İhsan ÖZKAN

Kölenin Kölesi Olmak

İhsan ÖZKAN

İnsanı tabiattan farklı ve üstün kılan ondaki ruhî cevherdir. Bu bakış açısı, insan ile tabiat arasında çıkar amaçlı değil değer merkezli bir ilişkinin kurulmasına imkan sağlar. Bu yüzden Gazali ‘Mevcudatta bir tertip ve tafdil vardır’ der ve alemin hiyerarşik yapısının onda mündemiç olan düzenden kaynaklandığını söyler. (Gazali, Hakikat Bilgisine Yükseliş, (Me’âricü’l- Kuds) İstanbul: İnsan Yayınları, 1.995) s. 127.

Büyük bilim insanlarının tabiat düzeninde gördükleri matematiksel ve geometrik düzene hayran olmalarının sebebi varlıkların nesnel gerçekliğinde bulunan birlik, bütünlük, düzen ve ahenktir. Yöntemleri farklı olmakla birlikte din, bilim, sanat bu derin ahengi ve bütünlüğü çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. 4 tane örnekle konumuzu açmaya çalışalım.

1-Birçok kuş türü düzenli gruplar halinde, özellikle de “V” şeklinde uçarlar. Nature dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, bu uçuş şekli aerodinamik açıdan en uygun şekildir. Çalışmayı gerçekleştiren araştırmacılar, kuşların uçuş sırasında kanat hareketlerini sürüdeki en yakın kuşun hareketine göre ayarlayarak hava akımını en verimli şekilde kullandığını göstermiştir. “V” şeklindeki uçuş sırasında kuşların kanat hareketlerinin birbiriyle uyumlu olduğu, böylece yukarı yönlü hava akımından en yüksek düzeyde yararlandıkları, bir kuşun diğerinin hemen arkasında uçtuğu zamanlar ise kanat hareketleri arasında uyumun ortadan kalktığı ve aşağı yönlü hava akımının etkisi en aza indiği hesaplanmıştır. Böylece her kuş için %23, genel olarak %60-70 oranında enerji verimliliği sağlanır.

2-Kunduz yuvası, oldukça geniş bir baraj şeklindedir. Kunduzun inşa ettiği baraj, suyun önünü tam 45 derecelik bir açıyla keser. Yani kunduz barajını rastgele değil tamamen planlı bir şekilde inşa etmektedir. Günümüzdeki hidroelektrik santrallerinin tümü de bu açıyla inşa edilmektedir. Kunduzlar, aynı zamanda suyun önünü tamamen kesmezler. Barajı istedikleri yükseklikte su tutabilecek şekilde inşa edip, fazla suyun akması için özel kanallar bırakırlar.

3-Her gezegen, odaklarından birinde güneşin bulunduğu eliptik yörüngede hareket eder ve gezegeni güneşe birleştiren çizgi, eşit zamanlarda eşit alanlar tarar. Gezegenlerin yörüngelerinin ortalama yarıçapları yani herhangi bir gezegenin güneşe olan uzaklığı R ve yörüngedeki dönme periyotları T olmak üzere R³/T² oranı kainattaki bütün gezegenler için aynıdır. Ne muhteşem bir matematik.

4-Doğada farklı türlerine rastlayabileceğiniz ağustos böceklerinin kimi türleri 13 yılda bir, kimi türleri de 17 yılda bir toprak altından yeryüzüne çıkmaktadır. Böylece tarlaları istila etme durumları azalıyor ve doğa da korunmuş hale geliyor . Yaşam döngülerini içgüdüsel olarak asal sayılara uygun düzenlemelerinin nedeni, 13 ve 17 asal sayısıdır ve iki ayrı grup böceğin doğaya aynı anda çıkma durumları ancak 13 ve 17’nin ortak katı olan 221 yılda bir mümkündür. Yani, asal sayılar, ağustos böceklerinin hayatta kalmasıyla doğrudan bağlantılıdır.

Yüce Allah’ın tabiatta kurduğu bu muhteşem düzeni anlamaya çalışmak ve hayret makamında seyretmek kulluğumuzun gereğidir. 
İnsanın, modernitenin hayatımızda ve benliğimizde meydana getirdiği parçalanmışlıktan kurtulup kendi bütünlüğünü kavraması, tabiattaki varlıkların derin ahenk ve bütünlüğünü görmesiyle ortaya çıkar. Parçalanmış ve birbirinden kopuk bilgi türlerinin yol açtığı kargaşa, kaotik bir varlık tasavvurunu kaçınılmaz hale getiriyor. Oysa kaos varlıkta değil zihnimizde.

