Murat SERİM

Kampçı Orhan'ın Mekanı

Murat SERİM

Kartalkaya’da Kampçı Orhan ile söyleşimize devam ediyoruz. 

O zaman şöyle bir şey sorayım. Mevkinizi bulmak isteyenlere tarif edebilir misiniz? 

‘’Üstadım, burası Bolu’nun Sarıalan Yaylası ve çevresinde Kartalkaya kayak merkezinin eteklerinde bulunan bir yerdeyiz. Kampçı Orhan yazdığınız zaman google’a, instagram'a, facebook’a bütün orda sosyal medya profillerimizden de mekan hakkında yol tarifi alınabilir. Bölgenin özelliği şu: Elliye yakın yerde kamp yaptım, demiştim. Bu çam ağaçlarında dışarda gezerken belki dikkatinizi çekmiştir, sakallar var püskül püskül. Eskiler buna liken diyorlar. Literatürde liken diye geçiyor. Likenin yetiştiği bölge azot, oksijen ve nem oranının insan için en ideal olduğu bölge. Eskiler ağaçta sakalı gördüğü zaman obayı kurarmış. Yaylaya çıkarken hangi yükseklikte duralım? Şimdi 900 m’de durursanız gündüz çok sıcak gece çok soğuk olur. Nem dengesi de yerinde değilse şu gözaltlarınız, elmacık kemiklerinizin üstü, dudaklarınız ikinci üçüncü beşinci gün çatlamaya patlamaya başlar. Bir süre sonra yara olur. Özellikle küçük çocuklar bu 10-15 yaş arasındaki gelişim çağındaki gençler için bu sıkıntılı bir durum. Yüzü gözü yara olacak. Ama bu rakıma geldiğiniz zaman- şu an 1400 rakımdayız- burda üç ay üç günlük çocuğu bahçeye yatır, hiçbir sıkıntı yaşamazsın.’’

Burayı bilerek seçtiniz.      

‘’Bunları da görerek burayı kiraladım. Burası Orman Bakanlığından kiralanmış bir alan. Ön bahçemizde çadır kurma alanlarımız var.’’

Mekanı şöyle bir tasvir edelim Orhan Bey.

‘’Üstadım, burda bizim birkaç konseptimiz var. Bir pansiyon konseptimiz var. Altmış yıllık bir taş binamız var. Onun içerisinde ailelerimiz için odalar dizayn ettik anne, baba, iki çocuğun yatabileceği. Banyosu, tuvaleti içerisinde. İşte kaloriferle ısıtılan sıcak suyu olan bir pansiyon binamız var. Bahçede çadır kurma alanımız var. Bir de kırk-elli kişinin aynı anda yemek yiyebileceği bir restoran kısmımız var.’’

Şu an o restoran kısmındayız.

‘’İşte arka tarafta kitaplığımız var. Kitap okuyana çay bedava. Sloganımız bu. Zaten çaydan para almıyoruz ama kitap okumayı teşvik etmek için kitap okuyana çay bedava diyoruz. :))’’

Bu köşede bir usturlap görüyorum. Onun bir hikayesi vardır herhalde. 

‘’Bunun hikayesi çok daha değişik. Biz bir dönem Katar, Kuveyt, Ürdün böylesine kırk tane öğrenciyi kampa aldık. Yani ordan bir işadamı bizim bu kamplardaki gece yürüyüşleri, ateş başı muhabbetleri vs. bunları görünce gençlerdeki etkilenmeyi görünce böyle bir talepte bulundu. ‘Ya bizim Kuveyt’te gençlerimiz var. Onları kampa alır mısınız?’ dedi. Alırız, dedim. Böyle sekiz günlük bir kamp programı planlamıştık. O kampın içerisinde İslam bilim tarihine dair bir atölye saatimiz vardı. Usturlap orda kullandığımız aletlerden bir tanesi. Bunu bizzat deneyerek günün çeşitli vakitlerinde güneşten vakti ölçerek saati hesapladığımız bir alet usturlap. Maksadımız da şuydu: Son iki yüz-iki yüz elli yıldır İslam dünyasında bir atalet söz konusu. Yani 1100-1200’lü yıllarda dünya medeniyet tarihine, bilim tarihine Müslüman bilim adamları hakkaten çok büyük katkılarda bulunmuşlar. Yani matematikte, cebirde, geometride, astronomide, tıpta çok ciddi üretimler yapmışlar, buluşlar yapmışlar. Ama son iki yüz elli yıllık süreye girdiğimizde 1700’ler ve sonrasında böyle bir ölü toprağı serpilmiş gibi bir durgunluğa girmişiz. Ve bu dönemde Batı veya Müslüman dünyasının dışındaki insanlar bu bayrağı biraz öne kaldırmışlar. Bizim kitaplarımızı alıp, çevirip, geliştirip bize ürün olarak satmışlar. Böyle olunca bir özgüvensizlik, insanlarda ‘Biz bir şey yapamayız zaten, din terakkiye mani mi?’ gibi tartışmaların sebebi olmuş. Biz de gençlerimize şunu öğretmeye çalışıyoruz: Bakın, diyoruz. Arkadaşlar, eğer Kuran’ı hakikaten rehber edinirsek, İslam’ı hayatımızın merkezinde üreten insan olma sorumluluğunu ordan ilham alarak çağa okutursak, nasıl binli yıllarda atalarımız, dedelerimiz, Müslüman bilim adamları dünyaya model olmuşlarsa bugün sizler de bunu yapabilirsiniz. Sizler de yeni buluşlar geliştirebilirsiniz. Geçen haberlerde gördüm. Gebze’de otonom araçlar -şerit takibi, park etme, kavşak dönme- sürücüsüz otoda üniversiteli gençlerin, liseli gençlerin yaptığı araçlar arasında bir yarışma varmış. Gençlerimize eğer hakikaten imkan sunabilirsek, fırsat verirsek, düşündüğünü yapabileceği bir özgürlük ortamı sağlarsak yıllar önce yaptığımızı bugün niye yapmayalım? Bugün çok daha fazlasını yaparız. Çünkü bilimdeki gelişme, ilimdeki gelişme siz bir de eğitim camiasının içerisindesiniz.’’ 

