- Haberler
- Akif İnan bir dava adamıydı
Akif İnan bir dava adamıydı
'Akif İnan'ı Anma Gecesi'ne katılmak için Kayseri'ye gelen Akif İnan'ın kardeşi Dr. Ahmet İnan ile özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimizde Akif İnan'ı kardeşinin gözünden tanımak istedik. Ahmet İnan, Akif İnan'ın kendisi için sadece bir ağabey değil, aynı zamanda bir baba ve model olduğunu söyleyerek, Akif İnan'ın bir dava adamı olduğunu belirtti.
Akif İnan’ın kardeşi Ahmet İnan Melikgazi Belediyesi, Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi ve Eğitim Bir-Sen Kayseri Şubesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Akif İnan’ı Anma Gecesi”nin konuğu olarak geçtiğimiz hafta Kayseri’ye geldi. Gazetemiz Genel Koordinatörü ve 2004 yılında Memur-Sen’in desteğiyle yayınlanan ‘Medeniyetin Burçları Akif İnan’ın Hatırasına” kitabının editörlerinden Ali Dursun’a da ziyarette bulunan Ahmet İnan ile Akif İnan üzerine söyleştik. İki kısımdan oluşan söyleşimizin ilk bölümünde Akif İnan’ın kardeşi Ahmet İnan’ı tanımaya, Kayseri ziyareti izlenimlerine ve bir ağabey olarak Akif İnan’ı anlamaya çalıştık.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Doktor Ahmet İnan, 1952 yılında Şanlıurfa’da doğdum. İlk ve orta tahsilimi Urfa’da bitirdim. Daha sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kayıt oldum. 1975 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. İstanbul Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde genel cerrahi ihtisasına başladım. 1980 yılında genel cerrahi uzmanı olarak ihtisasımı bitirdim. Askerliğimi Kayseri Askeri Hastanesi’nde genel cerrahi uzmanı olarak tabip asteğmen olarak yaptım. Daha sonra memleketim olan Şanlıurfa’da genel cerrahi uzmanı olarak çalışmaya başladım. Bunun 10 yılını araştırma hastanesinde başhekim olarak görev yaptım. Emekliye ayrıldıktan sonra Şanlıurfa’da özel bir hastanede hem genel cerrahi uzmanlığı hem de yönetim kurulu üyeliği yapıyorum. Daha da önemlisi Akif İnan’ın kardeşiyim.
Kayseri’ye ilk gelişiniz olan askerlik döneminizde, Kayseri nasıl bir yerdi?
O dönemde Kayseri gelişmiş bir yer değildi. Kayseri güzel bir Anadolu kentiydi. Kayseri’de hem kültür vardı hem sanat vardı.
O dönemde Kültürel dinamikler daha mı fazlaydı?
Daha özgündü. STK ve vakıflar bu kadar yaygın değildi. Ama Kayseri’de o dönemde okuyan, Türkiye meselelerini tartışabileceğimiz gerçekten aydın insanlar vardı. Mesai sonunda o arkadaşlarla birlikte hem mantılardan yer hem de güzel sohbetler yapardık.
Kayseri’nin bu özgün çizgisini kaybettiğini söyleyebilir misiniz?
Hayır öyle bir şey söyleyemem. Artan nüfus ile birlikte yeni dernek ve vakıflar açılmış olabilir. Ama Kayseri o önemli konumunu hala koruyor. Bu açıdan Kayseri ülkemizin şanslı illerinden biri diyebiliriz. Kayseri denildiğinde akla ticaret ve sanayi gelebilir ama kültürde, sanatta ve edebiyatta Kayseri her zaman kendisine ait olan yeri işgal etmiştir.
Kayseri’de bulunma nedeninizi öğrenebilir miyiz?
Kayseri’de Melikgazi Belediyesi’nin, Yazarlar Birliği’nin ve Eğitim Bir-Sen’in müşterek düzenlediği 7 güzel adamdan biri olan Mehmet Akif İnan’ın anma gecesi yapıldı. Bende Akif İnan’ın kardeşi olduğum için çok değerli üstatlarla, Mehmet Doğan kardeşimle, Şeref Akbaba ile böyle bir gecede bulunduk.
Akif İnan’ın kardeşi olmanız hasebiyle, sizin gözünüzden Akif İnan’ı tanıyabilir miyiz? Akif İnan nasıl bir ağabeydi?
