• Haberler
  • 'AMACIMIZ, ORTAK DEĞERLERİMİZİ DAHA GÜR BİR SESLE DUYURMAK'

'AMACIMIZ, ORTAK DEĞERLERİMİZİ DAHA GÜR BİR SESLE DUYURMAK'

Kayseri'de son zamanlarda önemli işlere imza atan Kayseri İyilik ve Kardeşlik Platformu (KAYKİP)'in Başkanı Mustafa Doğu ile konuştuk. Doğu'dan yeni kurulmuş olan bu platformun amaçlarını ve faaliyetlerini dinledik.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Mustafa Doğu.1964 yılında doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise tahsilimi İskenderun'da tamamladım. Daha sonra Kayseri'ye yükseköğrenim için geldim ve burada kaldım. İlahiyat mezunuyum. Fakat mesleğimle ilgili herhangi bir tercihim olmadı. Üniversite son sınıf öğrencisi iken ticarete atıldım. Dolayısıyla hayatımızı Kayseri’nin çok başarılı olduğu bir alanla, ticaretle sürdürmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda uzun yıllardır da İlim Hikmet Vakfı'nın yöneticilerindenim. 2 yıldır da yönetim kurulu başkanlığını sürdürüyorum.

Şuan KAYKİP Kayseri’nin gündeminde. Nedir bu platform? Neden kuruldu?

Kayseri Kardeşlik ve İyilik Platformu. Kısaca KAYKİP diyoruz. Kısaltılmış hâli genelde ne anlatmak istediğimizi tam karşılamadığı için uzun şeklini kullanıyoruz.
Kayseri Kardeşlik Ve İyilik Platformu kurulalı yaklaşık 6 ay oldu. Bu platformun kurulma süreci ise, şu şekilde oldu: hepimizin bildiği gibi Ortadoğu'da, Mısır'da demokratik şekilde seçilmiş olan "Müslüman Kardeşler" yönetiminin darbeci kuvvetler tarafından alaşağı edilmesiyle birlikte bir süreç başladı. Bu darbeye haklı olarak, haklı gerekçelerle karşı duran insanların Rabiâ-tül Adeviyye Meydanı’nda gerçekleştirmiş oldukları direnç, darbe yönetimi tarafından hunharca ve cânîce, yöntemlerle insanlar dağıtılmaya çalışıldı. Binlerce kişinin şehâdet şerbetini içtiği olayda, Esmâ kızımız da sembolleşmişti. Bunun dünyada da bir yansıması vardı. Doğal olarak bu yansımaya dünyada sağduyu sahibi insanlar, vicdan sahibi insanlar ve özellikle bu tip olaylarda nasıl tepki gösterilmesi gerektiğini bilen insanlar, olması gerektiği gibi tepki gösterdi.

Bizim şehrimizde de bir takım tepkiler oldu. Fakat biz bu tepkilerin bu şehre yakışmayan bir dozajda olduğuna inandık. Bundaki gerekçe de çok sayıda vakıf ve derneğin olduğu bu şehirde ortak sevinç ve üzüntülerimizi nasıl paylaşacağımızı bilmemekti. Biz birkaç arkadaşımızla bunun istişaresini yaptık. Kayseri'de bir şube konumunda olup da alınan kararları yukarıda başka birilerine tasdik ettirme ihtiyacı duymayan vakıf ve derneklerle ilişkiye geçtik. Düşüncemizi anlattık. Derdimizi ve ızdırâbımızı anlattık ve 15 civarında vakıf ve dernek yöneticileri ile görüşüp olumlu tepkiler aldık.15 vakıf ve dernek yöneticisinin oluşturduğu yaklaşık 20 kişiyle ilk toplantımızı gerçekleştirdik. Bu toplantının niceliğini, niteliğini, hangi zamanlar toplanmamız gerektiğini, hangi durumlarda bir arada olmamız gerektiğini, bu durumlarda nasıl tavırlar takınmamız gerektiğini ve bu yolda izleyeceğimiz çizelgeyi konuştuk. Hamdolsun 6 ay gibi kısa bir sürede bunları sonuçlandırdık ve çalışmalara devam ediyoruz.


