100. YILINDA ULUSLARARASI İMAM HATİP LİSELERİ SEMPOZYUMU-2
Sempozyumda gerek İslam dünyasından gerekse diğer ülkelerden çok sayıda akademisyenin bir araya gelerek çok faydalı tebliğler sunduğunu gördük. Bu tebliğlere geçmeden önce özellikle Hayrettin Karaman hocanın açılış sunumunu ayrıntılı bir şekilde ele almanın uygun olduğunu düşünüyorum.
İmam Hatip Liseleri'nin 100. yılının konuşulduğu sempozyum yazımın ikinci bölümüne kısa bir değerlendirme ile başlamak istiyorum. Sempozyumda gerek İslam dünyasından gerekse diğer ülkelerden çok sayıda akademisyenin bir araya gelerek çok faydalı tebliğler sunduğunu gördük. Bu tebliğlere geçmeden önce özellikle Hayrettin Karaman hocanın açılış sunumunu ayrıntılı bir şekilde ele almanın uygun olduğunu düşünüyorum.
Bu sunuma geçmeden önce dün ki yazımızın kısa bir özetinden de bahsetmek istiyorum. Dün ki yazıda genellikle açılışta yer alan protokol konuşmalarına yer vermiştim. Açılışta Ensar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu bu organizasyonu düzenlenen kuruluşlar Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, TÜRGEV ve ÖNDER adına yaptığı konuşmada, bundan sonra imam hatip liseleri için neler yapılması gerektiğini ve daha çok içerik ile ilgili konuların üzerinde durulmasının önemini vurguladı. Daha sonra konuşan gerek Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu ve gerekse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş geçmiş yaşadıkları imam hatip tecrübelerinden ve anılarından bahsederek bugüne gelinen noktada hangi badirelerden geçildiğinin altını çizdiler. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin ise daha çok şu anda mevcut durum ve yaşanan sıkıntıları ele aldı ve bahsettiği en önemli konuda şu anda imam hatip liselerine nitelikli öğretmen bulmakta yaşanan sıkıntıları anlattı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'da tarihi süreç içerisinde imam hatip liselerinin yaşadığı sıkıntıları ve AK Parti hükümetinin bu sorunları çözmek için yaptığı çalışmaları anlattı.
GÖRMEZ'DEN YİNE 'MANİFESTO' GİBİ BİR KONUŞMA
Özellikle Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in nisbeten uzun sayılabilecek konuşmasına da vurgu yapmak gerekiyor. Görmez hoca birçok konuya değindi ama belki de tekrarlanması gereken en önemli noktası, İslam dünyasının gözünün bu topraklara çevrildiğini ifade ettikten sonra bu talebe cevap verebilmek için buna uygun nesiller yetiştirmemiz gerektiğine vurgu yaptı. En önemlisi de İslam dünyasının insan yetiştirme düzenini yeniden ele alması gerektiği vurgusuydu. İslam dünyasının önemli başkentlerinden, Şamdan, Bağdat'tan, Kahire'den ateşler yükseldiğini belirten Görmez, bu çatışma ortamına artık İslam dünyasının tahammülü kalmadığını vurguladı. Evet bu mesajlardan sonra konuşan Hayrettin Karaman hoca da bu konuşmaya vurgu yaparak kendisinin söylemek istediği birçok konuyu Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in söylediğini ifade etti.
HAYRETTİN KARAMAN'DAN NÜKTELİ AÇILIŞ SUNUMU VE ARDINDAN İMAM HATİP VE SEÇMELİ DERSLER KALKSIN DİYENLERE ELEŞTİRİ
Hayrettin Karaman hoca sempozyumun açılış bölümünün son konuşmacısı oldu. Bu yüzden de yaklaşık 2 saat süren açılış konuşmalarının dinleyicileri yorduğunu, zihinlerini meşgul ettiğini fark edince konuşmasına çok güzel bir nükte ile başladı. İmam Hatip lisesine başladığı yıllarda yaşadığı olayı anlatınca salondaki gülüşmeler gerçekten salondaki ağır atmosferi gidermesi bakımından önemliydi. Hayrettin Karaman kendi döneminde yaşanan sıkıntılardan dolayı imam hatip lisesine nasıl büyük yaşlarda gittiklerini anlattı. Kendisinin imam hatip lisesine başladığında bir çocuğu olduğunu ve zaman zaman bu küçük çocuğunu okula götürmek zorunda kalışıyla ilgili güzel anılarını paylaştı.
