Murat SOYTÜRK

Kur'an Işığında Allah Tasavvurumuz-7

Murat SOYTÜRK

Allah El Velîyy'dir. 

Velîy  kelimesi, sözlük anlamlarına uygun olarak, bir kimsenin veya bir topluluğun menfaatleri doğrultusunda her türlü işlerini üzerine alan ve bu konularda tasarruf hakkına sahip olan idareci, hâkim otorite, koruyucu, gözetici, yardımcı, sırdaş ve dost anlamlarında kullanılan bir kavramdır. Veliy kelimenin zıttı ise adavet (düşmanlık) tir.

Mütevelli; Dost edinilen, günlük dilimizde yönetim heyeti demektir.
Velayet; İstese de istemese de başkası üzerindeki tasarruf hakkını yerine getirmek demektir. 

Vilayet; İdare, kullandığımız dilde idarenin üzerinde  gerçekleştiği yer manasına gelir.

Vâli; Aynı şehirde oturanların meşru haklarını koruyan ‘veliy’ye, “vâli” denmektedir ki, Türkçede bu anlamda kullanılmaktadır. Şehrin vâlisi, o kentte oturanların tümünün velîsidir. Çünkü Halkın işlerini yöneten, onlara emirler ve yasaklar çıkaran odur.

Evla; En yakın manasına gelir.
Mevla; Yardımcı, nimet veren, koruyup kollayan, işini üzerine alan, gerçek dost. 

Evliya; Veli kelimesinin çoğuludur. Dostlar manasına gelir. Kur’an-ı Kerim’de hem olumlu hem de olumsuz manada kullanılan bir kavramdır.

El-Veliyy esması Allah’u Teala’nın müminlerin  tek yardımcısı ve dostu olduğunu bildirir. Allah, kuluna yakın olan, kuluna yardımcı olan ona dost ve onu kemale ulaştırandır. 

Kur’an-i çerçevede “Veliy” kavramı;
“Velî” kelimesi, türevleriyle birlikte Kur’an’da toplam 232 yerde geçmektedir. “Velî” kelimesi, müfred (tekil) formu ile Kur’an’da 24 âyette geçer. Velî’nin çoğulu olan “evliyâ” kelimesi ise çoğul form olarak 62 yerde olmak üzere toplam 86 defa geçmektedir. Kur’an’ı Kerim de hem olumlu hem de olumsuz manada kullanılmıştır. Olumsuz manada kullanıldığı yerler, genelde Allah’ı bırakıp başkalarına sığınma ve onlardan yardım bekleme şeklinde anlatılır.

Yoksa Allah’tan başka veliler mi edindiler? Veli yalnız Allah’tır. Ölüleri O diriltir. O her şeye kâdirdir. (Şura:9)
Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. ( Nisa:119)
Doğrusu, insanların İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah, müminlerin velisidir. (Al-i İmran:68)
Çünkü onlar, Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi senden savamazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir. (Casiye:19)
Allah, sizin düşmanlarınızı en iyi bilendir; Veli (en güvenilir bir dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter. (Nisa:45)
Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihat etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp sapmış olur. (Mumtehine:1)

Ey iman edenler, Yahudileri ve Hıristiyanları dost (Veliy) edinmeyin: Onlar yalnızca birbirlerinin (Velisi) dostlarıdır. Ve hanginiz onları dost (Veliy) edinirse kesinlikle onlardan olur: Hiç şüphesiz Allah, böyle zalimlere doğru yolu göstermez!
Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’ Allah’ındır. (Nisa:139)
“Allah’tan başkasını veliler edinen kimselerin durumu, ördüğü ağı ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer; ne ki evlerin en çürüğü, elbette örümceğin ağıdır: keşke bunu kavrayabilselerdi.”(Ankebût 29:41)
“Allah’tır iman edenlerin velisi: onları (kalp gözünü kör eden) karanlıklardan(iç) aydınlığa çıkarır. Küfreden kimselerin velileri ise şeytani güç odaklarıdır: onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara iterler. İşte onlar ateşin sakinleridirler, onlar orada kalıcıdırlar.” (Bakara 2:257

Sonuç; Veliy kavramı Kur’an-i bir kavram olmakla beraber süreç içerinde Kur’an’daki manasından uzaklaştırılarak yeni  anlamlar kazanmıştır. Kazandırılan bu manalar ile insanlar, dinde özel bir sınıf oluşturmuş, oluşturulan bu sınıfa da bir takım olağanüstü özellikler atfetmişlerdir. Hâlbuki Kur’an veliy kavramıyla ilgili olarak böyle bir sınıftan söz etmez. Aksine Kur’an inanan insanların tamamının Allah’ın velisi ve evliyası olduğunu söyler.

Allah Eş-Şehid’dir. 
Şehid, herşeye şahit olan; her şeyi hakkıyla gören ve bilen; isim ve sıfatlarıyla her zaman ve her mekânda hâzır ve nâzır olan demektir. Cenab-ı Hak,Eş- Şehid’dir. Kullarının yaptığını görür. Her vakit onların her hallerine şahittir. Hiç bir varlık O’ndan gizlenemez.

