‘’Onlar geleceğin Einstein, Beethoven, Shakespeareleri… 3 yaşında okuma öğreniyor, 4 işlemi zihinden yapıyor, doğadaki sesleri notaya çevirebiliyorlar. Onlar geleceğin Türkiye’sini inşa etmeye hazırlanıyor.’’ (Star Gazetesi, 1 ocak 2011)
Umarım haberdeki Aşağılık kompleksi gözünüze çarpmıştır. Kendisini kuru kuruya taklit ettiğimiz ülkelerde bile üç-dört yaşında bir çocuğa yabancı bilim adamları kendisine örnek olarak gösterilmiyor. İlkokulu bitiren İngiliz çocuğu, Shakespeare’i adı gibi bilir. Aynı şekilde Üniversiteye kadar, kendi kültüründe yetişmiş önemli isimleri de. Yukarıdaki haberi yapanların aklına neden mikroorganizmaları bulan ve Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin, deneysel farmokolojinin kurucusu Sabuncu Şerafeddin, dünyada ilk defa roketle füze uçuşu denemesi yapan Lagari Hasan Paşa, ilk defa dünya haritasını çizen Piri Reis, Fatih döneminde üroloji alanında yaptığı çalışmalarıyla ünlü (Bizler tarafından ünsüz!) Altunizade, Küçük kan dolaşımını bulan İbn-i Sina, enlem ve boylam dairelerini tespit eden büyük coğrafyacı Biruni, ‘0’ ve ‘x’i bulan büyük matematikçi Harezmi, Kızamık ve çiçek hastalıklarının farklı olduğunu ortaya koyan kimyacı Razi, Modern kimyanın kurucusu Cabir bin Hayyan, Frekans analizini bulan Kindi, Optik ilminin kurucusu İbnül Heysem, Trigonometri cetvelini hazırlayan Abdullah Barani, ayda bir kratere adı verilen ve bir yılı günümüze çok yakın değerlerle hesaplayan Battani (Albatagni krateri), Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mimarlarından Mimar Sinan gelmiyor. Ya da Yunus Emre, Karacaoğlan, Mevlana, Ahmet Yesevi, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Şeyh Galip, Seyid Ali Reis, Nasreddin Hoca, Naima, Katip Çelebi, Dadaloğlu, İmam Gazali, Feridüddin Attar, Filibeli Ahmet Hilmi, Ali Kuşçu, Cahit Arf, Aziz Sancar, Oktay Sinanoğlu, Hezarfen Ahmet Çelebi, Takiyuddin El Rasid, Caca Bey, Uluğ Bey, Rasim Özdenören, Cemil Meriç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Mehmet Akif İnan, Ali Kutlay gibi isimler gelmiyor.
Bir öğretmenle Osmanlı ile ilgili bir konu konuşurken Osmanlının kılıç zoruyla devleti ayakta tuttuğunu, ilimde önemli bir gelişme gösteremediğinden bahsetti. Bende yukarıdaki isimlerin bir kısmını ve daha fazlasını zikrettim. (Yukarıda verdiğim isimlerin çoğu Osmanlı zamanında yaşamıştır). Ama bunlar bilinen isimler değil dedi. Ağlasam mı gülsem mi bilemedim. İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır. Kendi tarihimiz bize öğretilmedi diye ya da batılı bilim adamları bize çok büyük insanlarmış gibi öğretildi diye öyle olmuş olmuyor. Son yirmi senedir kendi tarihimizi, köklerimizi öğrenme konusunda önemli adımlar atıldı ve atılmaya devam ediyor. Fakat kesinlikle yeterli değil. Ders kitapları öğrencilerin tarih bilincinin ve şuurunun artmasına yönelik daha fazla içeriğe sahip olmalı.
Çağın dili artık ekran oldu. Bu yüzden geçmişte yaşamış değerli büyüklerimizi ve ilim adamlarımızı gençlere filmler, animasyonlar, kısa filmler, diziler, sosyal medya aracılığı ile anlatmak ve öğretmek zorundayız. Kendisine sürekli batılı bilim adamları öğretilen gencimiz kendi tarihinden utanır hale geliyor. Kendi tarihinin zenginliğinin farkına varmıyor. İşte yaşadığımız Aşağılık Kompleksinin sebepleri.
Çocuklarımıza batılı ülkelerin yetiştirdiği isimleri ideal isimler olarak sunarsak yaratıcı ve özgün eserler üreten öğrencileri nasıl yetiştirebiliriz? Kendi isimlerimizi nasıl ortaya çıkarabiliriz?
Son dönemlerde İslami kesimde bile batılı yazarlardan alıntı yapıp onları övmek, onları ideal isimler olarak görmek moda haline geldi. Schopenhauer, Jurgen Habermas gibi isimlerden sık sık alıntı yapıp onlardan hayranlıkla bahsederler. Almanların yetiştirdiği en büyük filozoflardan biri olarak görülen Schopenhauer, 1788-1860 yılları arasında yaşamıştır. Kendisi; insanlarla ilişki kurmayı sevmeyen, aksi, sevimsiz bir kişiliğe sahipti. Köpeğiyle yalnız yaşar, onlar olmasa hayat çekilmez derdi. Hayatı boyunca hiç evlenmedi. Yazdığı etik kitabıyla ahlakı, dolayısıyla yaratıcıyı saf dışı bırakarak olanı meşrulaştırma çabasına girdi. Anlayacağınız ahlakı olmayan, insanlardan ve hayattan nefret eden kötümser biriydi.
Kendisinden sık sık alıntılar yapılıp övülen felsefecilerden biri de Jurgen Habermas’tır. 1929 yılında doğan ve 96 yaşında olan Habermas, kamusal alan ve demokrasi üzerine derin çalışmalar yapan alman filozoftur. Demokrasi üzerine o kadar derinleşmiştir ki İsrail’in Gazze’deki katliamlarını ve büyüyünce terörist olacaklarından bebeklerin öldürülmesini savunur. İnsan olmadıktan sonra dünyanın en büyük bilim adamı olsan neye yarar!
İnsan herkesi ve her şeyi okuyup, araştırıp, öğrenebilir. Fakat birisini kendimize ve çocuklarımıza örnek alacaksak onun ahlakı ve kişiliği bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Hatasız ve günahsız insan olmaz. Ancak örnek alacağımız ilim adamları genel ahlaki ilkelerden uzak insanlar olmamalı.
Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez. Özellikle de millet olarak var olmak istiyorsak köklerimizle bağlantıyı kuvvetli tutmalı, kendi tarihimizi ve ilim adamlarımızı iyi tanımalı ve tanıtmalı; taklitten uzak özgün insanlar olmalıyız.