• Haberler
  • AHMET YENİLMEZ'LE MUHSİN YAZICIOĞLU VE 'SEVDAM GÖZLERİNDE KALDI' ÜZERİNE…

AHMET YENİLMEZ'LE MUHSİN YAZICIOĞLU VE 'SEVDAM GÖZLERİNDE KALDI' ÜZERİNE…

İlim Yayma Cemiyeti Kayseri Şubesi bünyesinde faaliyet gösteren Sinema Kulübü üyeleri olarak sanatçı Ahmet Yenilmez'i İstanbul'daki ofisinde ziyaret ettik. Sanatçı ile Muhsin Yazıcıoğlu'nu, 2 Aralık'ta vizyona giren filmini ve Türkiye'de sanatın durumunu konuştuk. Kayseri'de 'Sevdam Gözlerinde Kaldı' filmi özel gösterimi için söz aldık.

Sizi tanıyabilir miyiz?
Ordu’nun merkezine bağlı Karaağaç köyü doğumlu, Pehlivanoğlu sülalesinden Tevfik’ten olma, Aşcıoğlu sülalesinden Fikriye’den doğma nam-ı diğer Kara Ahmet, Ahmet Yenilmez. İlk, orta ve lise tahsilimi memleketimde yaptım. İlk sahneye köyümde çıktım. Tiyatro eğitimimi ülkemizin en köklü tiyatrolarından olan Ordu Karadeniz Belediye Tiyatrosu sahnesinde aldım. Sonra yüksekokul münasebeti ile İzmir’e gittim. 16 yıl İzmir’de yaşadım. Orada evlendim, orada tiyatro kurdum. Sayın Cumhurbaşkanımızın belediye başkanlığı döneminin ilk yılında, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu beyin isteği ile İstanbul’a geldim. İstanbul’a geldiğimde sektörün içerisinde, Allah uzun ömürler versin, Osman Sınav ağabeyle, Ömer Lütfi Mete ağabeyle ve daha birçok büyüğümle beraber olma fırsatı buldum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gösteri Sanatları Merkezi’nde genel sanat yönetmen yardımcılığı görevindeydim. 2002’de ayrıldım ve Yenilmez Sanat Merkezi Türk Temaşa Atölyesi’ni kurdum. Burada geleneksel Türk tiyatrosu, tiyatro, sinema yani mesleğimizle alakalı alanlarda çalışıyorum.

“Kul Ahmet diye tarif yaparsan daha iyi olur”
Ahmet Yenilmez en çok hangisidir? Şair mi, yazar mı, oyuncu mu, yönetmen mi, yapımcı mı, meddah mı?
Estağfurullah. Akif’e sormuşlar; ‘Sanat sanat için mi, sanat toplum için mi?’ diye… ‘Siz sanatı nasıl bilirsiniz bilmem ama benim insanımın karnı aç, baldırı çıplak’ ve bunun anlatılması lazım. Ben hiç hangisiyim diye bakmadım. Birileri benim şiir yapılmasını istediğim şeyleri şiir yapmadığı için şiir yazdım. Şiir denmez devrik cümlelerle bir şeyler yazdım. Hiçbir zaman birilerinin yazdığı tiyatrolarda rol almadım. Hep dert ettim. Benim sanat anlayışım da budur. Sanat ayna tutar. Ben ayna tutmaya çalıştım. Bizim mahallenin aynasını… Ötekileştirilen, itibarsızlaştırılmaya çalışılan, içinde bulunduğum bu kesimin iyiliklerini, dertlerini, çirkinliklerini, güzelliklerini insanlara göstermeye çalıştım. 2006’da niye bu ülkede Çanakkale dizisi çekilmedi dedim, Kınalı Kuzuları çektim. Neden bu ülkede Mehmet Akif’in tiyatrosu yok dedim, onun tiyatrosunu yaptık, belgeselini çektik. Gençlik dönemimde içinde bulunduğum 12 Eylül meselesinde birileri anlatılıyor. Tabi ki onlarda acı çektiler ama bizi yok farz ettiler. Oysa düşünüyorum da, Mamak Cezaevi’ne sevdiği adamı bırak görmeyi, ziyaretine geldiğini söyleyebilmek için 12 yıl boyunca Ordu’dan her görüş gününe gelen, görmeden geri dönen insanlar, taze gelinler tandım. O yüzden ülkemizdeki algı operasyonunu sanat camiasından birilerinin yazması lazımdı, ben de içinde olduğum için yazmak istedim. Bu işler için çok yoruldum. Yakından tanıyanlar bilir çok ağır ameliyatlar geçirdim. Karşınızda 58 santimetrelik bir dikişle ve takma karınla konuşuyorum. Aslında benim dinlenmem lazım. Otuz yıllık evliyim, çocuğum bana beni İzmir’de hatırlamadığını söylüyor. Bunu şikâyet olsun diye söylemiyorum. Hep bir şeylere dikkat çekmeye çalıştım ve çalışacağım. Bir şey yaptımsa da o yüzden yaptım. Ben bunu yapabiliyorum.
Benim yaptığım iş başka bir iş olsaydı yine o şekilde gösterirdim. Bir kimlik tarifinden ziyade ben kulum. Cenab-ı Allah için inşallah iyi bir kul olmuşuzdur. Bütün çabamız bu. Kul Ahmet diye tarif yaparsan daha iyi olur. Yalnız, yalnız Allah’a kul! Başkasına değil.

