Murat SERİM

Tezhip sanatının tekamülü için neler yapılabilir?

Murat SERİM

İstanbul Fatih’te Müzehhibe Emel Türkmen ile tezhip sanatı üzerine söyleşimize devam ediyoruz.  

Hocanız Faruk Taşkale’nin danışmanlığında yaptığınız çalışmalar nelerdir? 

Üniversite lisans okurken zaten ödev olarak yaptığım çalışmalarım vardı ama sonrasında bizi farklı etkinliklerde isimlerimizi hocamız zikrederdi. Bir yarışmanın tezhiplenecek eserleri olduğunda, Antik AŞ Hilye-i şerife hat yarışması olmuştu. Oradan iki hilyeyi benim tezhiplememi arzu etti, o da bir projeydi sonuçta. Bunun dışında şimdi üniversite tarafımızda olduğu için çalıştaylarda, yarışma jüri üyeliklerinde hocalarımızla ortak çalışma şansımızı bize sağ olsun veriyor. Bunun dışında bir gün Faruk Taşkale ve öğrencileri olarak bir sergi düzenlemeyi planlıyoruz. Onu yaparsak çok hoş bir sergi olacak. Onun hayali var şu an. İnşallah gerçekleşir. Hocamla beraber yaptığım levhalar da oldu. Özellikle yüksek lisansta kendisinden natüralist üslupta çiçekler dersini aldığımda. Şu an burada değil, sergide olan deri üzerine bir çalışmam var. Hem cilt hem de tezhip tekniklerini kullanarak yaptığım bir çalışma. Onu hocamla beraber yaptık.

Onun fotoğrafını sizden alırım.

Yine ciltte natüralist çiçek tarama üzerine bir ödevim daha var. Onu da hocamla beraber çalıştım. Ben mezun olduktan sonra uzun yıllar hocamla çalışma şansı bulamadım. Okula 28 Şubat’tan dolayı giremediğimiz için o dönemde hocamla bağlantımız maalesef çok aza indi. Yüksek lisansla beraber -her ne kadar cilt sanatında yapmış olmama rağmen- hocamla bağlantım devam etti. Hatta tez jürimde hocam da vardı. 

Hocam, tezhip yapılırken ne tür desenler ve motifler kullanılmaktadır?

Desenleri oluşturan motifler çok önemli. Yani bu bulut motifi de olsa, hayvan kökenli motifler de olsa rumi gibi, bitkisel kökenli motifler de olsa, bazen bunları yani hatayi üslubu dediğimiz bitkisel motifleri rumilerle birlikte kullanmayı seviyorum. Bunların hepsi tezhip sanatında mevcut. Geometrik desenlerde mevcut ki erken dönem eserlere baktığımız zaman geometri çok ön plandadır. Ondan sonrasında bitkiler yani rumiler çok ön plandadır. Selçukluda zaten rumi ağırlıklıdır. Sonrasında Osmanlıda hatayi ve bulut da dahil olduğunda son derece güzel desenler ortaya çıkmıştır. Bana soracak olursanız ben burada kendi zevkime göre, beğenime göre bir motif seçimi yapar, desenlerimi ona göre oluşturmaya çalışırım. Mümkün olduğunca farklılıktan yanayım. Klasikten de farklı olmaya çalışmaya çalışıyorum.

Bu, olgunlaşmanın getirdiği bir sonuç. 

Olgunlaşmanın getirdiği bir cesaret diyelim. Çünkü cesaret olunca farklılık yapmaktan korkmuyoruz. Acaba bu kurala aykırı mı? Acaba bu, tepki alır mı? Ne düşünür hocalarımız? Bir noktadan sonra kaynağını da bildikten sonra araştırıyoruz sonuçta. Eski kaynaklarda özellikle münferit olan örnekleri çok severim. Estetiği gözüme de hoş geliyorsa ve desen tavrı üslubu hoşuma gidiyorsa, o üslubu kullanmaktan kendi desenim olmak şartıyla tabii ki çekinmem. Bu, biraz da farklı algılanabiliyor. Fazla cesur, fazla ucu açık bırakmışız gibi algılanıyor ama hepsinin bir kaynağı, hepsinin aslında bir temeli var. Aslında hayali yaptığımız şeylerin yanında da biz, kendi motiflerimizi kendimiz de icra ediyoruz, yapabiliyoruz. Mesela bir çiçeğe bakarak bir hatayi çizebiliyoruz, soyutlayabiliyoruz. Bunu da yapabilmeliyiz ama bir taraftan da tarz atılımlardan da açıkçası artık korkmuyorum, yapabiliyorum. Öyle olmayı daha çok seviyorum.