İlk derse girişinde yaşanan komik olayı anlatırken kendisi de hala bu olayı yaşıyor gibiydi. Sınıfa girince kendisinin yaşça büyük olması sebebiyle sınıf arkadaşlarının kendisini müfettiş zannederek ayağa kalkmalarını ve hocalarının da bunu görünce yerinden doğrulurken kendisinin meseleyi anlayıp nasıl hızlı davranarak hocasının eline sarılarak meseleyi nasıl kurtardığını kendine has üslubuyla anlatınca salonda büyük bir rahatlama yaşandı. Gerçekten de açılışlardaki protokol konuşmaları bazen çok uzatıldığı için asıl mesaj vermesi gerekenlere maalesef zaman kalmıyor. Ama Hayrettin Karaman hoca bu olumsuzluğu öylesine ustaca giderdi ki, salon konuşmasının sonuna kadar onu dikkatlice takip etmek zorunda kaldı.
Gelelim konuşmasının içeriğine, öncelikle anılarla girişin ardından konuşmasına başladı. Konuşmasında dünya üzerinde hüküm süren medeniyetlerinin amacının yayılmak ve kök salmak olduğunu vurgulayarak 'Medeniyet, kültür, din ve dava bunlar kendilerini korumak, yayılmak isterler. Bu da eğitim öğretimle olur. Bu sebeple bu dini, Allahu Teala'nın kendisine vahyettiği mübarek insan sallallahu aleyhi vesellem mescidini birçok şey için kullanmıştır ama her şeyin başında o mescidi eğitim ve öğretim için kullanmıştır. O nedenle bizim medeniyetimizin, kültürümüzün ve davamızın ilk okulu efendimizin mescididir. Mescidün Nebidir, odur. Bizim mekteplerin tarihine oradan başlamamız lazım.'
Karaman hoca, Hz. Peygamberin Mescid-i Nebevi'yi yapmasının ardından burasını nasıl bir eğitim kurumu olarak kullandığını hatırlattı ve kendisinin bunu çok önemsediğini vurguladı ve şunları kaydetti: 'Bizim mekteplerin tarihine Hz. Peygamberin o ilk eğitim kurumundan başlamamız gerekiyor. Adına medrese deyin, mektep deyin, okul deyin ne derseniz deyin. Bana göre bu dinimizin, medeniyetimizin, kültürümüzün, davamızın okuludur. Sırat-ı müstakimin ölçüsü ve pusulası o ilk okuldur. Ve muallimi de Efendimiz (sav) olan okuldu. Mesela bu günlerde işi gücü yok bazı kimselerin bazı yazarlar mektep, medrese, okul kavgası yapıyor. Sağcı, Müslüman, İslamcı hatta başka iş güçleri yok bu kavgayı yapıyor. Hatta birisi diyor ki bu memlekette dinin ayağa kalkabilmesi için adını söylesem inanmazsınız, adını söylesem bu cümleyi solcu, meşhur bir ateist söylese inanırsınız da, buna zor inanırsınız. Ama aynen böyle, bu ülkede dinin ayağa kalkabilmesi için imam hatiplerin kapanması ve zorunlu din derslerinin kalkması lazım diyor. Hem Müslüman diyorsun hem de böyle diyorsun. Kendine göre bu kişi çok doğru bir şey söylediğini düşünüyor, niyeti de iyi çünkü arkasından şöyle diyor. Diyor ki, bir ülkede İslam derslerden bir ders olamaz, okullardan bir okul imam hatip olamaz. Bunları kapatmamız lazım diyor burası enteresan. Peki ne yapmak lazım. Bütün okullar İslam okulu olmalı, bütün dersler, fizik, kimya, jimnastik dahil, İslam havası ile olmalı ve hepsi bu ruh ile olmalı ancak o zaman bu din ayağa kalkar. Ey güzel kardeşim; iyi niyetli bu lafı söylüyorsan da, şu kaçıncı kat semadaysan bir yere insen, bir ayağın yere bassa. Bir yere bassan yani. Şu söylediklerini imam hatipleri kapatarak, seçmeli dersleri kaldırarak mi gideriz. O zaman bana bir anlatsan bu yolla nasıl gideriz. Bunu söylemiyorsun. Bugün bile biri çıkıyor. Bize icazetli hoca lazım. Laf aramızda Bekir Topaloğlu ve benim de icazetim var yani. Ama biz icazetimiz var demiyoruz. Bu diplomalı, mekteplilerden hayır gelmez diyor. Bizim dinimizi bunlar bozdular diyor. Biz icazetli hocaların elini öpmüş, onlardan ders almış halen medrese geleneğini sürdüren insanlara hep muhabbet duymuş onlarla kucaklaşmış insanlarız.' diye konuştu.