Peki, görüşmeleriniz sırasın da bu platforma gerek olmadığını düşünüp geri çeviren kuruluşlar oldu mu?

Bizim gidip kapısını çaldığımız herkes son derece ılımlı ve müspet karşıladı. "Mutlaka biz de burada olmak zorundayız" diyerek katkılarını sağladılar.

Şu ana kadar yapılan faaliyetler nelerdir?
Faaliyetlerimizin neler olması gerektiğinin kararını biz bahsettiğimiz toplantılarda aldık. Kayseri'de çok farklı kesimlere hitap eden dernek ve vakıfların da ümmetin dertlerini, meselelerini bilmesi gerekiyordu. Bu meseleler bilinse dâhi nasıl harekete geçileceği bilinemiyordu. Dolayısıyla görüntü kirliliği oluşuyordu, benzer eylemler farklı şekillerde yapılıyordu. Küçük eylemler büyük sesler getirmiyordu. Biz dedik ki “Bizim ortak değerlerimiz var. Kudüs gibi, kutlu doğum haftaları gibi, Mekke'nin fethi gibi hiç kimsenin itiraz etmeyeceği ortak değerlerimiz olan şeylerle ilgili bir eylem birlikteliği yapalım”. Ortadoğu'da cereyan eden hadiselerle ilgili, özelde Kayseri'nin genelde Türkiye'nin en genelde de ümmetin meseleleriyle ilgili mutlaka ortaya koymamız gereken tepkiler, paylaşmamız gereken sevinçler ve karşı durmamız gereken kötülüklere karşı ne yapabiliriz diye bir yol çiziyoruz. Bunları tartışıyoruz. Herkes fikrini çok açık bir şekilde söylüyor. Gerçekleştireceğimiz eylemlerin kararını da salt çoğunlukla alıyoruz. Yani ittifaka yakın bir karar alıyoruz. Diyelim ki 20 kişi katılıyorsa 15 kişinin hemfikirliğiyle alınan karar bizim için mûteber karar oluyor. Uygulamaya geçiyoruz. Bizim ilk gerçekleştirdiğimiz ve aslında kuruluş amacımız da olan Mısır'daki olaylara Kayseri kamuoyunun da ilgisini çekmek amacıyla 'Rabiâ Gecesi' düzenledik. İlk eylemimiz de bu oldu. Sonrasında en büyük kitlesel eylemimiz 'El ele' eylemi oldu. El ele eylemi son 17 Aralık süreciyle başlayan ve belki özelde bizim ülkemizin meselesi gibi gözüküp aslında uluslararası arenada çok ciddi bir şekilde tartışılması gereken bir hâdise gerçekleşti. Bu hâdisede biz ne yapabiliriz ne gibi bir tepki gösterebiliriz diye ortaklaşa bir karar aldık. İstedik ki bu eylem içerik açısından da misyonu açısından da kamuoyundaki çeşitli medya organları tarafından kabul görmesi açısından da farklı bir eylem olsun dedik. Aslında bu bilindik bir eylemdir. Başörtüsü yasaklarının doruğa çıktığı 28 Şubat döneminde sivil insiyatifin gerçekleştirmiş olduğu en başarılı eylemlerden biriydi. Biz de bunu yine benzer hadiselerin bu sefer başörtüsünü serbest kılan kişilere karşı cereyan ettiğini görünce bu eylemi gerçekleştirdik.

