Mürşide ASLAN

Bir arınma kararı…

Mürşide ASLAN

Bugün şöyle bir hikâye ile başlayasım  geldi,

20 yaşında genç delikanlı otobüsün camından bakarken birden bağırdı. 
-Baba; arabalar, arabaları görüyor musun? Bizle geliyorlar!

Babası gülümsedi ve mutlulukla saçını okşadı.

Genç, bir süre daha dışarıyı izledi ve sonra birden bağırdı.

-Bulutlar baba, bulutlar harika…

Baba gülümseyerek oğlunu izledi.

-Baba ağaçlar,  dedi aniden delikanlı. Onlar hep geride kalıyor!

Arkada oturan yaşlı adam, bu bağrışmalardan rahatsız olmuş olacak ki; babanın omzuna dokundu. ----

-Beyefendi oğlunuzu iyi bir doktora götürmelisiniz. Problemi var herhalde.

Baba geriye dönerek “ O zaten iyi bir doktordan geliyor. Oğlum doğuştan kördü ve ameliyat sonrası gözleri açıldı”  dedi…

Çok çabuk yargılayan, çok çabuk hüküm veren, çok çabuk yok sayan yanlarıyla ne müzmin bir hastalığın pençesinde insan.
 

İşin garibi bu hastalığın farkında olmayıp etrafına ya da hedefe koyduğuna sorunlu muamelesi yapan insan…
 

Kanser illetine yakalanmış gibi…

İçinde beslediği şey her ne ise büyütme çabasını kendi aklı ve kalbiyle sınırlamaz. 

Başkalarına da metastaz yaptırır. O başkaları da demez ki, ‘‘Yahu bu senin düşüncen, benim kanaatimin oluşması için görmeli, tanımalı, yaşamalı yani 5 N 1 K sorularını yanıtlamalıyım.’’ 

Evet…  Ön yargıdan bahsediyorum.

Kötü hüküm vermek, hüküm verdiği şeyin yanlış olduğunu kabullenmemek için kendince zoraki argümanlar geliştirirler.  

Kendi düşüncelerine yandaş sağlamak adına, kanaatlerini empoze etmek için kullandığı cümlelerde hassasiyet gözetme ihtiyatı ne mümkün…

Hasta bir ruhun dile vurumudur söylemleri. İyi düşünme becerisi gelişmeyince, iyinin asla farkında olmazlar. Doğruyu görme arzusu olmayınca asla göremezler.

Olumsuzluklar üzerinden söylem yapmamak, her zaman umudu tazeleyen ve oradan yürümeye niyet etmişlerden olmak, yürümek arzusundayım.  

Niyet sahih, kararların hayır olması, akıbetin hayır olacağı inancımızı zedelemiyor elbette. 

Ancak yolda yürürken ayağımızın altına serilen dikenlere basmadan, taşlara takılmadan yürüme becerisi geliştiremediğimizden yaralanıyoruz, kanıyoruz…

Yine de yürüyoruz…

İnsanın,  aklını ve mantığını devreye koyarak, onun kazandırdığı değerlerin farkında olarak olaylara şeffaf yaklaşacak dirayeti olmaz mı? 

Şu betimlenmiş olaylara göre ayarlanmış gözlüğü bir kenara bırakıp, zihnin belli bir perspektiften bakışını reddetmek çok mu zor? 

Bir arınma kararı alıp aklı, kalbi, ruhu çekap ettirsek mümkün olmaz mı?

Olur, olur elbette… 

Ama önce hasta olduğunu kabul etmek gerek…
 

Yazarın Diğer Yazıları