Karaman hoca öğrencilerin eğitimi konusunda kurmuş oldukları vakıf vasıtasıyla çeşitli fakültelerde bulunan öğrencilere, doğudan ve batıdan icazetli hocaları getirdiklerini ve bu öğrencilere vaktiyle medreselerde okunan müfredatı okuttuklarını bu klasik metinleri okuttuklarını ve arap ülkelerinden de mukaleme hocası getirerek eğitimlerini tamamladıklarını ve aynı zamanda bu öğrencilerin Arapça da konuştuklarını ifade etti. 4 yılın bittiğini mezun verdiklerini ve devam ettiğini belirtti. Bunu anlatmasının sebebinin kendilerinin mektep medrese falan ayrımı gibi bir dertlerinin davalarının olmadığını ve birilerinin bu davasının olduğunu ifade etti. Önemli olan Hz. Peygamberin o ilk mektebin ruhundan hareket ederek bu çağa gelmek olduğunu ve mühim olanın bu olduğunu vurguladı ve şunları ekledi:
'Peki ne demek istiyorsun. Hem Hz. Peygamber diyorsun hem de bu çağ diyorsun. Peki ben bir şey daha hatırlatmak istiyorum. Peygamberimiz Hz. Ali'yi bir yere vazifeli gönderiyor. Talimatlar veriyor. Şunları yapacaksın diyor. Hz. Ali, Hz. Peygambere bir soru sormak istiyor ve şunu soruyor: Ben gittiğim yerde kazınmış mühür gibi mi olayım. Yoksa, gittiğimde orada durumu gören o duruma göre mi hareket edeyim. Yani kazınmış mühür gibi olursa, ne talimat verildiyse onu yapması gerekir. Fakat ben gittiğim ortamda başka bir durumla karşılaştım. Şartlar sizin düşündüğünüz gibi değil. Ancak belki sizin talimatınızı erteleyerek içtihat etmeliyim. O çağdan bu çağa değil. O çağda bir ortamdan birbaşka ortama giden insan peygamber efendimizin maksadını öyle taşıyor. Çünkü Peygamberimizin cevabı hayır sen kazınmış sikke gibi olma. Çünkü durumu müşahede eden etmeyen gibi değildir. Sen müşahedene göre hareket et diyor Hz. Aliye.' dedi.
Karaman hoca, imanımızın ashab imanı gibi, fedakarlığımız ashab gibi, ihlasımız ashab gibi olması için bunun hedeflenmesi gerektiğini ve o bugün olsa buraya gelse nasıl davranırdı sorusunu sorabilmek gerektiğini ifade etti. Bunun için de bu ehliyete sahip olmak gerektiğini belirtti. Karaman hocanın üzerinde durduğu önemli meselelerden birisi de günümüzde hadislerin ve ayetlerin yorumu konusunda yapılan yanlışlıklar oldu. Hoca kürtaj konusundan örnek vererek Müslüm'de geçen bir hadis-i şerifin nasıl yanlış yorumlarla kürtaja izin vardır şeklinde yorumlandığını oysa Hz. Peygamberin bu hadisi yaratılışı anlattığı bölümde söylediğini vurgulayarak bu tür yorumların ayet ve hadislerin doğru anlaşılması ve bu konuda ehliyetli olunması gerektiğinin altını çizdi.