Kayseri İyilik Platformu'nu oluşturan kuruluşların herhangi bir parti ile dolayısı ile de Ak Parti ile de bir ilgisi yok. Bu eylemden sonra platform Ak Parti ve Tayyip Erdoğan ile mi anılmaya başlandı?
Üzerinde durmamız gereken iki önemli husus var. Birincisi ümmetin en çok ihtiyaç duyduğu, çok sık dillendirildiği halde bir türlü gerçekleştiremediği bir kardeşlik hususu var. Allah'ın bizi birbirimize kardeş kıldığı, inanç birlikteliğinden dolayı oluşması gereken bir kardeşlik kavramı var. Kardeşlik hukuku var. Bu hukuk, kardeşlerin kendi aralarında merhametli olmasını, bu inanç dışındaki kişilere şiddetli olmayı gerektiren bir hukuktur. Bir vücûdun âzâları gibi olması gereken bir kardeşlik hukukundan bahsediyoruz.
Bizim en çok üzerinde durmamız gereken kavramlardan ikincisi de iyilik. Biz; iyiliğin yanında olmamız gerektiğini, iyiliği teşvik edicisi olmamız gerektiğini, iyilikleri gerçekleştiren insanların da arkasında durmamız gerektiğine inandık. Aynı zamanda inancımız bize bir kötülük varsa onun da karşısında durmanın yükümlülüğünü veriyor. Dolayısıyla platform; yapılan iyiliklere saf tutma hareketiyse bunun bir parti logosu içerisinde düşünülmesi son derece yanlış. Biz bütün kurumlarımızla bütün siyasî partilere son derece mesafeliyiz. İnsanların kişisel siyasî tercihleri olabilir. Ama kurumsal olarak bu mesafeyi koruyan kurumlarız. Kimse kimsenin ne arka bahçesidir ne de kazanılmış hakkıdır. Biz onlardan bu şeklide ayrışmayı gerçekleştiremezsek onların yanlışlarını yahut doğrularını objektif bir şekilde değerlendiremeyiz.

Bundan sonra faaliyetler nasıl devam edecek?
Aynı eksende devam edeceğiz. Çok sıcak gündemler yaşıyoruz. Tabir-i câizse aslında gündemi belirlemesi gerekenlerin biz olmamız gerekirken biz gündemin peşine takılmak zorunda kalıyoruz. Biz istiyoruz ki gelecekte gündemi biz belirleyelim. Çünkü bu toplumun büyük problemleri var. En büyük toplumsal problemse; ahlak. Biz 20 yıl öncenin Türkiye’sini yaşamıyoruz. Şu anda birçok değerimiz deforme edilmiş durumda. Biz istiyoruz ki bu hareket insanların bu anlamda da uyarıcı fonksiyonlarını sürdürsün. Yakın zamanda içinde biz bu yozlaşmanın, özellikle kadın erkek ilişkileri içinde öğrencilerin de geldiği noktaların, kötü alışkanlıkların, aile kavramının çatırdamaya başlaması bizim toplumsal temel problemlerimiz. Bunların üzerinde özellikle durulması gerekiyor. Biz bu çerçevede bu işi birinci derecede sorumluluk addetmiş kişilerle de istişare ederek bilgilendirme, uyarı, toplumu tekrar temel taşlarına oturtacak faaliyetler zinciri oluşturmaya çalışıyoruz. Emr-i bil mâ'ruf,nehy-i anil münker diyerek önce iyiliği emredecek faaliyetleri sürdürelim ki insanlar en azından iyiliğin ne olduğunu öğrenirse kötülüğün de ne olduğunu çok rahat bir şekilde görür.