Daha da iyi olacağı kanaatindeyim.

‘’İnşalllah. Zehir gibi gençlerimiz var. Onların önünü açmak lazım. Usturlabımızın hikayesi o. Gençlerimize geçmişten ilham alarak geleceğe yön vermek üzere bir ilham versin diye dağın başında kolumuzdaki saate değil elimizdeki usturlaba bakarak vakit ölçmüştük. Bunun bir de azimut dediğimiz gece yıldızlardan vakit ölçen cihazı var.’’

O nasıl bir şey?

‘’Üç metre çapında. Aslında burda sistem basit kurgulama. Yıldızlar, Güneş ve Ay bunlar belli bir yörüngede. Hesap dahilinde hareket ediyorlar ayette bize bildirilen. Şimdi yıldızın hangi dereceye kadar yükseldiğini ölçebilirseniz vaktin kaç olduğunu hesaplayabiliyorsunuz bulunduğunuz coğrafyadaki meridyene göre. Güneşin derecesini ölçerek vakti hesaplıyorsunuz. Onunla da gece ölçümler yapıyorduk. Gemilerde kullanılan sarsıntıdan etkilenmeyen pusulalar vb. otonom cihazlar, suyla çalışan birtakım aletler bunlarla ilgili bir atölyemiz vardı o kampta. O sebeple usturlabı imal ettirmiştik. Orijinalinden birebir replikası, kopyasıdır yani.’’

Anladım. Şöyle devam edelim. Şimdi kamp çeşitleri çok fazla. Bu kamp çeşitlerinin neler olduğunu bize bir söyleyin. Onun ardından da kamp çeşitlerinden hangilerini siz burada yapıyorsunuz? 

‘’Üstad, kampı temel kurgu olarak ikiye ayırıyorum. Sonra onun içinde çeşitlendirelim. Bir, insanların kendi bireysel dinginliklerini, özgürlüklerini bireysel motivasyonunu sağlamak için kendi kendilerine yaptıkları kamplar var. Yani siz ailenizle, çocuklarınızla veya iki üç arkadaş birlikte ‘Ya, gidelim iki gün kamp yapalım.’ diye niyetlendiğinizde yaptığımız bir kamp disiplini var. Bir de belli bir hedefe odaklanmış aynı ideallere sahip insanların muhabbetliklerini, dostluklarını, ekip ruhunu geliştirmek ve eğitim amaçlı düzenlenen eğitim kampları var.

Kampçılıkta bir, çadır kampı, klasik kamplarımızdan birisidir ve en kolay yapılacak kamplarımızdan birisidir. Çadırınızı alırsınız sırtınıza, nerde konmak isterseniz oraya konarsınız. Tabi bu yaz döneminde özellikle yangın riski olan bölgelerle ilgili parantezimizi açalım. Çünkü ben gençlere şunu söylüyorum. Burda söylemekte bir beis yok. Gençler diyorum, arazide gezerken hayvan gibi davranın.’’

Rahat olmalarını söylüyorsunuz aslında. :))

‘’Anlamıyor gençler. Nasıl yani diyorlar.  Bakın bu gezdiğimiz arazide bizden önce kimler gezdi? Yılan gezmiştir. Tilki geçmiştir. Ayı geçmiştir. Tavşan geçmiştir. Geyik geçmiştir. Şöyle bir bakın etrafınıza sizi rahatsız eden bir şey var mı? Yok. Peki, burdan kim geçmiş? İnsan geçmiş abi. İçtiği suyun pet şişesini buraya atmış. Arazide gezerken ordan siz geçtikten sonra arkanızdan gelecek insan veya farklı bir canlıyı rahatsız etmiycek şekilde orayı bulduğunuz gibi tertemiz bırakmanız lazım.’’
Bu konuda ben de çok rahatsızım hakikaten. Görünce üzülüyorum yani.

‘’Ve ‘Temizlik imanın yarısıdır.’ diye nasihat edilen bir dinin mensupları olarak bize hiç yakışmıyor.’’ 

İmandandır. Bizatihi kendisi aslında. 

‘’Ennezafetü minel iman. Temizlik imandandır. Müslümanın temiz olması oturduğu, kalktığı yeri temiz bırakması, arkasından bir insana rahatsızlık verecek bir şey bırakmaması gerekiyor. Özellikle bu yaz döneminde kampa giden arkadaşlarımızın ayrılırken bulundukları yerleri tertemiz bırakmaları kamp esnasında ateş kullanacaklarsa ateşle ilgili çok hassas olmaları gerekiyor. Çünkü siz ateşi yakarsınız. Toprağın altında bir ağacın kökü tutuşur. Siz ordan ayrılıp gittikten sonra kor halinde yürür, az ilerdeki otları tutuşturur. Bir bakarsınız ki yüzyılların biriktirdiği bir orman varlığımız küle dönüvermiş. O yüzden yangın tedbirleri dahilinde çantanızı sırtınıza alıp istediğiniz yere gidip çadırı atabilirsiniz.’’
                 

2.bölümün sonu 
 

Yorumlar 3

Yazarın Diğer Yazıları