Hayrettin Karaman, Medine ruhundan çıkıp günümüzün ruhuna uygun şekilde söyletmek gerektiğini vurguladı. Karaman şunları kaydetti: 'Benim anlayışıma göre imam hatip okullarının vazifesi bizim kültürümüzün bizim medeniyetimizin okulları olmaktır. Öyle ise bizim kültürümüzü ve medeniyetimizi yeniden inşanın fikir ve hizmet işçileri olmaktır. Ben bu mekteplerin vazifesinin bu olduğuna inanıyorum. Öyle cenaze yıkamak, üç kulfü bir elham okumak. Onlar o zaman ki masum taleplerdi ve doğruydu. Açlıktan ölmek üzere olan bir insana gidip de tatlı sunmak gibiydi.' diyerek imam hatip liselerinin artık bu tür görevlerinin dışında İslam medeniyetinin taşıyıcısı olmaları gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın bu açılış sunumu gerçekten önemliydi. Çünkü Ensar Vakfı'nın kuruluşunda büyük hizmetler vermiş olan Karaman hoca bugün de ülkemizde ilim adamı olarak, alim olarak her kesim tarafından muteber kabul edilen değerli bir insan. Sempozyumdaki konuşması da çok önemli noktalara parmak basan önemli açıklamalar içeriyordu ve adeta sempozyumun neyi hedeflemesi gerektiğini kısaca ele almış oldu. Hayrettin Karaman hocanın konuşmasının ardından verilen arada, Karaman hoca ile sohbet etmek isteyen çok çeşitli isimler oldu. Bu isimlerin en önemlisi belki de Aydınlık Gazetesi yazarı olduğunu söyleyen bir gazetecinin onunla yaptığı uzun sohbet oldu. Onun dışında da çeşitli yerlerden gelen dinleyiciler Hayrettin Karaman hoca ile sohbet etmek için verilen arayı değerlendirdi. Yine burada belirtmek gerekir ki sempozyumda karşılaştığımız bir başka isim de Anadolu Platformu olarak sempozyuma katılan Mehmet Alpcan ağabeyimiz oldu. Bu verilen kısa arada hem Mehmet Alpcan ağabeyle hem de Hayrettin Karaman hoca ile kısa da olsa sohbet imkanı bulduk.
AÇILIŞ PANELİ: MODERN DÜNYADA İSLAM DİNİ EĞİTİMİ
Sempozyumda birinci gün açılış bölümünün bitmesinin ardından, Açılış paneline geçildi. Açılış panelinin konusu 'Modern Dünyada İslam Dini Eğitimi' başlığını taşıyordu ve geçmişten geleceğe çok önemli bir ufuk turu niteliğindeydi. Oturum başkanlığını Kahire Amerikan Üniversitesi'nden Prof. Dr. Said Sadek yaptı.
Panelin ilk konuşmacısı, ABD Boston Üniversitesi'nden Prof. Dr. Robert William Hefner'di. Hefner'in tebliğinin konusu, 'İslam Eğitiminin Geçmişi, Bugünü ve Geleceğinin Önemi' başlığını taşıyordu. Hefner yabancı bir bilim adamı gözüyle İslam eğitiminin tarihçesini çok güzel ifade etti. Benim dikkatimi çeken çok önemli bir nokta da Hefner'in tebliğinde, Avrupa emperyalizmi tabirini kullanması oldu. Tebliğinde Avrupa emperyalizmine kadar özellikle Müslüman dünyanın medreselerinde dini bilimlerin yanı sıra fen bilimlerinin de okutulduğunu belirtti. Ayrıca İslami eğitimin bugün gelinen noktasının başarısına vurgu yaparak bu sempozyumun adeta bu gelinen noktanın imam hatip eğitiminin başarısının kutlandığı bir platform olduğunu söyledi. İslam dünyasındaki gelişmelerde Avrupa ve batı emperyalizminin nasıl başat bir rol oynadığını ve Türkiye özelinde Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan radikal değişimlerinin nelere yol açtığını dışardan bakan birinin gözüyle aktardı. Ve yine önemle üzerinde durulması gereken bir nokta da 'Son yüzyılda dinin gücünü araştırmak istiyorsanız bunun örneklerine Türkiye'de çok rahat ulaşabilirsiniz' şeklinde belirttiği tespiti oldu. Ayrıca Hefner'in üzerinde durduğu bir başka nokta da, Müslüman toplumların bundan sonraki süreçte kendi dengelerini bulacağını ve bu gelişmelerin herkes için tüm dünya için bir lütuf olduğunu belirtmesi oldu.