İlim Hikmet Vakfı'nda faaliyetler şuanda nasıl devam etmekte?
İlim Hikmet'in kendi özelinde yoğun faaliyetleri var. Her yaştan kişiye hitâb eden faaliyetlerimiz var. Evde karakter eğitiminden başlayıp üniversiteye kadar, değişik meslek gruplarına ve ev hanımlarına yönelik her türlü faaliyetimiz devam ediyor. Tüm halkımızın katılımını sağlayacak eğitimler, tefsir çalışmalarımız, üniversitede öğretim görevlileriyle koordineli bir şekilde hikmet okumalarımız var. Her hafta sonu kendi konferans salonumuzda seminer düzenliyoruz. Pazar günleri tüm halkımıza açık tefsir derslerimiz var. En azından haftada bir gün buluşma yapmak için cuma günleri sabah namazında vakıfta buluşup insanlara çay ve simit ikramında bulunuyoruz. Bütün halkımızın katılmasını istediğimiz yıllık pikniklerimiz var. Aylık kitap okumalarımız var. Bu kitap okumalarında kitabın yazarını davet ederek kitabın kritiğini yapıyoruz. Biz İlim Hikmet Vakfı olarak temelde; çok düştüğünü düşündüğümüz insan kalitesini yükseltmeye çalışıyoruz.
Son 20-30 yıllık sürece baktığımızda ekonomik verilerin iyileşmiş olduğunu görüyoruz. Ama aynı oranda insan kalitesinin düştüğünü söylemek mümkün. Ekonomideki bu iyileşme insan kalitesindeki bu kötüleşmeyi beraberinde getirdi. Dolayısıyla bu dönemlerde, işimizin zor olduğunu daha iyi anladık. Düzgün insan, Allah'ın kendisine bahşetmiş olduğu aklı ve iradeyi düzgün kullanmayı becerebilecek insan, kendisini insan yapma kendisini diğer canlılardan ayırma lütfu hak tarafından kendisine bahşedilmiş olan ve bunu nasıl kullanması gerektiğini bilen, toplumun mihenk taşlarını bilen, Allah'ın bize yol gösterici olarak sunduğu Kuran'ı anlayıp uygulayan insan, beynini ve gönlünü birilerine ipotek etmemiş, disiplininden ve ahlakî değerlerinden lâkayıt davranan insan değil. Bütün çabamız tüm iyi özellikleri kendisinde harmanlamış iyi bir insan yetiştirmek.
Modernizmin insanlar üzerinde oluşturduğu en temel öğreti insanların bencilleşmesi, bireyselleşmesi ve diğer insanlarla ilişkisini kesmesi. Dünya yoğun bir şekilde buna sürükleniyor. Bizim ülkemiz de buna sürükleniyor. İnsanlar kalabalıklar içinde yalnızları oynuyorlar. Bu bizim inancımızla hiç bir şekilde şekillenmeyecek bir olay. Bunun üzerine çok yoğun bir şekilde kafa yorup dersler yapmamız gerekiyor. Yoğun bir şekilde insanların gündemini bunlarla oluşturmamız gerekiyor. İnsanın sorumluluk sahibi olduğunu ve hayatı sadece kendisi için yaşamaması gerektiğini, kendisinin iman etmiş insan olması hasebiyle sorumlu olduğu insanları; ailesi, akrabaları, komşularından, bulunduğu mahalleden şehre kadar hatta ve hatta ülkesine kadar, bütün dünyada ümmet bilincini oluşturana kadar dertlenmemiz gerekiyor. Yalnız yaşam tarzının çok yoğun bir şekilde empoze edildiği bir dönemde, üretilen materyallerin de bunu bilgisayarlarla akıllı telefonlarla tetiklediği bir dönemde insanların sosyal bir varlık olduğunu, konuşarak, dokunarak, hissederek, iletişim kurduğunu ve bunun aynı zamanda bir sorumluluk bilincine dönüştürüp de toplumun bütün katmanlarına yansıtılması gerektiğini anlatmamız gerekiyor. Ben şu anda en büyük problemin bu olduğuna inanıyorum. Platform olarak da üzerinde en çok durduğumuz konu bu. Sorumluluk ve duyarlılık sahibi insan yetiştirme. Hayatı ne için yaşadığını, hayata anlam katması gereken şeylerin ne olduğunun bilincinde olan insan yetiştirme şu an için en önemli husus. Artık insanların yemede içmede dahi mevcudu beğenmeyip marka peşinde koştuğu, bir tüketim çılgınlığı içinde olduğu bir dönemde bunları insanlara anlatmak gerçekten çok çok zor. Ama yapmak zorunda olduğumuz, uğraşmak zorunda olduğumuz bir şey. İşte bu zoru da başaracak olan insanlar sivil toplum örgütleri, dernekler, cemaatler, vakıflar olmak zorunda. Kendi hayatımıza çekilip kendi tekkemize, kendi vakıflarımıza çekilip toplumdan bî haber yaşayamayız. Bu toplum bizim toplumumuz, bu insanlar bizim insanlarımız. Dolayısıyla ortaya koyacağımız her türlü faaliyet bu topluma yansımak zorunda. Yani eylemelerimizle de bu topluma örnek olmalı ve bu uğurda çalışma sarfetmek zorundayız.

