Selma Kara

'Gazeteci' doğdu, 'gazeteci' yitti…

Selma Kara

“Gazeteci olunmaz, doğulur.” Şinasi Nahit Berker’in bu sözünü ilk, İletişim’de öğrenciliğim yıllarında Mahmut Sabah’tan duymuştum.
Yine Kayseri’den yetişmiş bir gazeteci olan Doğan Bulgun, her hafta Ankara’dan derse gelirdi. Onun dersinde Kayseri’deki gazetecilerle tanışma imkanı bulmuştuk. Tabi, ilk davet ettiği kişi de, onun da gazeteciliğine hayran olduğu Mahmut Sabah olmuştu.
Sınıfa girdiğinde düğmelerini ilikleyen, Doğan Hoca yer göstermeden hoca sandalyesine oturmayan tavrıyla çok ilgimi çekmişti o zaman Mahmut Abi. Sonra Doğan Hoca kısa bir tanıtım konuşması yaptı. Kanlı Sivasspor – Kayserispor maçını da ilk o zaman duymuştum. Yıllar sonra çalıştığım Kayseri Anadolu Haber gazetesinde söyleşi sayfası hazırlarken o bilgi bana yol gösterdi.
Sonra Mahmut Abi konuşmaya başladı. Merhaba konuşmasından sonra ilk söylediği söz de, Berker’in o sözü olmuştu. Gazeteci ve merak konusundan bahsetti sonra uzun uzun. Ondan sonra da Doğan Hoca’nın girizgâhta sözünü ettiği kanlı maç, Deniz Gezmiş’in yakalanması, TÖS Olayları’ndan ve birkaç haberden  daha... Mustafa Gümüşkaynak’ı ve gazetecilikte usta-çırak ilişkisini de anlatmadan geçmedi yanı sıra.
O dersten sonra sık sık yanına uğradım, Dünya gazetesinde çalıştığı yıllardı. Hiç üşenmeden evindeki arşivlerini getirip uzun uzun anlatırdı. Ben de üşenmeden dinlerdim. 2010 yılında yüksek lisans eğitimim sırasında başladığım, Kayseri Anadolu Haber’deki söyleşi köşemin adını onunla birlikte kararlaştırmıştık: “Şehrin Kilometre Taşları”, sonra ben ona “Olaylar, Mekanlar, İnsanlar”ı ekledim. İlk söyleşim 10 Ocak’ta yayınlamış, gazetecilere mikrofon uzatmış, elbette Mahmut Abi’yi de konuşturmuştum. Daha sonra kanlı maçın dışında TÖS Olayları’nda da, olayları bizzat takip eden bir gazeteci olarak yine konuşmalarına yer vermiştim. Türkiye’de ilk kez yapmaktan gurur duyduğum, Türkiye’nin İlk Çocuk Belgeseli çalışmasında da kendisinden çok fikir aldım. Ülkü Ocakları’nda gerçekleştirdiğimiz bu etkinlikte bir dersimize katılıp çocuklara Mimar Sinan’ı anlatmıştı. Çocuklar da o anlatımdan çok etkilenip Mimar Sinan belgeseli çekmek istediklerini söyledi. Böylece ilk çocuk belgeselinin konusu Mahmut Abi’nin sayesinde ‘Mimar Sinan’ oldu. Belgeselin galasına Sinema Yazarı ve Yönetmen Burçak Evren de katılmıştı. Mahmut Abi galadan sonra bizi evinde ağırladı. Meğer Burçak Evren, sinema yazarlığından önce birkaç yıl matbaada çalışmış, Mahmut Abi’nin haberlerini de oradan bilirmiş. Oldukça hoş sohbetin döndüğü akşamlardan biriydi. Mahmut Abi’nin evine daha sonra iki kez misafir oldum. Her defasında da sohbetlerden ayrı zevk aldığımı belirtmeliyim.
Geçen yıl bugün kaybettik Mahmut Abi’yi. Cenazesine katılamadım, çünkü şehir dışında idim. Hatta döndüğümde kendisiyle uzun bir video kaydı yapmak için sözleşmiştik ama kısmet olmadı.
Mahmut Abi sağken de, sonrasında, onun gazeteciliğindeki bizi etkileyen sihrin ne olduğunu çok düşündüm… Eskilerin çoğunda hissederdim bu duyguyu. Bu sihir yaşanmışlıklar, birikimle doğrudan ilgili olmakla birlikte –yaşayan bir tarih çünkü her biri- o meslekle artık bütünleşmiş bir zihin ve bedene canlı olarak tanık olmakla ilintiliydi bence.
Bir kişi düşünün, oturuşundan kalkışına, konuşmasından kıyafetine kadar, ‘Bak bu kişi kesinlikle şu işi yapıyordur’ diyebilesiniz... İşte Mahmut Abi gibiler, “Bu adam olsa olsa gazeteci olur” dedirtenlerdendi. Onlar Berker’in sözündeki gibi; gazeteci doğanlar, o sözün hakkını verenler, o sözün ete kemiğe bürünmüş haliydi. İşte o sihrin hikmeti de buydu…
Sihrin bizlere de bulaşması arzularımızla, o sihri taşıyan başta Mahmut Abi olmak üzere, tüm gazetecilere selam olsun…
 

Yazarın Diğer Yazıları