İnsan olmanın temel unsurlarından biri de hem varlık hem de toplum anlamında daha büyük bir bütüne aidiyettir. İnsan, kendisini aşan hakikatlere uzanmak ister. Varlığın bir parçası olmak, insanı kesmez. Modernite, insanı ilahlaştırmaya çalışsa da fıtratı gereği insan, parçası olduğu bütüne aidiyetini geliştirdiği oranda anlam dünyası genişler.

Kadim geleneklerde karşımıza çıkan ‘Kendini Bil’ çağrısı insanın yeryüzünde böbürlenip bütün varlığı tüketim malzemesi olarak görmeyi değil varlık alemindeki yerini bulmasını amaçlar. ‘Kendini bilen, Rabbini bilir’ sözü insanı varlık idrakine ve Allah bilincine ulaştırmayı hedefler. İnsan kelimesinin köklerinden biri Üns’tür. Yani insanın diğer varlıklarla ilişki ve bağ kurmasını ifade eder. Sevmek, bilmek, tanımak, tanışmak, kabullenmek gibi anlamları da vardır.
İbni Abbas, insan kelimesinin nisyan kelimesinden türediğini söyler. Nisyan unutmak demektir. Zikrin yani hatırlamanın zıttıdır. Peki biz neyi unutuyoruz da bu ismi alıyoruz. Cenab-ı Hak Âraf sûresi 172. ayeti kerimede şöyle buyuruyor: ‘Rabbin Âdemoğulları’ndan -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz.’ Atalarımız ,‘insan nisyan ile maluldür’ demiş. İnsan unutan bir varlık. İnsanın dünyadaki en önemli amacı, unuttuğunu hatırlamak ve kaybettiğini bulmak olmalıdır. İnsan unuttuğunu ancak kendini, varlığı ve Rabbini idrak ederek hatırlayabilir. Peki insan kendini nasıl idrak eder?

Ruhun coğrafyası, başı ve sonu olmayan uçsuz bucaksız bir yer gibidir. Dağları, tepeleri, azgın ve sakin akan ırmakları, yazı, kışı, baharı vardır. Dünyada olduğu gibi orada da depremler, seller, tufanlar olur. Bazen dinginlik çöker, hava güneş açar, bahar gelir, çiçekler açar. Şeyh Darkavi, ruhun bu hallerini çarpıcı bir şekilde resmeder: ‘Nefs, uçsuz bucaksız bir şeydir. Bütünlüğüyle kozmosdur. Çünkü onun kopyasıdır. Âlemde bulunan her şey, nefeste de mevcuttur. Aynı şekilde nefeste bulunan her şey de âlemde mevcuttur. Şu halde nefsinin efendisi olan tüm âlemin efendisi olur, nefsinin kölesi olan tüm âlemin kölesi olmuştur.’ (Darkavi, Bir Mürşidin Mektupları, İstanbul: İnsan Yayınları, 1995), s.18.

Padişahın biri, bir gün halkının teveccüh ettiği bir âlimi ayağına çağırmış. Bizim kültürümüzde ilim sahibi olmak, en üst mertebe olduğu için âlim ayağa çağrılmaz. Âlimin ayağına gidilir. Âlim zat, iki -üç defa padişahın çağırmasına rağmen yanına gitmemiş. Bunun üzerine padişah askerinin zoruyla âlimi huzuruna çıkarmış ve gücünü kanıtlamak için ona şöyle seslenmiş: Sen herkesin teveccühüne mazhar olmuş değerli bir ilim adamısın, dile benden ne dilersen demiş. Âlim zât, benim kölenin kölesi bana ne verebilir ki demiş. Padişah hiddetlenerek neden kendisine böyle söylediğini sormuş. O da demiş ki, ben dünyalık malı - mülkü kendime köle yaptım, sen de onu kendine efendi yapmışsın. Dolayısıyla sen benim kölemin kölesi olursun, bana verebileceğin hiçbir şey yok demiş.

İnsanın önünde 2 yol vardır. Üçüncü bir yol yoktur. Ya Allah'ın kulu olur, başka hiçbir şeye kulluk yapmaz, Allah'tan başka hiçbir şeyi onu sevdiği kadar sevmez, onun rızasını kaybetmekten korkar, salih amel işler, dünya ve ahiretini mamur eder ya da şeytanın oyuncağı olup nefsinin ve arzularının kölesi olur dünya ve ahiretine yıkıp viran eyler.
 

Yorumlar 4
mücahit 07 Mayıs 2024 09:02

Gönüllü kölelik Yaşanıyor Hocam.

Murat Soytürk 06 Mayıs 2024 18:26

Eyvallah kardeşim, kalemine yüreğine sağlık ???? Biz sadece Allah’a kulluk eder, sadece O'ndan yardım dileriz...

Yazarın Diğer Yazıları