5. BÖLÜM - MESCİD-İ AKSA CUMASI

Geldiğimiz gün 18 derece olan hava sıcaklığı ikinci gün 12'ye düşüyor. Bugün gezi programımızın üçüncü günü. Hava daha da soğuk ve üstelik yağmurlu. Yürüyerek Kudüs merkezini gezeceğiz. Kahvaltıdan sonra Şam Kapısı'ndan girerek suriçinde tarih kokan turumuza başlıyoruz. Çoğumuzun elinde şemsiye. Eski Kudüs çarşısından geçerek Çile Yolu'nu takip edip Kıyamet Kilisesi'ni ziyaret edeceğiz.

Çile Yolu (Via Dolorosa) Hristiyanlarca çarmıha gerildiğine inanılan Hz. İsa’nın yargılandığı Antonia Kalesi’nden sırtında çarmıhla ölüme götürülürken eziyet edilerek yürütüldüğü yokuşlu-inişli güzergah. Yol üzerinde Hz. İsa’nın yorulup durduğu yahut düştüğü yerlere duraklar yapılmış. Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine inanılan tepeye de “Golgotha tepesi” ( İbranice kafatası tepesi) deniliyor.

Hz. Ömer’in adaleti
Gezdiğimiz Hristiyan aleminin en önemli kilisesi olan Görkemli Kıyamet Kilisesi’nin hemen yakınında Hz. Ömer camii var. Adaletiyle tanınan İslam halifesi, Kudüs’ü 638 tarihinde fethetmiş. Daha önce şehri ele geçiren Persler yağmaya girişip zulmedince Kudüs patriği Hz. Ömer’e seve seve kapıları açmış. Şehre doğru sadece devesi ve kölesiyle yola çıkan Hz. Ömer deveye binme sırası köledeyken Kudüs önlerine gelmiş. Bu adil ve mütevazı davranış patriğin ve şehir halkının gönlünü fethetmiş. Patrik namazını Kıyamet Kilisesi’nde kılmasını teklif ettiğinde Ömer “ben burada namaz kılarsam İslam fetih geleneğine göre burasını camiye çevirirler. Burası sizin için çok önemli bir yer. O yüzden ben dışarıda kılayım” demiş. İşte Hz. Ömer Camii, onun kiliseden biraz ileride namaz kıldığı yere inşa edilmiş.

Kudüs’te 4 mahalle
Eski Kudüs’te yani sur içinde Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve Ermeni mahalleleri var. Biz Müslüman mahallesinden başlayarak, Hristiyan ve Yahudi mahallelerinden geçiyoruz. En küçüğü olan Ermeni mahallesinde ise pek yerleşim olmadığından burası turumuz dışında. Bu dört mahalle içinde en çok hizmet alan ve en bakımlısı tabii ki Yahudi mahallesi. Bu mahalle içindeki Roma şehir kalıntıları ve Roma şehir hayatının resmedildiği duvar resmi de epey ziyaretçi çekiyor.
Yürüyüşümüz esnasında El Halil kapısı da denilen Yafa kapısını da inceliyoruz. Ecdadımız kapının üzerine “La ilahe illallah, İbrahim Halilullah” yazdığı yani farklı dinlerin itiraz edemeyeceği bir ortak nokta bulduğu için kapı El Halil adıyla da biliniyor.

Bu kapıdan sonra surların dışından yine Yahudi mahallesinden Burak (Ağlama) Duvarı’nı karşıdan gören hakim bir tepeye geliyoruz. Tepede camekan içinde altın renkli kutsal 7 kollu şamdanları sergileniyor. Muharref Tevrat’a göre Tanrı evreni 6 günde yaratıp güya yorulunca 7.  günde yani cumartesi (Şabat) dinlenmiş. İşte bu altı kol diğer günleri, ortadaki kol da kutsal cumartesini temsil ediyormuş. Bu yüzden dindar Yahudiler kutsal saydıkları cumartesi hiçbir iş yapmamaya, teknolojik araçları kullanmamaya çalışıyorlar.

Duvarda harem-selamlık
Ağlama Duvarı, Yahudilerin, Süleyman aleyhisselamın Kudüs'te yaptırdığı Beyt-ül-Makdis’ten (Büyük Tapınak) kaldığına inandıkları ve kutsal kabul ettikleri duvar.  Burada Tevrat okuyup, kendilerince yaptıkları duâlarla ağlayarak, günahlarından arındıklarına inanıyorlar. Arapça "El-Burak”, İbranice "Kothel Maaravi" denilen ve daha çok "Ağlama Duvarı" ya da "Batı Duvarı" diye bilinen bu duvar Beyt-ül-Makdis’in ayakta kalan batı kısmı.

