Şehir, Vakıflar ve Medeniyet
Yusuf KARTAL
Şehir şehir olalı böyle zulum görmedi diye feryatla başlayalım yazımıza.Hemen ne oldu ki diye irkile biliriz.Daha ne olsun deriz bizde.
Hele bir soluklan anlat, derdini bizde anlayalım bu zulmü.Ben ben olalı modernleşmek adına şehri ne hale getirdiğimizi, hala görmemekte ısrar ettikçe bu kadim topraklara mimari ve medeniyet adına her açtığımız çukuru, hilkat garibesi binalarla doldurdukça, dağımızı , taşımızı size yeni işler çıkartdık edasıyla, arzı endam edip salına, salına bakın şehri nasılda güzelleştirdik.
Şehir yani bizim Kayserimiz eski fotoğraflara baktıkça gördüğümüz manzaralar, binalar, caddeler, sokaklar, çeşmeler, medreseler, camiler, hamamlar, kapalıçarşı, hanlar böyle sıralanıyor gidiyor, belki fotoğrafların siyah beyaz oluşundan mıdır nedir birilerimize burun kıvırttıra bilir , şimdi her yer camdan pırıl pırıl diye hava da attıra bilir, atrabalarının yerine son model araçlar, kapalıçarşının yerine kocaman alış veriş merkezleri, yaşadığını hissettirmeye çalışan eğlence merkezleri, pop kültürüyle döşenmiş bir şehir haline gelmiş bu aziz şehir parke taşlarında bile batılı havayı yakalamak adına yetkililerimizce avrupa şehirlerine geziler düzenlenmiş, çekilen fotoğraflarla görmemişlik ilkesiyle hemen parası olan bir iş adamına parke taşlarını üretecek fabrikalar kurdurmuş bir anlayışla, hilkat garibesine şehir demek için biz hala zorlanıyoruz.
Yeni kurulan vakıflarda bu çılgınlığa katkılarıda o kadar fazla ki, şaşırmamak işten değil.Vakıf binalarını aldıkları izinle yapacakları araziye mümkün olanın en kabası, en irisi, en kötü mimariyle yaptıkları binalar, öğrencileri doldurarak, hiç bir estetik duyguyu taşımayan, modern hayırlar yapmak için yarışan bir guruhun elinde oyuncak olan bu şehir,muhafazakarlık adına , yardım ediyoruz adına, bu şehre zulme onlarda ortak olmaktadır.
Ecdadımızın yaptığı vakıf eserleri gözümüzün önünde.Hepsi bir medeniyet inşa ettiklerinin farkında olan insanlar tarafından yapılmış ihtiyaç kadarı neyse orada durulmuş, tabiyatın dengesi bozulmadan yağmur sularını bile ısraf etmeyen bir medeniyet ve kültür oluşturmuşlar.Böyle medeniyetten alimlar doğmuş, kitaplarıyla, ilimleriyle hala bizi insan olma yolunda eğitmiş, insanlığımıza insanlık katmışlar.
Sivil toplum kuruluşlarınında hiç bir şeye ses çıkarmadan oturup durmaları da, bir marifet haline gelmiş bu şehri darmadağın olmasına seyirci kalmalarıda ayrı bir hikaye.Medeniyet adına işlene bu zulmun farkında olmamaları , şehir adına bir söz söylüyememeleri ayrı bir alemde yaşadıklarını göstermekte.
Ya üniversitelerimiz, onlarda bambaşka bir alem.Erciyes üniversitesinde şehir ve medeniyet sempozyumunda sadece on kişinin olması bizim medeniyetimize ilgisizliğimizin ölçüsüdür.Ayrıca mimari açıdan baktığımızda bu üniversitemize ele alınacak şu binayı da nasıl yapmış gidelim de bir görelim diyeceğimiz hiç bir görüntüsü olmayan, yığınları doldurduğu kantınleriyle para kazanma derdinden başka, bir gecekondu mantığında işleyen binalar yığını.Bu tür yapılaşmayla şehre hiç bir katkısı olmayan bir üniversite ne işe yarar ve bu okullardan mezun olanlar ne üretir bir düşünün.
Ya özel üniversitesinin önünden geçerken baktığımda aklımda sadece kapı girişinde bir kule ne amaçla yapıldığı anlaşılmayan garip binalar, yapılsın bir an önce, öğrenci toplayalım zihniyetinde bir görüş.Binaları kaplama yapınca içinde bir şey üretilmeyen parasıyla değil mi okurum geçerim edasının hemen fark edildiği mekanlar.
Şehrimize hiç bir medeni katkısı olmayan bu kültür yuvalar, ne bir proje üretmekte, ne bir projeye dur arkadaş bu böyle olmaz şöyle olur demekte, herkes alacağı maaşı , yaptıracağı evi, yeni ihalelerden nasıl sebeplenirizi, düşünüp durmakta, uzaydaki karanlık bir deliğe düşmüş, çöplük bile olamadan gitmeye devam etmektedir.
Ecdat yapmış biz bozmak için uğraşan bir millet haline gelmiş durumdayız.Kapalıçarşının eski halini bilenler hatırlarlar belki Isbapazarı dediğimiz elbisecilerin olduğu yerler vardı.Züccaciye dükkanları, hırdavatçılar, urgancılar. katrancılar,aynacılar, ayakkabıcılar, sırayla gidilen esnafın esnaf olduğu, müşterinin müşteri olduğu dönemleriydi. Bir çırpıda çarşıyı restora etme sevdasıyla bitirip şimdiki içine girmekte terettüt ettiğimiz bir çarşı haline getirmeyi de bu günün yöneticileri bunu da başarmışlardır.Isınma adına tavandan gecen borular.Işıklı tabele led kirliliği, selam verdiğinde selam almasını dahi bilmeyen bir curcuna haline gelen kapalıçarşımız yürekler dağlamaktadır.Nasıl olsa bu çarşılardan daha büyüğünü, moderinini yaptık iç rahatlığıyla yaşamaya devam eden büyük insanlık bize gülücükler atmaya devam etmektedir.Sıra restora adı altında Vezir Hanınada gelmekte, buraları da yaparken içinde bulunan eski meslek erbabınıda kapı dışarı etmektedir. Şapkacılar, kilim ve halı tamircileri yüncülerde sokağa atıldıktan sonra, öğünecek zanaatkarlarımızın da kalmadığı bir şehirde, yaşamak ne hale geleceğini, bizleri avm esir eden anlayışlardan hala kurtulamadığımızın işareti olarak kalacaktır.
Kayseri eski mahallelerinde olan tarihi Türk evlerini yıkıp, bir kaç tane Ermeni Rum mimarisinden kalan evleri de eski Türk evleri ve mahallesi adı altında yutturulmaya çalışılan bu projeyle de bir yerlere varmıyacağımız ortada.
Ne yani kardeşim bunları yapmayalımda oturalım mı diyorsun diyenleri de duyuyorum.Ben yaptım oldu kafasını değiştirmedikçe, adam gibi adamlarla istişare yapmadıkça, tek adam projelerinin daha bu şehri ne hale getireceğini anlatmaya ve görmeye devam edeceğiz.
Şimdilik seller geliyor, yarın Erciyesten kanalısazyonlar gelirken, bembeyaz karlar üzerinde yaptığınız snowboardlarınızla bu şehri nasıl bir belaya soktuğunuzun belki farkında olursunuz.
Bizim derdimiz büyük ve daha çok şeyler söyleyeceğiz...