Tezhibin ilerlemesi için bunlar şart.

Tekamülü için şart. Yeni arayışları olmalı, yeni motifler üretebilmeliyiz. O yüzden ekol yok diyorum. Üslup çok ama ekol oluşturmak bir Şahkulu gibi bir Karamemi gibi öyle kolay değil. Şu an yaptıklarımız onların ancak gölgesi. Mesela ben, Karamemi’nin çiçeklerine benzer çiçekler kullanıyorum. Aynı çiçekleri zaten çalıştım bir dönem. Başka çiçekler de yapabilirim işte gala çiçeği gibi, hibiskus gibi, lale, gül çiçeği gibi farklı çiçeklere devam ettim. Teknik, tarz olarak aynı ama onun kullandığı kuralları ben farklı çiçekle yaptım. Bu, sonuçta onun temsilcisi olduğumu gösterir yine. Bana ait ben ne yaptım? O kadar da cesur değilim yani :)) Kabullenilecek, beğenilecek, evet denilecek bir üst ekol ortaya koyabilmek bence zor. Bu yüzyılda bazı eksiklerimiz var diye düşünüyorum. Manevi anlamda ortaya çıkmıyor gibi geliyor bana. Bir de şu var: Klasik diye dayatma var bize şu an. Bundan kaynaklanıyor aslında. Padişahın tanıdığı özgürlük, sanatkârlara tanıdığı o özgürlük bize tanınmadı. 

Şöyle bir şey var: Bütün sanatkârların eserlerine baktığımızda eserlerini hep bir ellili yaşlardan sonra ortaya koymuşlar. İşte Mimar Sinan’ın mesela ustalık eseri yetmişli yaşlarda ortaya çıkıyor.

Edebiyatta hakeza öylesine. Yani birçok sanatta erken yaşlarda olmuyor. Dolayısıyla tam da bundan sonra sizi inşallah görürüz. 
Yani olması için çaba sarf edenlerdenim. Onu söyleyeyim. Farklı denemeler yapmaktayım. Artık kabul edilir, edilmez, bana bu konuda acaba eleştiri gelir mi, gelmez mi? Bunların artık kaygısını asla taşımıyorum. Onlar bitti. O yüzden canım ne isterse yapıyorum. Bana yazısını verip de tezhiplememi isteyen o şartlarda veriyor zaten. Özellikle farklı bir şey göreceğinden emin olarak gelmesi lazım. Herkesin yaptığını yapmayacağımı bilmesi lazım. Bu da büyük bir cesaret ister koleksiyoner açısından. Bunu da söyleyeyim.

Doğru. Hocam, bu desenlerde vazgeçilmez renkler içinde altın, lacivert zaten olmazsa olmaz renkler. Varsa diğer renkler neyi temsil ediyor? Ya da neyi ifade ediyor?

Bunun üzerine çok fazla konuşuluyor, çok fazla felsefe yapılıyor belki ama bir kere derinlik ve uzay boşluğu hissi veren bir lacivertimiz var. Bu bir sonsuzluk temsilcisi. 

Türk tezhip sanatında değil mi? 

Bu, İslam coğrafyasında genel bir durumdur. Birbirine benzerler zaten ama zevkler ve seçimler farklıdır diyelim. Bir İsfahan’daki caminin dışı da süslüdür ama bizim Osmanlıda dış cephe süslü değildir. Bu, tercihtir. O süslemenin karakteristik özellikleri yine benzer birbirine. İç cephe olarak bizde de benzer tarafları var. Genel olarak birbirinden etkileşim çok fazla zaten ama bir taraftan da dediğim gibi verilen kararlar ve seçimler bu tarzları belirliyor.
16. bölümün sonu
 

Yazarın Diğer Yazıları