Tırnak içinde ‘Türk Sineması’ var mı? Yoksa! Sizce sebebi nedir?
Bunun çeşitli sebepleri var. Sinema resim sanatıdır. Resim ve resimin diğer kollarıyla buluşmuş bir sanat dalıdır. İlber Ortaylı hocanın güzel bir sözü var; “Türk tarihinin filmi yapılamaz çünkü romanı yazılmadı der. Bütün sanatçıların ve oyuncuların derdi bir öykü anlatmak. Öykünün zaman ve mekan dilini şaşırmadan öykü anlatmaya çalışıyoruz. Bu öyküler layıkıyla yazılamadı. Ülkemizin 200-250 yıllık geçirdiği evre batılılaşmanın farklı tarifine yöneliktir. Ben buradan bir kitap tavsiye ediyorum. Bütün evlerde bulunması gereken bir kitaptır bu kitap; Aliya İzzetbegoviç’in ‘Doğu ve Batı Arasında İslam’ kitabıdır.  Bu kitabı okumadan kimse ile bu ülkede sanat konuşulamaz. İddia ediyorum bu kitap dünya standardında sanat, medeniyet, kültür ve uygarlık noktasında yazılmış tek kitaptır. Muhteşemdir. Böyle bir kitabı yazan kültürün içerisinde sanatın ve öykünün yazılamıyor olması ayrı bir derttir. Fakat başka bir yönü de var.
Bizde bir masal geleneği vardır. Onları da unutmuşuz ve yasaklanmış. Ama yeni yeni özellikle bu şehirlere merdiven temizlemek için gelen kesimin çocukları büyüdüler, güzel fakültelerde okuyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız öyle değil mi? Kasımpaşa’nın sokağında top oynayıp çıkmış insanlar… Biraz önce bir röportajı bitirdik, şimdi siz geldiniz, yarın bir kanalda olacağız. Hamdolsun! İşte bunlarla olacak. Unutmamamız lazım ki acıların ve sevinçlerin hikayeleri anlatılamazsa bu üçüncü köprüleri, her yerdeki havaalanlarını başkalarına bırakırız. O yüzden bizim hikâyelerimizi ve öykülerimizi sanat estetiği içerisinde anlatmamız lazım. Bu anlatım oluyor ama güzel şeyler var. Mesela duydum Ahmet Yenilmez diye birisi bir film çekmiş, Kayseri’de de sinemalarda oynuyormuş.

 ‘Sevdam Gözlerinde Kaldı’ filmini bize biraz anlatır mısınız?
Sadece Muhsin Yazıcıoğlu değil çokları var. Bizim mahallenin hikâyesi var. Mahallede kim varsa onun hikayesi var. Sen varsın, senin baban var, deden var, rahmetli Muhsin başkan var, rahmetli Abdullah Çatlı var, rahmetli Profesör Esad Coşan hocaefendi var. Benim sanattaki tarzım seyircinin kafasındaki sorulara cevap vermek değil, üzerine sorular eklemek var. Filmle de sizlerin kafasına çivi gibi çakacağımız birkaç soru var.

Yazıcıoğlu ile son görüşme
Muhsin Yazıcıoğlu’nun size bir vasiyeti olmuş. Bu vasiyet nedir? Hikâyesini anlatabilir misiniz?
‘Sevdam Gözlerinde Kaldı’ filminden sonra gelecek olan filmdir bana vasiyeti. Gecenin bir vakti beni aradı. Hemen Ankara’ya gelmemi istedi, ben de gittim. Gün boyu kendisine ulaşamadım. Ben de o zaman ameliyatlıydım; tam dönecektim beni aradı. ‘Sokağın başındaki pastaneye gel’ dedi. Gittim. Başkan Ankara’da spor kıyafetle hiç gezmezdi. Ticari bir taksiyle, spor kıyafetlerle geldi. Önüme bir kitap attı. “Bu kaça film olur?” dedi. “Okumadım, bilmiyorum” dedim. “İnşallah okuyacaksın ve film yapacağız. “Âlem görecek Muhsin Yazıcıoğlu’nu” dedi. Sonra telefonunu çıkarttı bir takım şeyler gösterdi bana ve “Bunu gören herkes öldü biliyor musun” dedi. Karşıdaki arkadaş “Siz gördünüz mü?” deyince “Görüyoruz işte” dedi. “O zaman siz de mi öleceksiniz” dedi ve o bizim son görüşmemiz oldu. Ama tabii sonra birçok süreçler yaşadık. En son 15 Temmuz’u yaşadık. Onun helikopterinden parça söken insanların Cumhurbaşkanımıza suikast için gittiklerini gördük. Ama bizim yakın dönemi anlatabilmemiz için sizlere öncesini hatırlatmamız lazım. 12 Eylül olduğunda siz yoktunuz ama neler çekildiğini hepiniz iyi bilirsiniz.
Çocuklar benim bir tek düşmanım var, o da zalimler! İster Müslüman olsun, ister Hristiyan olsun, ister ne olursa olsun, af buyurun, zalimlerin halt yemesiydi 12 Eylül. Bizi hep yok saydılar. Oysa benim 9 tane abim idam edildi. İkisi var ki daha sonra beraat etti. Ne evler yıkıldı. Kaç tane abim kamu yasaklı oldu, kaç tane abim sakat kaldı. Bu kesimi yok saymak ahlaklı bir şey mi? O yüzden bu toplumun hafıza yenilenmesine ihtiyaç vardı. Başkanla bir yolculuğumuz sırasında mola yerinde bir dizi seyretmiştik, orada yine ülkücüleri eli sopalı gösteriyorlardı. Başkanla birlikte hep bu filmleri kurardık. Arabaya bindiğimizde türkücü Erkan Oğur’un türküsünü dinliyorduk. Durdu ve “Ya çocuk, biz hiç âşık olmadık mı?” dedi. “Oldunuz mu başkanım?” dedim. “Taş mı taşıyoruz biz, yürek taşıyoruz” dedi.

“Vasiyet” filminin senaryosunu kim yazdı?
Onu ben yazdım. Filmin ilk gişe sayısına bakacağız ve hemen bir hafta içinde set hazırlığına başlayacağız. Tabi bizim paramız pulumuz yok. Turne yapıyoruz, geliyoruz, film çekiyoruz. Paramız bittiği için de gala yapamadık.

Biz Kayseri’de yapalım size gala!
Artık geçti gala ama özel gösterime gelirim. Ben Konya’da olacağım. 35 sene sonra Konya Selçuk Üniversitesi Konservatuvarı ile beraber Şeb-i Arus törenleri için oyun hazırlıyoruz. Onun provalarına gidiyorum. Oradan Kayseri’ye gelirim.

Sevdam Gözlerinde Kaldı nasıl bir film?
‘Sevdam Gözlerinde Kaldı' filmi pek çok ilki barındıran bir sinema filmidir. İlk kez Şeyh Edebali Türbesini görecek insanlar. Bu zamana kadar üzerimizde nasıl algı operasyonu gerçekleştirdiyse bizim filmimizde de 3 tane hikaye göreceksiniz aslında. Filmin derinliğinde bir resim göreceksiniz, kahramanların içinde olduğu bir resim göreceksiniz, bir de önde akan bir hikaye göreceksiniz. Her bir karesi özenle seçilmiş, her bir karesi özenle anlatılmaya çalışılan bir film.

Filmde oğlunuz da var!
Oğlum demeyelim, artık o benim yol arkadaşım. Bu filmde Türk sineması çok oyuncu kazanacak. İnsanların parayla oynatamayacağı oyuncularım var benim.

“Yerimi bırakıyorum” diyeceğiniz kişiler yetiştiriyor musunuz?
Çok! Benim çok evlatlarım var.

Günümüz oyuncularını beğeniyor musunuz?
Tabi ki beğeniyorum. Onların imkânları çok fazla. İnterneti çok iyi kullanıp kendilerini çok iyi yetiştiriyorlar.

Setinden henüz geldiğimiz ‘Sevda Kuşun Kanadında’ dizisini size sormak istiyoruz.
Mesut abi bizim büyüğümüz ve bu camiadaki adam gibi adamlardan biridir. İhlaslı, gıpta ettiğim bir Müslümandır. O çirkinliğin içinde olmaz zaten, o hep güzelliğin içinde olur. Güzel adamdır o. Filmde imkanlar ölçüsünde seyrettiğim bir film. Özellikle Türkeş’li bölümleri arttı. Mustafa da (Mustafa Yıldızdoğan) güzel oynadı.

İstanbul’u sevmiyorum
Kayseri’de sektör anlamında imkânlarımız çok sınırlı ve bizler bu işe girmek isteyen gençleriz. Bizlere neyi tavsiye edersiniz? Nereden başlamak gerekir?
Nacizane tavsiyem, öykü yazın. Senaryo dediğin bir şablondur. Bol bol fotoğraf çekin. Türkü dinleyin. Bol halk oyunları dinleyin. Ve ritm. Hz. Adem’den, biraz sonra doğacak olan çocuğa kadar değişmeyen ender şeylerdendir. Anne karnında duyduğumuz kalp atışı. Aliya İzzetbegoviç der ki; ‘Sanat dinin çocuğudur. Bocalamaya başlayınca tekrar dine döner.’ Muhteşem bir tespit. O yüzden enstruman çalın, resim yapın, öykü yazın. Bakın! Bakın ve görün. Sanatçının görevi hem bakmak hem görmek hem farklı görmek hem de farklı gördüğünü anlatmaktır. “Bu çirkinliği benim ailem niye görmüyor? Benim sokağım niye görmüyor? Bu kadar güzellik var bunu niye görmüyor” deyin. Ayna tutun. Bizim işimiz toplumu terbiye etmek değil, ayna tutmak… Yaptığımız iş toplumu terbiye ya da terbiyesiz etmez mi? Tabi ki eder. Ama bizim misyonumuz bu değil.  Meseleye böyle bakmak lazım. Önce kendi evimizin önü. Kayseri’de bir ton hikaye var. En büyük hayalimden biridir. Sizinle ortak işte yaparız. Gevher Nesibe yapıldığında Avrupa’da insanlar canlı canlı yakılıyormuş. Aradaki farka bakın. Bir de bu gün ki farka bakın. Daha Gevher Nesibe belgeseli yapılmadı. Araştırın gelelim çekelim, ben de oynayayım orada. Selçuklu’nun şehri. Neler gelmiş, neler geçmiş. Niye İstanbul? İstanbul Bizans. Bakın benim yüzüğümde çift başlı kartal var. Selçuklu’nun ayağını basmadığı yer bize vatan değildir. Selçuklu’da edep vardır, şatafat yoktur, zarafet vardır, kibarlık, akıl, estetik vardır. Osmanlı’da saltanat vardır, şımarma, boy ölçüşme vardır. Kimse kusura bakmasın ben İstanbul’u sevmiyorum. Hikâye bulun, yazın, fazla bir şey değil kahvaltıda biraz pastırma isteriz. Öğleni geçiştiririz. Akşamına da mantıyla bizi kandırırsınız. Paranız yoksa da biz alırız, siz pişirirsiniz.
Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu vakfına burs almaya gelen talebelere tanımak için sınav yaparmış. Sorduğu soruda ‘Sen hiç âşık oldun mu?’ olurmuş. Anadolu çocuğu nasıl desin, çocuklar kızarıp bozarınca ‘Deresine, kuşuna, çiçeğine âşık olamadın madem, yakışıklı bir delikanlı veya kızına da mı aşık olamadın. Sen git önce âşık ol sonra gel. Âşık olmayan adam olamaz’ dermiş. Onun çok muhteşem bir tespiti vardır. Bizim medeniyetimizin adının ‘sohbet medeniyeti’ olduğunu söylüyor. Bizim kısırlığımız, sanatta, edebiyatta olmayışımız bu yüzden. Biz birbirimizi beslemeliyiz. Senin hikayeni, bir müzisyenin müziğini konuşmalıyız. Elin adamı meyhanede bir araya geliyor. Meyhanede bitirdiğini evindeki rakı masasında konuşuyor. Biz camiye gitmiyoruz, sohbethanemiz yok, eşlerimiz birbirini tanımaz, çocuklarımız birbirini tanımaz. Eee? Biz nasıl yapacağız, nasıl besleneceğiz? Ama imkanlar çok şimdi. Bileti erken aldın mı Kayseri’ye 50 TL’ye uçuyorsun. Hızlı tren de başlar şimdi. Gelelim konuşalım

O zaman bekliyoruz. Sözümüzü alalım.
İnşallah. Ama önce bir bakacağız Kayseri’de ilk üç gün ne gişe yapmışız? Niye ilk üç gün?  Sinemaya zor çıktık anında indirirler bizi.

Çok teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bol bol öykü yazın, konuşalım. Zaten gösterim organize ediyoruz orada da konuşuruz. Ayaklarınıza sağlık.

 Meryem Beyza Kanlıoğlu
 

Bakmadan Geçme

Kayseri Gündem - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!
WhatsApp İhbar Hattı
0533 704 84 10
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!