Şu anki gençlerle ilgili ne düşünüyorsunuz, gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gençlerin elde ettikleri imkanların kıymetini pek fazla bilmediklerini düşünüyorum. Her anlamda çok büyük imkanları var. Bilgiye bile ulaşmaları eskisi gibi değil, çok kolay. Ama ben gençlerin şu anda bu imkanların tamamını çok hoyratça kullandıklarını düşünüyorum. İnsan hayatta eğlenecek, gülecek, dinlenecek ama en temelde kul olması gerektiğini kabullenmek zorunda. Ve bu sorumluluğu kendisine yaşam tarzı olarak belirlemek durumunda. Temeldeki en büyük problem bu. Bizim gençlerimiz hayatı nasıl yaşadıklarını bilmiyorlar. Hayata anlam katacak değerler üzerinde maalesef ve maalesef çok ciddi problemler var. Günlerini iyi yaşıyorlar. Aileler imkanlar açısından çocuklarına seferber olmuş durumda. Ama bu sadece ve sadece dünyevî ihtiyaçların karşılanmasından çok daha öteye geçmeyen sadece bunları karşılayan bir unsur oluyor.
Suriye bundan 3 yıl önce keyfî hayatların yaşandığı, herkesin keyfine göre yaşadığı, kimsenin kimseyle probleminin olmadığı bir ülkeyken şuan bizim ülkemize milyona yakın insan geldi. Bunun içinde her sosyal statüden insan var. İşçisi de var memuru da var ve şu anda bu insanlar ekmeğe muhtaç. Yokluk olarak isimlendirilecek her tabiri onlar için kullanabiliriz. Arakan ve Mısır'daki olayları göz önünde bulundurduğumuzda hâkezâ. Yani bunların bizim için kazanılmış şeyler değil de emanet olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Bu emaneti kullanabildiğimiz şekilde en iyi şekilde kullanmak zorundayız. Şu anda gençler gerek ulaşım, gerek maddi kaynaklar, gerek diğer kaynaklar bakımından elde ettikleri imkanların kıymetini çok çok iyi bilmeleri gerekiyor. Bu zamanları dolu dolu geçirmeleri gerekiyor. Bu imkanların tekrar elde edilme şansı yok. Bu imkanları kaybettiğimizde tekrar bugünlere gelme şansımız yok. Bu imkanlara sahip olanlara bu şansı anlatmalıyız. İnsanların sorumluluk ve duyarlılık sahibi olmaları konusunda çalışmamız gerekiyor.

Mustafa Bey, çok teşekkür ederiz. Kardeşlik ve iyilik konusunda dinimizin emirlerini bizlere tekrar hatırlattınız. Hayranlık uyandıran ve gıpta ile bakılması gereken bir platform olmuş. Allah yolunuzu açık etsin. Birliğinizi bozmasın, güçlendirsin inşallah

Yorumlar 1
karpuzsekisi köylüleri 14 Şubat 2014 18:14

yollarımız rezalet hiç sorunlarımızla ilgilenilmedi. inşallah doğan bey bizi ciddiye alır

Bakmadan Geçme