Ankara’da öğrencilik dönemlerimde 1968 yılından 1965 yılına kadar aynı evde birlikte kaldık. Ankara Seyranbağları’ndaki Gül Apartmanında… Akif İnan sadece bir ağabey değildi. Bir modeldi, bir babaydı. Akif İnan her bakımdan insanın kişiliğini kavrayan bir yapıya sahipti. Bu sırf sohbeti ve şiirleriyle değil, davranış biçimleriyle de insana bir model olma vasfını çiziyordu. Ben de kardeşi olma hasebiyle onu kendimize model olarak aldık. Yaşamımızdaki hata yapma döneminde her an Akif abimin ya sözü ya hareketi ya da tavrı karşımıza geliyordu. Bir süre mümkün mertebe hata yapmamaya gayret ettim. Çünkü konuşması sadece nasihat değildi. Akif İnan bir dava adamıydı. Akif İnan yaşadığı dönemde bir misyonun yük taşıyıcısıydı. Bunu insanlara yayma noktasında adeta derin bir çaba içerisindeydi.
Aynı evde yaşadığımız dönemde 7 güzel adamla sabaha kadar evimizin bodrum katında sohbetler olurdu. Ben hep çay getirip götürürdüm. Bu insanlar hayatlarını sadece yaşamadılar.
Akif İnan adanmış bir hayata sahipti. Hayatını gençliğe ve inandığı, asla sapmadığı davasına adamıştı. Bu nedenle ben onun hayatına adanmış hayat diyorum. Önümüzdeki nesle de inşallah örnek olur. Sırf yazdıklarıyla değil, olaylara ve Dünya’ya ve Türkiye’ye bakış açısını ki: kitapları sağ olsun Memur-Sen tarafından yayınlandı. Şiirleri de yayınlanmakta… Ben gençlerin onu okumasını ve tanımasını istiyorum.
Cumhuriyetten sonra öyle kopuk bir dönem vardı ki: Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç ve daha sonra mavera ekibi dediğimiz Rasim Özdenören, Alaadin Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt gibi insanların bir araya gelerek model bir unsur oluşturdular.
“Bu günleri görerek sendika kurdu”
Sanatta, Edebiyatta şiirde İnanan insanların bir dönem dışlandığını gördük. Yani şiiri sadece solcular yapar gibi bir imaj oluşturulmuş. Bilinçli bir hegemonya vardı. Tabipler odasında veya baroda inanmış Müslüman bir insan göremezdiniz.
O dönemde herkesin sosyalist düşünce zannettiği sendikalaşmaya, yer yer inanmış insanlar Akif İnan’a karşı çıkmışlardır. Ufku geniş bir insandı. Bu günleri görerek sendikayı kurdu ve elhamdülillah bu gün Memur Sen 1 milyon üyesi ile Türkiye’nin en önemli sendikasıdır. Türkiye’ni yönlendirilmesinde bir ana unsurlardan biri haline gelmiştir.
Rahmetli ağabeyim hep güzel nasihat ederdi. Yavrucum eğer doktor olacaksan, en iyi doktor olmak zorundasın dedi. O dönemler ben bunu pek idrak edemedim. Niye ağabey diye sorduğumda senin sırtında başka bir yük vardı derdi. Sen Müslümansın, Müslüman adam hangi şartlarda ve görevde olursa olsun ister doktor, ister mühendis isterse de tenekeci olsun en iyisi olmak zorundadır. Çünkü Müslüman’ın taşıdığı bir misyon vardır. Hadi olamayabiliriz derdik. En azından o yolda cerh edeceksiniz. O yolda mücadele edeceksin yavrum derdi.
Şimdilerde daha iyi anlıyorum. Hakikatten yaptığı işi insan en iyi şekilde yapmalı… Eğer bir alanda bir sahada boşluk var ise ister ulusalcılar ister laikler hakim ise bile o sahada Müslümanın boşluğu var demektir derdi. Yani bütün bu sahalar benim. Anadolu coğrafyası benim coğrafyam. Benim derken inanmış ve bu misyona sahip olan insanları kastediyorum. Benim var ola ana malımı onlar geçici olarak kullanıyor. Oysa ben davama sahip çıkarak, bu boşalmış alanları bizim tarafımızdan bilinçsizce terkedilmiş olan bu alanları tekrar inanmış olan insanların, Müslümanların tekrar bu sahalara hakim olması gerektiğine inanırdı. O bakımdan bir aksiyon adamıydı. Bir dava adamıydı.
Söyleşi: Bünyamin Gültekin