'O büyük dilini koparırız'

Yeni Şafak Gazetesinin Kayserili yazarı Yusuf Kaplan, tehdit telefonu aldığını ve kendisine 'O büyük dilini koparırız' denildiğini belirtti.


Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, tehdit edildiğini ve bunun üzerine yazısını değiştirdiğini söyledi. Kaplan, kendisini tehdit eden kişinin Fethullah Gülen cemaatinden olduğuna inanmadığını da ifade etti.

Yusuf Kaplan,  köşesinde tehdit telefonu aldığını yazdı. İkinci kez tehdit edildiğini belirten Kaplan tehdit telefonunun ardından yazısını değiştirdiğini aktardı.

Tehdit telefonunun cemaatten gelmediğine inandığını söyleyen Kaplan, "Dershaneleri ve cemaatin hukukunu sonuna kadar savunduğum yazılar bile Cemaat medyası tarafından çok çirkince çarpıtılmıştı.Fakat bu tehdit, işin renginin değiştiğini gösteriyor." ifadesini kullandı.

Yusuf Kaplan'ın Yeni Şafak'taki yazısı şöyle:

 
'O büyük dilini koparırız'
 
Telefon çaldı. Numara yoktu; yine de açtım. 'Buyrun' dedim.

Karşıdaki ses:

'Ayağını denk almazsan, o büyük dilini koparmasını biliriz' dedi ve kapattı telefonu.

Şok oldum.

Allah'tan, eşim evde değildi. Hastanedeydi. Akşam eve geldiğinde, bendeki vaziyeti görünce, 'ne var?' diye sordu hâliyle...

Geçiştirdim. Geçiştirmek zorundaydım; çünkü eşim kalbinden rahatsız; iki haftadır muayene oluyor.

Tehdit telefonu aldığım sırada, bir de eşim evde olsaydı... Düşünmek bile çıldırtıyor insanı...

Biraz kendimi toparladıktan sonra internet servisinden sevgili Murat Palavar'ı aradım ve yazıdan bazı bölümleri çıkarttım, o hâlet-i ruhiyeyle.

Pazar yazısında yazacağım ve 'küçük dilinizi yutacaksınız' dediğim yazıyı, 'mevlid kandili'ne denk geldiği için kimseyi rencide etmemek amacıyla yazmamıştım; bunu, yazının sonuna 'not' olarak ekledim.

Telefondan sonra e-maillere baktım: Hakaretlerin bini bin paraydı!

 

'Cemaat, ikazlarımı dinlese işler bu noktaya gelmezdi'
 

Bu kadarını beklemiyordum. Beni tehdit eden kişinin Cemaat'ten olduğuna inanmıyorum. Olmaz böyle bir şey. Olmaz; çünkü Cemaat'in yöneticilerinden pek çok kişiyle yakından tanışıyoruz.

Cemaat'le ilgili yazdığım yazılar, Cemaat'e yönelik samimi ikaz yazıları, aynı zamanda.

Eğer cemaat, -en az hükümet kadar- ikazlarımızı dinlese ve geri adım atsaydı, işler bu noktaya gelmezdi. Cemaat, bizi, bizim gibi insanları dinlemeyecekse, kimi dinleyecek!

Yazıların dili, ancak yüreği yanan bir dostun dilinde görülebilecek bir netliğe sahip.

Sanırım bu nedenle Cemaat'ten hiç bir şikâyet gelmedi. Ama gerek operasyonla gerekse cemaatle ilgili yaptığım ikazların, tahlillerin ve geliştirdiğim fikirlerin dikkate alındığını gösteren mesajlar da gelmedi.

 

'Aldığım ikinci tehdit bu!'
 

Dershaneleri ve Cemaat'in hukukunu sonuna kadar savunduğum yazılar bile Cemaat medyası tarafından çok çirkince çarpıtılmıştı.

Fakat bu tehdit, işin renginin değiştiğini gösteriyor...

Yine de ben tehdidi savuran adamın Cemaat'le alakasının olduğuna inanmıyorum: Ya sapığın tekidir; ya da 'hipnotize olmuş tipler'den biridir...

Daha önce de, gazetenin başındayken, eski bir başbakan, yaptığımız bir haberden ötürü tehditler savurmuştu ama fazla önemsememiştim o zaman.

Bu ikinci tehdit ürküttü beni ama ben, pes edecek biri değilim. Elbette ki daha dikkatli olmam gerekiyor; benim de çoluk çocuğum var çünkü.

 

'Susmayacağım... Tehlike büyük ve küresel çünkü...'
 

 

Ama bendeniz, hakikatin, adaletin ve vicdanın izini süren bir yazarım. Ergenekon soruşturmaları sırasında, henüz suçları ispat edilmemiş sanıkların, Cemaat medyası tarafından 'canavar gibi' sunulmasına isyan edince 'ergenekonculukla'(!) itham edilmiş ve aforoz edilmiştim!

Susmayacağım... Tehlike, sanıldığından da büyük ve küresel çünkü.

Fikirlerimi yazmayı sürdüreceğim. Belki daha örtük ama daha etkili bir dille... İfade gücü, kavramlaştırma yeteneği güçlü bir yazarım zira.

Susamam; çünkü maruz kaldığımız tehlike, sadece Türkiye'yi büyük bir kaosun eşiğine sürükleme potansiyeli taşımıyor. Daha da önemlisi, İslâm'ı dönüştürme, protestanlaştırma ve paçavraya çevirme potansiyeli taşıyor.

Cemaat, bunun ne kadar farkında, net olarak bilmiyorum bunu. Ama hem İslâm'ı dönüştürmeyi hem de İslâm dünyasını silbaştan yeniden dizayn etmeyi amaçlayan 'İslâm'a Karşı İslâm' stratejisinin bir ayağını oluşturan 'Ilımlı İslâm' projesinin fiilen uygulanması sözkonusu.

Küresel sistem, tıpkı Hıristiyanlık gibi, İslâm'ın ruhunu ve bütünlüğünü yok edecek, hadım edilmiş, hormonlanmış, hayattan uzaklaştırılmış, protestanize edilmiş, kendisine hizmet edecek seküler bir İslâm anlayışı icat etmek istiyor. Önümüzdeki yüzyılın yegâne projesi bu.

Sonuçta, İslâm'dan eser kalmayacak ve sisteme boyun eğecek, dolayısıyla sistemin zorba hegemonyasını 'ılımlı İslâm' üzerinden meşrulaştırmaya ve uzatmaya yarayacak çok tehlikeli bir projeyi hayata geçirme mücadelesi veriyor küresel sistem...

 
'Tarihi ve varoluşsal bir sorumluluk'
 

Bu felâketi görecek entelektüel donanıma sahip kişi pek yok bu çorak ülkede. Hıristiyanlığın başına gelen şeyin İslâm'ın başına da gelmesine izin veremeyiz.

Bu meselenin üzerine derinlemesine gideceğim. Tarihî ve varoluşsal bir sorumlulukla karşı karşıyayız çünkü.

Böyle bir durumda susamam; susarsam, bunun hesabını veremem yarın, huzur'da.
Yorumlar 1
İŞİNİZ GÜÇÜNÜZ PLAVRA 19 Şubat 2014 15:06

bakalim nereye kadar

Bakmadan Geçme