Sümer Ortaokulunun Klas Müdürü
Prof. Dr. Ünal Çamdalı
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Kayseri Sümer Bez Fabrikasının olduğu bölgeye, yeni bir mahalle kurulmuş ve mahalle, tüm ihtiyaçları karşılayacak şekilde oluşturulmuş. Evli ve bekâr lojmanları, içindeki berberi, yemekhanesi ile dinlenme yerleri ve okullarıyla yeni yaşam alanı ortaya çıkmış. Aynı alanda: ilkokul, ortaokul, lise hatta ilkokul öğretmeni yetiştiren, “Kız Öğretmen Okulu” bile vardı. Otuzlu yıllarda başlayan böyle bir planlama, gerçekten hayranlık uyandırmaktaydı...
Sümer Ortaokuluna başladığımda, okul müdürümüz “Paşa Savaşçı” ismindeki öğretmenimizdi. Aynı zamanda resim dersimize gelirdi. Sıra dışı bir yapısı vardı. Çok şık giyimliydi, resim dersinin kültürü ile ilgili değişik ve ilginç bilgiler verirdi. O dönemler resim, müzik ve beden eğitimi gibi derslerin hocaları nedense pek ender olurdu. Hatta olmazdı. Bu derslere daha çok farklı dalların hocaları gelirdi. Onlar da dersleri pek önemsemezdi. Örneğin müzik dersimize, ilkokuldan Sami Çetinkaya adında bir öğretmenimiz geldi.
Paşa Hoca, resim dersinin benim tanıdığım ilk ve gerçek hocasıydı. Hem dönemin atmosferinden hem de idareci olmasından kaynaklı olarak biraz sert yapısı vardı. Ancak kendisine hayranlık uyandıracak giyim tarzı ve davranışı da vardı. Fakirliğin ve yokluğun olduğu o dönemlerde, o kadar şık giymek pek de olağan değildi. Hoca kadar şık giyinen öğretim üyelerini, sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesinde gördüm. Bu açıdan ne kadar yokluk ve yoksunluk olsa da “mutlak yokluk yoktur” prensibi tüm zamanlarda geçerliydi. Her koşulda, koşulların ötesindeki yaşam tarzlarına ve anlayışlarına rastlamak mümkündü. Bu yüzden geçmişi, hep yokluk ve yoksunluk olarak görmek, doğru değildi.
Hoca bir gün derste, resmin anlamı ile ilgili konuyu işliyor. O dönemler Kayseri koşullarında, resim sanatı kuşkusuz var. Resim denince daha çok portre ve manzara akla geliyor. Apartman komşumuz Fahrettin amca bile manzara resmi yapıyor. Paşa Bey resim sanatını kültürel ve belki de felsefi açıdan değerlendiren, bir konuşma yapıyor. Bunun altında yatan psikolojik ve sosyolojik nedenlerden bahsediyor. Nasıl iyi resim yapılır? Tekniğini açıklamaya çalışıyor. Bunlar dersten daha çok ilgilimi çekiyor. Konuşurken kimsenin konuşmasına da izin vermiyor. Bu sırada kapı çalınıyor, içeriye derse geç kalmış, bir arkadaş giriyor. İzin alamadığı için ayakta bekliyor ve sırasına oturamıyor. Hoca dersi anlatmaya devam ederken aniden Cemal adındaki arkadaşa, çok şiddetli tepki gösteriyor ve biz ne olduğunu anlayamıyoruz. Sınıf bir anda şok oluyor! Hocanın zaten müdür olarak ağırlığı var; öyle tepki gösterince de herkes çok korkuyor!..
Teneffüste Cemal’e tepkinin nedenini soruyorum. O da geç gelen arkadaşa el işareti yaptığını, hocanın da işareti kendine yapıldığını sandığını ve bundan dolayı tepki gösterdiğini söylüyor…
Olay, Cemal’i ne kadar etkiledi bilemem ama beni çok etkiledi. Benzer davranışlar, o dönemler olağan karşılansa da ben hiçbir zaman olağan karşılamadım. Hocayı hatırladığımda hep bu olay aklıma gelir. Ne var ki zamanın eğitim anlayışı böyleydi.
Her şeye rağmen Paşa Bey gerçekten bulunduğu makamı dolduran, görev ve sorumluluğunu hakkı ile yerine getiren, mesleğini iyi bilen, örnek bir öğretmen ve idareciydi. Hataları da elbette vardır. Hatalar da yapılır. İnsan olup ve bir işi gerçekleştirip de hata yapmamak zaten mümkün değildi.
Geçen gün arkadaşım Nedim, hocanın vefat ettiğini söyledi. İnternete baktım bir Facebook sayfasında: “Çandır-Büyükkışla Kasabamızdan, Topal Gazi Selimin Oğlu, emekli öğretmen Paşa Savaşçı, Kayseri’de vefat etmiştir. Cenazesi bugün saat 14’de Hulusi Akar Camiinden kaldırılacaktır.” ilanını gördüm. Orada taziye için verilen telefon numarasını aradım, oğlu olduğunu söyleyen bir bey telefona çıktı. Kendimi tanıdıktan sonra başsağlığı diledim ve biraz konuştuk. Hocamızın Nisan ayında, 85 yaşında vefat ettiğini, Kayseri 50. Yıl Dedeman Ortaokulundan emekli olduğunu ve hep Kayseri’de yaşadığını söyledi.
Bugün dünden çok farklı. Yaşama bugünden bakanlar, dünü ve bugünü oluşturan değerleri ve emekleri göremeyecektir. Hâlbuki dün yapılan tüm eylemler, emekler ve çabalar bugün ve onun oluşumu içindi. Onlar olmasaydı bugün farklı bir gün ve yaşam olacaktı. Yaşam bu manada birikimli olarak ilerlemektedir. Dolayısıyla geçmişin ve ona anlam katanların değerini bilmek, geleceğe atılacak adımların daha sağlıklı ve sağlam olması açısından önemlidir. Belki bazılarınca bunlar anlamlı ve önemli olmayabilir. Ancak böylelerini seksenli yıllarda, TRT’de merhum sanatçı Soner Ağın’ın dediği gibi “tarih affetmeyecek!”. Herkes ettiğinin ya da etmediğinin karşılığını görecektir.
Sanatın (hatta bilimin) yeterince ve tam manasıyla anlaşılamadığı; malın, mülkün ve zenginliğin önemli ve hayati sayıldığı bir topluma, sanatı sevdirmeye çalışmak ne kadar da önemli bir görev olsa gerek. Bu toplumun çocukları; geleceğe ve gelecek nesillere bırakılacak en önemli miraslardan birinin de zamanın duygu ve düşüncesinin çizgiye dönüşmüş hali olan resim (sanatı) olduğunu; onun toplumların varlığının devamı noktasındaki önemli olduğunu biraz da Paşa Bey gibi hocalar sayesinde öğrenecektir. Bu vesileyle kendisine Allahtan rahmet, yakınlarına ve öğrencilerine de sabırlar diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun…