Abdullah Gül Halk Mahkemesi kararıyla aranıyor!
TRT'nin beğenilen dizisi 'Sevda Kuşun Kanadında', Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan sonra 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü de işledi. İlk bölümde Erdoğan'ın 'Kasımpaşa'lı' ismiyle bir İHL'li olarak gösterildiği dizinin hafta sonu yayınlanan 3.bölümünde de Abdullah Gül 'Cumhur Karanfil' adıyla yer aldı. Bilindiği gibi 1950'nin Cumhuriyet Bayramı'nda doğan Gül'ün nüfusa kaydedilmeyen ikinci ismi Cumhur.
Hukuk Fakültesi’nin Dev-Genç tarafından işgali üzerine bir grup MTTB’li arkadaşıyla okuluna girmek isteyen Karanfil deşifre olunca gıyabında afişler asılarak “Halk Mahkemesi kararıyla üniversitede görüldüğü yerde infaz edileceği” yazıldı. Karanfil daha sonra MTTB Genel Merkezi’ndeki bir toplantıda işgal üzerine görüşlerini açıklarken de gösterildi.
Dizinin Cuma gecesi yayınlanan 3. bölümünde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Dev-Genç tarafından işgali üzerine bazı MTTB’li arkadaşlarıyla birlikte okuluna giden Cumhur Karanfil içeri alınmadı. Girişte işgalci lider ile Cumhur Karanfil arasında şu diyalog geçti;
-Biz de öğrenciyiz. Tamam işte eyleminizi yaptınız. Ama şimdi bırakın okulumuza girelim.
-Biz eylem yapmadık işgal ettik.
-Ben sizin bu işgalinizi tanımıyorum.
-Tanıyacaksın. İşgalimizi de tanıyacaksın, halk mahkememizi de tanıyacaksın.
-Hukuk Fakültesi’nde sözde mahkeme kurmak… Bak bunu beğendim işte. En azından tutarlı bir hareket. Tabii “halk” derken sadece sizin gibi düşünenleri anlıyorsunuz değil mi?
-Biz bu işgali senin ve senin gibileri özgürleştirebilmek için yaptık.
-Benim değerlerimi, inancımı, dünya görüşümü, siyasi duruşumu hiçe sayarak mı beni özgürleştireceksiniz?
-Dünya görüşüymüş. İşgalimizi tanımayan bu herifi yakalayın! Kimsin lan sen! Kim lan bu!
-Başka bir Dev-Genç’li: Talebe Birliği’nden Cumhur. Cumhur Karanfil.
-Bittin lan sen Cumhur Karanfil!
Bu olay üzerine deşifre olan Karanfil için afişler asılarak “Halk Mahkemesi kararıyla üniversitede görüldüğü yerde infaz edileceği” yazıldı. Karanfil daha sonra MTTB Genel Merkezi’ndeki bir toplantıda işgal üzerine görüşlerini açıklarken de gösterildi.
Gül, dizi için anlattıkları
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı sona erdikten kısa bir süre sonra Tarabya Huber Köşkü’nde dizinin Proje Ön Araştırma Grubu’na işgal olayını şöyle anlatmıştı;
“O yıllarda bu üniversitede Dev-Genç hakimiyeti vardı. Sık sık üniversiteyi işgal ediyor, boykotlar yapıyorlardı. Özerklik olduğundan polisler, askerler içeri giremiyordu. Hukuk Fakültesi’nin 1. Amfisi (Büyük amfi) mutlaka filmde gösterilmesi gereken bir mekan. Gençliğin ruhu burada atardı. Sol gruplar müthiş bir beyin yıkama yapardı. Toplu marş okumalar, ıslıklarla tempolar, konuşmalarla, sloganlarla sahipsiz olan gençleri etkilerler ve kitlesel eğitim verirlerdi. “Gün doğdu hep uyandık, siperlere dayandık/Bağımsızlık uğruna da al kanlara boyandık” o marşlardan biriydi. Zaten yükselen değer soldu.
O zaman her okulda öğrenci dernekleri yönetimi seçiliyor, bu yönetimler de federasyonu oluşturuyordu. Ben de ilk olarak İktisat Fakültesi seçim kampanyasına katıldım. Biz ülkücülerle birleşip aday gösterdik. Benim ilk deşifre olmam bu kampanya sebebiyledir. Adayımızın afişlerini her tarafa astık. Bir gün fakültenin ek binasında kampanya yürütüyoruz. Silahlı dört-beş sol militan binayı bastı. Kendimi kantine attım. Pencereden bahçeye atlayıp yakındaki Esnaf Hastanesi’ne geçmeyi düşündüm. O sırada cam kenarında bir militan beni yakalayıp silahı alnıma dayadı. Bana ‘gerici, yobaz, faşist!’ diye bağırıyor. Kantin kalabalık, kızlar çığlık atıyor. Bir taraftan diğer yerlerden silah sesleri geliyor. İnsan muhakemesi böyle zor durumlarda çok daha iyi işliyor. Birden zihnim çok hızlı ve sağlıklı düşünerek “bu kadar insanın içinde bu beni vuramaz” kanaati hasıl oldu ve biraz rahatladım. ‘Pencereden atlarsam arkamdan vurur, ama burada vuramaz’ diye düşündüm ve hiç kıpırdamadan bekledim. Nitekim vuramadı ama hırsını alamayıp tavana doğru dört-beş el ateş etti. Bu olay 1970’de oldu. Üniversitenin Beyazıt’taki meşhur ana kapısında kimlik kontrollerini Dev-Genç yapardı. 6 ay zor bela girebildim. Ama daha sonra benim ve bazı arkadaşlarımın resimlerini asarak ifşa ettiler. Ondan sonra 1971 muhtırasına kadar can güvenliğim olmadığından artık okula gidemedim. Hatta olaylara karışmayan Kayserili bir arkadaşımı bile sırf benimle geziyor diye Halk Mahkemesine çektiler. O zaman Hukuk Fakültesi kütüphanesinin altı Halk Mahkemesiydi.
Artık diğer arkadaşlarımız yurttan okullarına giderken ben ve bazı arkadaşlarım da direk Cağaloğlu’na MTTB’ye gidiyor, mesaimizi burada harcıyorduk. Dolayısıyla üniversite yıllarım MTTB içinde geçti.”