının muceb-i endişe bir surette' bulunduğu yönünde bir haberin Fransız gazetesinden alınarak yayınlandığı ve buna karşılık 'rivyet-i mezkûrenin bî-asl ve esas olduğu ve ztı şevketsimtı hazreti şehriyarinin sıhhat ve afiyet içerisinde olduklarını' ifade eden bir tekzibname yayınlandığı ifade edilmektedir