İsmail ARSLAN

Tutku Tanrısı 

İsmail ARSLAN

Çayır çimenin tanrısı koyun, koyunun tanrısı çoban, çobanın ağa, ağanınki düzen, düzeninki çayır çimen... Anonim insan sözü aday adayı... 
*
Çoban koyunları en taze otlara götürür. En mineralli sulardan sular onları. Düşmanlarına karşı korur ve uçurumlarda zayi etmez. Sürüyü kollar, ağırlar. Koyunların bakımlarını yapar. Yavruladıklarında sarar, sarmalar, eziyet çektirmez. Yelden, tufandan sakındırır...
Niye yapar bunları? Koyunları çok mu seviyordur? İçindeki hayvan sevgisinin coşkusu mudur bu özenli bakımın nedeni? Ya da bir koyunun ulaşabileceği en ideal kilo ve et lezzetimi midir amaç?
Dışarıdan baktığımızda çobanın kuzuyu yüzünde sıcak gülümsemeyle sevmesi içimizi titretir, seviniriz. Şefkatimiz kabarır. Sürüden ayrılan koyunun peşinden seyirtmesini gördüğümüzde ’ aferin çobana’ der, gururlandırırız onu. Koyunları dağların yamacındaki kekik tarlalarına götürmesini, şifalı, kokulu otlarla beslemesini gördüğümüzde yaşama sevincimiz çoğalır.
Şuurumuza dolan lezzetli et hissinin gözlerimizdeki şimşirik şimşeği midir bu; içimizdeki hayvan sevgisinin taşması mı?
Oğlan kızı sever! Kı zı se ver… Adını sayım sayım sayıklar! Peşinde pervanedir, yapmadığı kur, girmediği kılık kalmaz sevgilisi için de, niye!? Sevgiliye beğeni, sevgilinin methi, ona duyulan sevgi, onun için midir? Erişilmek istenen, yüksek arzu duyulan şeyi elde etme adına içerden bir dürtü müdür bu?
Hani okumasaydınız çoban koyun ilişkisini anında kapılırdınız da, geçti sizden artık o saftiriklikler... Hapı yuttunuz... Sevgi denince bir ürperti ve kaşıntı sahibisiniz artık.
Ortada bir üçkağıt var! İşin eğri yanı da var, düz tarafı da... Bir hile var. Bir inkar... Bir açık zuhurunun şiddetinden gaib sır! Kuma gömülmüş kafa, açıkta bir kıç var!
İşçisini kollayan patron
müridini hoplatan şeyh
halkını okşayan politikacı
öğrencisini teşvik eden hoca
karısını şımartan koca
yazısını okunası yazan yazar
okuduğunu alkışlayan okur
tanrıyı seven kul
şeytandan korkan muhlis bu üçkağıdın neresinde? Ne kadarı ne kadarına bulaşmış?
 
Soğuk kış günü, kuzuyu koynunda ısıtan çobanda merhamet yok diyemeyiz; ama kuzu üç vakte kalmaz, kombine yolcusudur ve akıbeti için koyundadır çoban... Sır koyunda mı? Gütmede mi, ya da güdülmede? Koynundaki koyunda mı? Çoban eti mi sevmişti güderken, güttüğünü mü? Kızı mı seviyor, kendini mi?
Başka versiyonu: Allah’a mı inanıyoruz, tapınma güdümüzü tatmin için yarattığımız bir tanrıya mı? Zihnimizin oluşturduğu tanrıya Allah dediğimizde o, O mu oluyor? Onun O olmadığını nasıl biliriz ve Allah, bizim tapındığımız değilse, bu tapınma kime oluyor? Allah sevap günah tanrısı mı? Sevap ya da günah mı bizim tanrımız? Buradan yol var cevaplara... Koy sepete bu sözleri ve devam edelim yolumuza...
Not: Evet, tapınma hissi ve gereği fiiller bir güdüdür! Ya Ona tapınırız; ya da O olmayan her şey bu tapınmaya araç olabilir. Güdümüzü bazen biz güderiz, bazen de güderler.
‘Tanrı tanımam’ diyenler ‘tanrı tanırım’ diyenlerden daha samimilerdir eğer ‘tanırımcılar’ın tapındığı Allah değilse. Şu bir gerçek ki Allah’a tapınılmadıktan sonra, ota, göğe, insana, nefse, ruha, şeytana, kendine, var ettiğine, tanrın saydığına; kısaca kime, neye ve nasıl taparsan tap, hepsi aynı kaynaktan çıkma...
--
Dindar gençlik isteyenlerin önceliği, milli kültürü içsellemiş, ahlaklı gençlik olmalı, zira "teaddüt-ü zevcât" yani dört karı, sınırsız cariye isterse bu dindar gençlik, ya da imam nikahı ya da muta' nikahı kıymaya kalkarsa sevgilisi ile, ne ile karşılarında duracaksınız ey çok bilmişler!
Dini Orta Çağ'daki pratiği ile uygulamaya kalkarsa bu gençlik, hazır Suriye de buraya taşınmışken, memleketin hali nice olur? Gelsin Pakistan, ardından Taliban! diyenler de yok değil.
 
 
 

Yorumlar 1

Yazarın Diğer Yazıları