Mescid-i Aksa'yı Yahudiler de kutsal kabul etmekte ve bu bölgeye Hz. Süleyman'ın inşa ettiği tapınağa nispetle Tapınak Tepesi adını vermektedirler. Burayı Tapınak bölgesi olarak gördükleri için, birçok radikal Yahudi grup aynı bölgede yeniden Süleyman Tapınağı’nı inşa etmek üzere kurumsal çabalar içerisine girmiştir. Bu çabaların bir parçası olarak İsrail Devleti, Mescid-i Aksa''nın altında, tapınağın kalıntılarını bulmayı amaçlayan arkeolojik kazılara girişmiştir.

Etrafı kontrol noktaları ve güvenlik görevlileriyle çevrili olan duvara grupları sokmuyorlar. Bunun sebebi de daha önceden burada yapılan bir eylemmiş. Uzaktan harem-selamlık şeklinde duvara yaslanıp ibadet eden, ağlayan Musevi hanım ve erkekleri görüyoruz. Rehberimiz tek tek veya ikili-üçlü gruplar halinde kontrol noktalarından içeri girilip gezilebileceğini söylüyor.

… ve Cuma namazı

Ağlama Duvarı’ndan sonra Cuma namazı için Mescid-i Aksa sınırlarına giriyoruz. UMED’den Ömer Faruk beyle gezerken duvar kenarında oturup sohbet eden ve iştahla birşeyler yiyen yaşlı Filistinlilerden oluşan 5 kişilik bir grupla karşılaşıyoruz. Türk olduğumuzu anlayınca ısrarla sofralarına davet edip ekmek ve yoğurtlu humus ikram ediyorlar.

Namaz öncesi Burak Mescidi ve Miraç mucizesi hakkında bilgi alıyoruz. Daha sonra Ankara grubuyla buluşup Kubbet’üs Sahra merdivenlerinde hatıra fotoğrafı çekiliyoruz. Ardından Cuma namazı için hanımlar Kubbet-üs Sahra’ya, biz de El Aksa Camii’ne geçiyoruz.

Mescid-i Aksa Kur'ân-ı Kerîm'de "Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan (Mekke'den), kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya (Kudüs'e) götüren Allah'ın şânı ne yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür." şeklinde geçiyor.

Onbinlerce kişinin iştirak ettiği Cuma namazı 1999’da 500 bin kişinin katılımıyla gerçekleşmiş. Bu, Mescid-i Aksa tarihinde en kalabalık namaz olmuş.

İlk defa gittiğim Kudüs’te Cuma namazı öncesi Kuran-ı Kerim okunurken Müslümanların dağınıklığı, düşmanlığı, buna rağmen vahdetin nasıl sağlanacağı konusunda tefekkür ediyorum.

Akif İnan’ı anmak…
Cuma namazından sonra da El Aksa Camii’nin altındaki Mervan ve Kadim isimli yeraltı mescitlerini geziyoruz. Biz küçük birer mescit beklerken uzun koridor ve salonlardan oluşan binlerce kişiyi alabilecek mekanları görünce şaşırıyorum. Cuma sonrası merdivenlerden yukarı çıkan binlerce kişi demek buralarda namaz kılıyormuş. Yeraltı mescitlerindeki bu muhteşem kalabalık ve diri gençlik bana rahmetli şair M. Akif İnan’ın “Mescid-i Aksa” şiirindeki “Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde/Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu/Varıp eşiğine alnını koydum/Sanki bir yeraltı nehri çağlıyordu” mısralarını çağrıştırıyor. İnşallah diye dua ediyorum, “İnşallah yeraltındaki bu kitle tıpkı yeraltı nehri gibi gürül gürül akıp çağlayarak yeryüzüne çıkar ve Kudüs’ü ve Filistin’i ve Ortadoğu’yu ve bütün yeryüzünü fesada veren Siyonizmin çanına ot tıkar.”

………………………………………………………………………..
            Mescid-i-Aksa ( Mehmet Akif İnan)
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnını koydum
Sanki bir yeraltı nehri çağlıyordu
 
Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes
 
Burak dolanırdı yörelerimde
Mi’raca yol veren hız üssü idim
Bellidir kutsallığım şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim
 
Hani o günler ki binlerce mü’min
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine
Cevaba erişen dualar vardı
 
Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım
 
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu
 

Bakmadan Geçme