Açılış panelinin ikinci konuşmacısı yine yabancı bir akademisyen oldu. Aynı zamanda Fatih Üniversitesi'nde öğretim üyesi de olan Prof. Dr. Tahir Abbas, 'Müslümanların Eğitimi: Yerel ve Küresel Konular' konulu tebliğini sundu. Abbas konuşmasında özellikle Temel İslami eğitimin karşılaştığı sorunlardan bahsederek müfredattaki pozitivist eğitimin meydana getirdiği sorunlarla karşı karşıya olunduğunu belirtti. Abbas, yerel ve küresel ölçekte yaşanan sıkıntılar olduğuna vurgu yaptı. ABD'de özellikle 11 Eylül'den sonra yaşanan sıkıntılara da değinen Abbas bu dönemden sonra Müslümanların çok farklı sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını belirtti. Ayrıca bu zorluklardan nasibini alan kesimlerden birisinin de Avrupa Birliği içerisinde yaşayan Türkler olduğunun altını çizdi. Bu sorunların çözümünde önemli olan noktanın Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasındaki ilişkinin doğru kurulması gerektiğini ancak küresel tahakkümün bu çalışmalara özellikle de eğitim çalışmalarının boşa çıkmasına sebep olduğunu vurguladı. İmam Hatip okullarının İslami eğitimin en önemli kurumları haline geldiğini belirten Abbas, bu okullarda hala ezbere dayalı eğitimin yaygın olduğunu ve bunun üzerinde durulması gerektiğini ifade etti. Ayrıca Abbas'ın önemle üzerinde durduğu bir meselede seküler dünya ile İslami dünyanın bir araya gelemeyeceği düşüncesine karşılık bu kesimlerin ahenkli bir ilişki içinde olmalarının önemine vurgu yaparak bu yönde düşünce üretilmesi gerektiğini belirtti. Abbas konuşmasında ayrıca, Müslümanların dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşadığı eğitim sorunlarının altında yatan sebepleri de kısaca belirterek bunlar üzerinde durdu. Son olarak kapanış cümlesi de önemliydi: 'Küresel bağlamda İslami eğitim dünya vatandaşları için bir meydan okuyuştur' diyerek İslami eğitimin dünya için taşıdığı öneme vurgu yaptı.
Sempozyumun açılış panelinin bir diğer konuşmacısı ise, Sempozyum Düzenleme Kurulu Eş Başkanı da olan Prof. Dr. Recep Kaymakcan oldu. Kaymakcan konuşmasında, 'Türkiye'nin Din Eğitimi Deneyimi' konusunda çok geniş bir ufuk turu yapma imkanı verdi dinleyicilere. Konuşmasında daha çok Türkiye'deki örgün eğitim içerisinde din eğitimi ile ilgili yaşanan sıkıntılara değindi. 2012 yılından sonra uygulamaya geçen 4+4+4 sisteminde din eğitiminin nasıl bir yere oturduğu ile ilgili de açıklamalarda bulundu. Bugün din eğitiminin Türkiye'de en zirve noktasına ulaştığına vurgu yaparak, Türkiye'nin din eğitim ve öğretimi alanında çok zengin ve inişli çıkışlı bir deneyime sahip olduğunun altını çizdi. Kaymakcan dünya üzerinde hiç bu kadar zorlu bir din eğitimi mücadelesinin de olmadığına vurgu yaparak, bunun arka planında din-devlet ilişkisinin olduğunu ve bu meselenin yalnızca eğitim meselesi olarak görülmemesi gerektiğini belirtti. Asıl tartışmanın din-devlet ilişkisinde dinin yerinin ne olması gerektiğinde odaklandığını ve bunun en somut mücadele alanının da din eğitimi konusu olduğunu açıkladı. Kaymakcan artık Türkiye'ye daha önceden biçilen elbisenin dar geldiğini ve çoğulcu bir eğitimin gerekli olduğuna vurgu yaparak bu yapı içerisinde hristiyan ve Yahudilerin de eğitimlerinin düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye'de meslek dersleri öğretmenlerinin yetişmesindeki sıkıntılara da değinen Kaymakcan, bu öğretmenlerin seküler bir eğitimden geçtiklerini ve bunun tezat olduğunu belirterek din eğitimi seküler bir eğitim midir sorusunun üzerinde durmak gerektiğini belirterek, bugün ki imam hatip liselerinin günümüzün medreseleri olduğunu söyledi.