Bu mana Kur’an’da şöyle beyan buyrulmuştur: “Göklerde ve yerde olanları Allah’ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan daha az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.” (Mücadele 7)

Şehid ismi şerifi, Alim ve Habir isimlerine benzer. Aralarındaki ince fark şudur: İlim mutlak olarak nazara alındığında Allah Alimdir. İlim gayba izafe edildiğinde, yani Allah’ın, gaybı bildiğinden bahsedildiğinde Allah Habir’dir. İlim zahiri işlere izafe edildiğinde, yani Allah’ın, görünen eşyayı bildiğinden bahsedildiğindeyse Allah Şehiddir. Mesela, Allah beni bilmesiyle Alimdir; kalbimden geçenleri bilmesiyle Habirdir; zahiri işlerimi bilmesiyle de Şehit’tir.
Sözlükte “hazır bulunmak, haber vermek, bilmek, gözlemek, görmek” anlamlarındaki şehâdet kökünden türeyen şâhid, fıkıh terimi olarak bir olaya veya duruma tanık olan veya tanıklık eden kişiyi ifade eder. 
Allah’ın alim, habir ve şehid olmasını en güzel Cibril hadisi  üzerinden de  okuyabiliriz. 
Ömer İbnü’l-Hattâb (ra)şöyle dedi:
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:

Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat! dedi.
İman nedir, islam nedir sorularından sonra “İhsan “nedir diye sorulduğunda ;

“İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdu.
Şahit gözlemci manasında iken, şehit hem gözlemci hem gözlemlediği şeyi bizzat yaşayan demektir. Çifte şahit manasına gelir. Gramerde buna mübalağa kipi denilir. Evet, bir insan bir dava uğruna kendini feda ediyorsa o insan, o davanın gerçekliğini gözlemliyor ve o gerçekliği bizzat kendisi yaşıyor demektir.
Bu makama erişmek için ölmek “şart” değildir.

Ey Peygamber! Hiç kuşkusuz, biz seni bir TANIK (şâhiden), bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik... (33:45)
 Her toplumun üzerine bir TANIK (şahidin) getirdiğimizde, seni de bunların üzerine TANIK (şehida) olarak getirince halleri ne olacak?(4:41)

Görüldüğü gibi  peygamberimizin gönderiliş sebeplerinden biri, tüm peygamberler gibi kendi toplumu adına şehit/şahit olmasıdır. Şehitlik/şahitlik yalnızca peygamberlerle veya elçilerle de sınırlı değildir.

Biz, Kelime-i Şehadete “eşhedü” yani “şahitlik yapıyorum ki” diye başlıyor, ardından imanın ilk ruknü ile ilgili olarak “Allah’tan başka ilah olmadığını” söylüyoruz. Yani Allah’ın varlığına, birliğine, diğer özelliklerine (isimlerine) şahit olduğumuzu ifade ediyoruz. Çünkü insaniyetimizde bulunan akıl, vicdan ve diğer duygularımızla etrafımızı ve âlemi gözlediğimizde her şeyin “uluhiyete” delâlet ettiğini fark ediyor, bundan emin oluyor ve buna görüyormuş gibi şehadette bulunuyoruz.

Çevremize, dünyaya ve nihayet bütün fizikî âleme baktığımızda da, sayısız diyeceğimiz çoklukta fiiller görüyoruz. Her gün, her saat hatta her an yüz binlerce, milyonlarca canlı yaratılıyor, her baharda on binlerce tür bitki  topraktan fışkırıyor , yağmurlar yağıyor, rüzgârlar esiyor, gezegenler kendi yörüngelerinde kusursuzca dönüyor, galaksilerde rakamlarla ifade edilemeyecek faaliyetler icra ediliyor… Üstelik atomlardan galaksilere kadar bütün fiiller mükemmel denilecek düzeyde birbiriyle uyum içinde gerçekleşiyor, herhangi bir karmaşaya, aksamaya meydan verilmiyor. 

Bütün bu fiilleri dikkate aldığımızda, mutlaka bir Failin bulunduğunu, bulunması gerektiğini biliyor, fiiller arasındaki kusursuz uyumdan da failin “Bir” olması gerektiğine hükmediyoruz. Başka bir ifadeyle buna tam bir kesinlik içinde “şahitlik” ediyoruz.
Peygamberimiz  de  bir çok hadisi şeriflerinde şehitlik mertebelerinden bahsetmiştir. Suda boğulup ölenden,  amansız bir  hastalıktan ölene , yangında ölen birinden , yıkıntı altında kalarak ölene kadar şehit hükmünde zikredilmiştir.Bunlar içinde bir müslümanın canını Allah yolunda feda etmesi  kadar şerefli bir eylem yoktur. 
Eş-Şehid isminden  hissemize düşen şudur: Allah tüm insanların her an, her saniye kalplerindeki niyete, akıllarından geçen her düşünceye şahittir. Öyleyse kişi her vakit Allah’ın her ameline şahit olduğunu; yaptıklarını gördüğünü ve bildiğini düşünmeli ve edebi takınmalıdır. Bir günahı işlerken insanların görmesinden ve bilmesinden rahatsız olan insan Allah’ın her haline her an şahit olduğunu unutmamalıdır.

Rabbimiz, hepimize imanımızın  şahitleri olarak yaşamayı ve bu şahitlik üzere ölmeyi nasip etsin. Allah yolunda öldürülen bütün şehitlere-şahitlere  de rahmetiyle muamele buyursun... 


 

Yorumlar 2
İdris Kızılkaya 02 Mayıs 2024 10:55

Murat hocam Maşallah harikasınız tebrik ve teşekkürler ediyorum. Alkah razı olsun. Rabbim kalbinize gönlğnüze dilinize, kaleminize sağlık ve kuvvetler versin. Devamını diliyorum. Kucak dolusı evgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları