İhsan ÖZKAN

Bulmak ve Bulunmak

İhsan ÖZKAN

Var olmak, bulmayı ve bulunmayı istemektir. Neyi bulmak istediğimiz varlık mertebesi bakımından alt ya da üst derecelerde olmamızı belirler. Manayı, hakikati, sevgiliyi, kendimizi, özümüzü, hakkı, irfanı, iyiyi, güzeli arıyorsak varlık mertebemiz yükselecektir. Maddeyi, makamı, parayı, zevki, safayı arıyorsak varlık mertebemiz aşağıların aşağısına inecektir. İnsan, yüce hakikatlere ve değerlere ulaşacak kapasitede yaratılmışken ucuz, değersiz, dünyalık peşinden koştuğunda kendini alçaltır. Dünyalığı, olması gerektiği gibi amaç değil de araç olarak gördüğünüzde o, sizin peşinizden gelecektir. Aslolan insanın kendini aşan hakikatin yolunda ilerleyerek potansiyelini gerçekleştirmeye çalışmasıdır.

Ali İmran Suresi 145. ayeti kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor: Kim bu dünyanın ödülünü isterse kendisine ondan veririz, kimde ahiretin ödülünü isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri ödüllendiririz. Bakara Suresi 200. ayeti kerimede ‘Ey rabbimiz bize vereceğini bu dünyada ver’ diyenlerden bahseder. Bu kimselerin ahirette nasibinin olmadığını söyler. Dünya hayatını cennetteki gibi yaşamaya çalışmak bizi duvara toslatır. Mümin kişi dünyaya çabalamaya, mücadele etmeye, zorluklara göğüs germeye gelmiştir. Bir müminin dünyada, cennetteki gibi zevküsefa içinde yaşama arzusu olmaz. Gerçi mümin olsun olmasın acı, keder, hüzün, hastalık yaşamayan insan olmaz. Bakara Suresi 155. Ayeti Kerimede Allah’ın insanları dünya hayatında korku ve açlıkla, mallardan, canlardan, ürünlerden eksilterek imtihan edeceğini söylüyor. Aslında insanın bu şekilde imtihan edilmesinin hikmetlerinden biri de bu dünyada dört dörtlük, sorunsuz bir hayatın olmayacağından zevk ve sefa peşinde koşmanın beyhude bir çaba olduğunu anımsatmaktır.

Zorluk olmadan kolaylığın tadı anlaşılmayacaktır. Her şeyi güzel yapan rabbimiz zorluğun içine kolaylık tohumu ekerek onun içinde yeşermesini sağlamış ve ‘her zorlukla beraber bir kolaylık vardır’ (İnşirah, 94: 6) buyurmuştur. Adeta kolaylığı görebilmek için zorluğa talip olunması istenmiştir.

Var olmak, bulunmayı istemektir dedik. Neyi bulmak istiyorsak, onun tarafından bulunmayı da arzularız. Bulduğumuz şey ile bizi bulan şey arasında uyum varsa huzur ve bütünlük her yerimizi kaplar. Uyumsuzluk çıkması durumu, aradığımız şeye bağlı. Aradığımız şey, Allah katında değersiz olan şeyler ise bizde uyumsuzluk baş gösterecektir. Çünkü, Yüce Rabbimiz fıtrat ve vicdanımızın içine yaratılış amacımızın ve hikmetinin kodlarını yerleştirmiştir. Bu kodlara uygun bir arayış içinde olduğumuzda kalbimiz, bedenimiz, ruhumuz, aklımız, fikrimiz bütünlük içinde hareket edip mutlu ve huzurlu bir hayat süreriz. 

Bulmak istediğimiz şey ile bizim aramızda Yüce Allah, bir cazibe (çekim kuvveti) yaratır. Bu cazibe, bizim irademizin şiddetiyle doğru orantılıdır. Fakat burada Allah’ın koyduğu şu kanunu da unutmamamız gerekir. İlmi isteyene, zenginliği istediğine verir. Her isteyene zenginliği vermemesi onun yüce hikmetinden kaynaklanır.

Zenginlik, çoğu insanın kazanamadığı ağır bir imtihandır. Bu durum İslam’ın zenginliği yerdiği anlamına gelmesin. Zenginliğin hakkını veren müminlerin sayesinde ülkemizi ve dünyanın dört bir  yanını mamur edebiliyoruz. Allah böyle müminlerin yokluğunu göstermesin.

Bulmak ve bulunmak, neyi kaybettiğimizin bilincinde olmaktır. İnsan neyi kaybettiğini bilmiyorsa arayış içine girmez. Ya da kaybettiği şeyin değersiz olduğuna inanıyorsa aramak istemez. Bu yüzden bulmak, bilmek ve bulunmak için tefekkür etmek, neyi kaybettiğimizi bilme çabasını da içerir. Peki bizde ne vardı da neyi kaybettik? Bu sorunun cevabını ancak içe bakarak, kendimizi gözlemleyerek, bizim için en üstün örnek olan peygamberimizin anlayış ve davranışıyla kendimizinkini karşılaştırarak yaparız. Ayrıca Yüce Allah doğuştan fıtratımıza ve vicdanımıza yerleştirdiği bilgileri, üzerini kötü amellerle örtmediysek, kaybettiğimiz şeyleri ararken kılavuz olarak kullanabiliriz. Bize ait olmayan bir şeyin yok olması, ortadan kalkması, sırra kadem basması bizim için kaybetmek anlamına gelmez. Kıymet verip aradığımız şey, başkalarının değil bizimdir. Bu yüzden kaybetmek ve bulmak bilinci, düşünmenin de temel gücüdür. Hayatın anlamını, bütünlüğünü, aşkı, huzuru, mutluluğu arama demek, yok olup ortadan kalkmış bir şeyi değil, ‘kayb’ ettiğimiz yani bize ‘gaib’ olmuş bir şeyi aramak demektir. Bize gaib olan şeyi ararken aslında kendimizi aramak ve bulmak istiyoruz. Zira burada kaybolan biziz. Aradığımız şey kendi zatında var olmaya devam etmektedir. Ondan mahrum olan, onu kaybeden biziz. Yapmamız gereken de onu bulmak için kendimizi bulmak; bakmayı, görmeyi bulmayı, duymayı, hissetmeyi akletmeyi öğrenmektir.

Neml suresi 65. Ayeti Kerimede ‘Gaybı ancak Allah bilir buyrulmaktadır.’ Yani gayb,  olmayan bir şeyi değil, bizim görmediğimiz, bilmediğimiz, ulaşamadığımız bir şeyi ifade eder. Bir şeyin gayb olması, onun var olmadığı anlamına gelmez. Örneğin mikro organizmalar bize gaybtir. Ancak mikroskopla bakıp gördüğümüzde şahadet alanımıza girer. Ölüm meleği bize gaybtir. Ölürken onları gördüğümüzde gayb, şehâdet alanına dönüşür.

Düşüncenin bir amacı da, kaybolmuşluk hali karşısında hazır olma ve anda bulunma bilincidir. Var olmak, hazır olmaktır. Neye hazır olmaktır? Ânı, en iyi şekilde değerlendirip, idrak kanallarının açık olup ânı iyi anlayıp dolu dolu yaşamaktır. Ânı yaşamaktan kastettiğimizi, kapitalizmin tüketim çılgınlığının mottosu olan ‘ânı yaşa’ sloganıyla karıştırmayalım. Onlar ânının zevkini ve hazzını; tüketerek, para harcayarak yaşa diyor ve bunu yaparken hiçbir değer, sınır tanımayın diyor. Bizim söylediğimiz geçmişe takılıp kalmadan, sürekli gelecek endişesine girmeden anda olan biten şeyleri kavrayıp ona göre yaşamaktır. Varlık her an hazırdır, huzurdadır. İnsan hariç bütün varlıklar Yüce Allah'ın huzurunda olduğunun bilincindedirler. Bizim de her an hazır ve huzurda olmamız istenir. Biz O'nu görmesek de O bizi görüyor bilinciyle yaşamaktır. Varlıkta huzur, huzurda var olmaktır.

Huzurunda olmadığımız şeyi tecrübe edemeyiz. Bu yüzden de ona nüfûz edemeyiz. Onun içine düşüp, onu tam manasıyla düşünemeyiz. Örneğin namaz, ancak zihnen ve kalben hazır olduğumuz zaman bizi Allah'ın huzuruna çıkartan bir ibadete dönüşür. Bu yüzden namazda huzura ancak huzurda namaz ile ulaşabiliriz.

Huzurda bulunmakla huzur bulmak arasında önemli bir bağ vardır. Huzur ve mutluluğa ulaşmak için her an hazır olmamız ve huzurda olmamız gerekir. Çünkü huzurda bulunmak, var olmanın her ânını, yaratılışa uygun bir şekilde dolu dolu yaşamaktır. Rabbimizin huzurunda olduğunun bilincinde olan insan, her an onun tecellilerinin ve rahmetinin farkına varır. Ecdat, yağmura rahmet demiş. Ne güzel isimlendirme. Rahmetin tecellilerini fark eden insan yağmur gibi yağan rahmetten bolca istifade etmeye başlar. İnsanın huzur bulması ancak semâdan gelenin farkına varması ve rahmetten istifade etmesiyle mümkündür. Ne mal, ne mülk, ne para, ne makam, ne mevki. Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur.

Yorumlar 4
Süleyman Şimşek 19 Nisan 2024 16:27

Eyvallah üstad

Osman Ezim 14 Nisan 2024 18:40

Ben istanbul dan takip ediyorum hocam sizi çok değerli bilgiler veriyorsunuz insanlara

Fatma İkiler 14 Nisan 2024 18:31

“Varlıkta huzur, huzurda var olmaktır. Namazda huzura ancak huzurda namaz ile ulaşılabilir. “ Sizin yazınızdan bir parçayı tekrar buraya yazmak istedim ki herkes dikkatle okusun bir kez daha düşünelim tefekkür edelim. Çağımızın en büyük sorunlarından olan huzursuzluk ve çaresini çok güzel anlatmışsınız kaleminiz güçlü yolunuz açık olsun.

Nurullah Çelebi 14 Nisan 2024 17:39

Hocam ne güzel yazılarınız var öyle...Okurken mest oluyorum resmen.Gerek acı gerçeklerden bahsetmeniz olsun gerek düşünbilim vasıtasıyla bazı şeylerin farkına vardırmanız olsun.Allah kaleminizi doğruya götürmenizi daim etsin.

Yazarın Diğer Yazıları