Açılış panelinin son konuşmacısı ise Bilkent Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Elisabeth Özdalga oldu. Özdalga tebliğinde, 'Müslüman Seküler Bir Devlette Din Eğitimi: Reform ve Baskılar Arasında Türkiye' başlıklı konuyu ele aldı. Özdalga konuşmasında özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat kanunu ile ilgili bilgiler vererek, bu kanunun ciddi eğitim reformları getirdiğini ve çok ciddi tartışmalara da sebep olduğunu ifade etti. Özdalga, Osmanlı liderlerinin karşılaştıkları sorunları çözmek için hep eğitimi kullandıklarını ifade ederek, mektep, medrese ve Enderun'un klasik eğitim kurumları olduğunu söyledi. Özdalga konuşmasında, Tevhid-i Tedrisat kanunu ile birlikte eğitim tek merkez altına alındığını ancak bu durumun din eğitimi için çok kolay olmadığını çünkü bu eğitimin basit bir eğitim olmadığına işaret etti. Nitekim bu tarihten sonra milli eğitimin tam yerine oturmadığını ve bugüne kadar her yıl bir milli eğitim bakanının değiştiğine vurgu yaptı. Latin alfabesine geçişin Kur'an'a uzaklaşmaya neden olduğunu ve bunun da bir nevi seküler bir anayasaya giriş amacı taşıdığına dikkat çekti. Özdalga imam hatip okullarının bu süreçte üstlendiği rol üzerinde de durarak, imam hatip liselerinin Türkiye'nin eseri olduğunu vurguladı. İmam Hatiplerin açılmasıyla birlikte geçmişten gelen kayıpların telafisi için hızlı bir çalışmanın başladığını belirterek, ilk kurulan imam hatiplerin bir meslek okulu olmasına karşın bugün bu okulların bu işlevlerinin ötesine geçtiğinin altını çizdi. Özdalga bugün öğrenci profilinin de çok değiştini ve kız öğrenci sayısının erkek öğrenci sayısını geçtiğini vurguladı. Özdalga, imam hatiplerin ilk zamanlarda ciddi baskılar yaşadığını devlet ve sivil toplum arasında ciddi bir mücadele alanı haline geldiğini belirterek, bu mücadelenin farklı yönleri olmuş olsa da, dinin toplumlar içindeki yapısında ciddi çelişkiler olabileceğini ve bunun da ideolojilerin farklılıklarından kaynaklandığını belirterek konuşmasını tamamladı.
BİRİNCİ VE İKİNCİ GÜN OTURUMLARI YARIN ELE ALALIM
Özellikle buraya kadar olan kısımda, Açılış sunumunu gerçekleştiren Hayrettin Karaman hocamızın açıklamalarına ve açılış panelinde ele alınan konulara değinmeye çalıştık. Bundan sonraki bölümde ise diğer tebliğleri ele almaya devam etmek istiyorum. Özellikle Cumartesi günü yapılan oturumda Erciyes Üniversitesi'nden çok yakın tanıdığımız hocalarımızın da tebliğlerine yer vereceğim. Bunların başında, bir dönem Erciyes Üniversitesi Dekanlığını da yapmış olan Prof. Dr. Celal Kırca hocamızın 'Din Bilim İlişkisi ve İmam Hatip Liseleri' başlıklı tebliği ile yine Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde bir dönem öğretim üyesi olarak görev yapan ve şu anda İstanbul'daki özel Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörlüğünü yürüten Prof. Dr. Turan Koç hocamızın '1960'lı yıllar: Zamanın kıyısında bir ilim yuvası' başlığını taşıyan tebliğlerini geniş olarak ele alıp yarın ki yazımızda yer vereceğiz. Umuyorum sempozyum ile ilgili bu yaptığımız yayınlarımız verimli olmuştur. Sempozyumun tebliğleri yayın olarak ensar neşriyat tarafından yayınlanacak ancak bu süreçte tebliğlerin içeriği ile ilgili genel bir fikir vermesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Vesselam…
v_onal3800@hotmail.com